Faizler 35 puan niye düştü?

Erdal SAĞLAM
Haberin Devamı

Hükümet doğru bir adım atarak, mali piyasalarda tırmanan gerginliği azaltacak kararları aldı.

Başbakan bürokratlarını dinledi ve bu kez zamanında attığı adım sayesinde piyasalarda giderek yükselen huzursuzluk trendini tersine çevirdi. Başbakanın açıkladığı önlemlerden sonra, iki gün önce yüzde 145'e çıkan faiz oranları yaklaşık 35 puan düşerek, dün yüzde 108'e geriledi.

Başbakan allahtan bürokratlarını dinledi. Eğer hâlâ ‘‘vatandaş vergisini veriyor, bankalar da ödesin’’ diyerek, kararlara karşı çıkan ve piyasalarla inatlaşıp gerilimi tırmandıran bakanını dinlemeye devam etseydi, iki gün önce yüzde 145 olan bono faizleri dün belki de yüzde 150'yi aşmış olacaktı.

Başbakanın açıkladığı bu önlemler, bankalardan çok Hazine'yi rahatlattı. Bankacılar uzun vadeli kağıtlara getirilecek vergi istisnasının kendilerini bu kağıtları almaya iteceğini, açıkca söylüyorlar. Vergi erteleme imkanına yeniden kavuşacakları için, bu istisnanın ‘‘piyasanın kuralları içinde’’ bankaları uzun vadeli kağıt almaya özendireceğinin altını çiziyorlar.

Başta Müsteşar Yener Dinçmen olmak üzere, Hazine bürokratları, sonunda borçlanmadaki sıkıntının vahametini anlatabildiler. Yaklaşık 1 aydır, diğer birimlerdeki arkadaşlarını ve politikacıları iknaya çalışıyorlardı...

Faizlerde meydana gelen 35 puanlık düşüş, aynı zamanda ‘‘bankaların Hükümetle inatlaştığı’’ veya ‘‘Sıkıntının içerden değil tümüyle Rusya krizinden kaynaklandığı’’ yolundaki, daha çok yine aynı bakanların yaydığı söylentilerin asılsızlığını da açıkca ortaya çıkardı.

Demek ki sorun tümüyle Rusya krizi değilmiş, içerdeki yanlış kararların ve piyasalarla inatlaşmanın bedeli 35 puan civarında imiş. 9 katrilyonluk stok gözönüne alındığında, 35 puanlık indirimin getirdiği avantaj kendiliğinden ortaya çıkıyor. Çok kaba bir hesapla, Hazine'nin yükünün bu kararlarla 1 katrilyon civarında azaldığı söyleniyor.

ZATEN ÖDENMEYECEKTİ

Hazine'nin faiz yükünün 1 katrilyon azalması demek, bütçe açığının bu kadar azaltılma imkanına kavuşulduğu anlamına da geliyor.

Bu, bankaların yükünün de aynı miktarda azalması anlamına ise gelmiyor. Olaya ‘‘rantiyeler’’ gibi sığ ve kaba bir bakış açısından yaklaşanlar şunu bilmelidir ki; bankalar aracı kurumlar ve gelen yük hiç bir zaman bankaların sırtında kalmaz. Bankalar yapıları gereği bunu bir yerlere aktarırlar. En çok da, ‘‘borçlu olduğu halde borç aldıklarına dayak atmaya yeltenerek, stratejik açıdan korkunç bir hata yapanlar’’a aktarırlar.

Bankalar bu yükü aktarırlar ama mali durumlarında zayıflama olur.

Bu arada bankaların yükünün ne kadar hafiflediğine ilişkin abartılı rakamlar, ortada dolaşıp duruyor. Halbuki işin aslı hiç de öyle değil.

Örneğin kaldırılmasına karar verilen, 279. madde olarak bilinen ‘‘mevcut tahvil-bono stoklarına geriye dönük vergileme’’ maddesine bir bakalım. Bazıları bu maddenin kaldırılmasıyla Maliye'nin büyük bir vergi gelirinden mahrum olacağını savunuyorlar. Halbuki iş hiç de öyle değil. Bir banka 100 liraya aldığı bir kağıdın değeri ikinci piyasada 80 liraya düşmüşse, bundan 20 lira kar elde etmiş olacak ve rayiç bedel değerlemesi nedeniyle bu yıl sonunda 20 liralık karı üzerinden vergi ödeyecekti. Bunun tersine, o kağdın değeri 120 liraya çıktığında aynı şekilde zarar yazacaktı. Şu anda bankaların elindeki kağıtların ortalama 80-90 faizle alındığını, faizlerin bu kararlar alınmadan önce yüzde 145'lere çıktığını düşünürseniz; yıl sonunda bir miktar düşse bile, bankaların bu madde nedeniyle zarar yazıp zaten buradan bir vergi ödemeyecekleri kendiliğinden ortaya çıkar.

Bu madde zaten vergi tasarısının üzerinde anlaşılmış metninde de yoktu.

Aynen tasarının ilk metninde olup sonradan çıkarılan, 1 yıldan uzun vadeli Hazine tahvillerine vergi istisnasının, yeniden getirilmesi gibi ...

Yani Maliye'nin, bu tedbirler yüzünden abartılı gelir kaybı bulunmuyor.

Buna karşılık, tehlikeli tırmanışı ve faiz patlamasını önlediği için sağladığı faydanın kat be kat fazla olduğunu, rahatlıkla söyleyebiliriz.

Ancak bu kararlarla işin bitmiş olduğu düşünülmemeli, rehavete kapılınmamalı. Çünkü Rusya krizi tehlikeli biçimde yayılıyor. Bir de artık bankacılık sistemine ‘‘dayak atma’’ gibi bir anlayışla yaklaşmaktan kaçınılıp, asıl ihtiyaç olan ‘‘bankacılık sisteminde disiplin sağlama ve mali yapılarını düzeltme’’ üzerinde, acilen durmak gerekiyor.

Aksi takdirde bu sağlıksız yapı ekonominin başına çok işler açacak.













Yazarın Tüm Yazıları