Paylaş
Bakanlarla ilgili hazırlanan fezlekelerin TBMM’de engellenmesi sürerken, fezlekelerin hukuka uygun hazırlanmadığı dolayısıyla kadük bırakılması için çabalar devam ediyor. Başbakan “saygı duymuyorum” dediği Anayasa Mahkemesi’ne, kayıtların yer aldığı sitelerin kapatılması için çıkardığı mahkeme kararlarının uygulanması için, başvuru yapıyor, suçlanan bakanlar ve aile üyeleriyle balkona çıkıp, bu eski bakanlarla sık sık samimi pozlar vererek sahip çıktığını gösteriyor. Son olarak olayların odağında yeralan İran’lı işadamı Reza Zarrab, Başbakan’a en yakın olan gazete ve TV’ye röportajlar verip nasıl aslında ülkeye hizmet eden bir işadamı olduğu imajını vermeye çalışılıyor. İnsan de ister istemez, “Bir İran asıllı işadamına bu kadar açık ve büyük destek verilmesinin altında acaba ne var?” diye sormaktan kendini alamıyor. Öyle ya; dava arkadaşı Abdullah Gül’ü bile “Ben bu koşullarda siyasete dönmüyorum” dedirtecek bir noktaya getirten iklimde, bu işadamı ve olaya adı karışmış banka yöneticileri ve eski bakanlar, neden bu kadar açıkça kollanıyor?
Reza Zarrab’ın söyleşilerinden anladık ki; meğer Zarrab, dinleme kayıtlarında bazı bakanların cari açık gerekçesiyle altın ihracatının hemen yapılmasını isteyen sözlerini hatırlatır biçimde, meğerse bu işi Türkiye’nin cari açığını azaltmak için yapmış. Diyor ki; “Cari açığın yüzde 15’ini ben kapattım...”
Hatırlar mısınız; Başbakan ve bazı bakanlar yerli otomobil üretimi için büyük işadamlarını nasıl zorlamışlar, cari açığın ancak böyle kapatılacağını söyleyerek “babayiğit arandığını” açıklamışlardı. Tabi ki küresel şartlar ve istedikleri kişiye kamu imtiyazı sağlayabilmek için uğraştıkları için, yerli otomobil üretimi şimdiye kadar olamadı. Yani yerli otomobille cari açığın azaltılması olamadı. Ancak üzülmeyelim; çünkü Reza Zarrab cari açığın kapatılması için kimsenin yapamadığını yapmış, cari açığı yüzde 15 daraltmayı başarmış. Yani aranan babayiğit altın ticareti yapan, kaçakçılık ile suçlanan Zarrab ile bulunmuş.
ZARRAB’IN YOL AÇTIĞI SORULAR
Reza Zarrab’ın, aynı zamanda gazetecilik tarihi için ders niteliğinde olan, röportajlarındaki cari açığa ilişkin sözleri, gerçekten şaka gibi. Ama “halk tepki vermez, sever” diye olsa gerek, algı operasyonunda bunları söylemesi istenmiş.
Bu sözler İran’la yapılan altın ihracatının miktarı, bu kadar ticaretin vergisinin ne olduğu, niye ödenmediği gibi yönleriyle işleniyor. Şu kadarını söyleyelim ki; Türkiye ciddi altın üreten bir ülke değil, yani altın ihracatını yapmak için ithalat yapmak zorunda ve cari açık dediğiniz şey ancak ülkede üretilen, katma değeri olan bir malın döviz karşılığı satış ile azaltılabilir. Türkiye’de altın üretimi 2001’de başlamış ve yıllık olarak en fazla 25-30 ton üretilebiliyor. Zarrab’ın sözünü ettiği rakamlar yanında devede kulak.
Otomobil ihracatı son yıllarda epeyce arttı ama ithal girdi oranı yüksek olduğu için bu büyük başarıdan bile “cari açığı azaltıyor” diye söz edilemiyor...
Zarrab’ın sözleriyle birlikte aslında şu soruların gündeme gelmesi gerekiyor:
İran’dan aldığımız enerjinin fiyatı niye yüksek, İran’ın ambargo nedeniyle yüzde 15-20 eksiğine alacağını kabul ettiği doğru mu, ödeme için hangi uluslararası yükümlülükler çiğnendi, hangi bel altı yöntemler izlendi, bu illegal yöntemler nedeniyle çok sayıda odağa çeşitli oranlarda paralar ödendi mi, bu işler devlet koruması olmadan yapılamayacağına göre, sadece altın değil kamu bankalarının fiktif şirket kredileri de işin içinde mi, ihracat yapılmış gibi gösterilip para havale edildiği için ihracat rakamlarının doğru olup olmadığı, ithalat ve ihracatta hangi kaçakların olduğu, bunlara kimlerin göz yumduğu araştırıldı mı? Bunlar karşılığında elde edilen menfaatler, devlet adına nüfuz kullanarak bu işlere yol veren siyasiler, memurların saptanması gerekmiyor mu?
Paylaş