PİYASALAR, şimdiye kadar ekonomik istikrarın en önemli nedenleri arasında hep "mali disiplin"i sayarlardı. Başbakan Tayyip Erdoğan’a açıklattırılan geçen yılın bütçesinin, aslında epeyce makyajlanmış bir bütçe olduğu, Ocak ayı rakamlarıyla birlikte ortaya çıkmaya başladı.
Şubat ayı bütçe rakamları da, aynı Ocak ayındaki gibi, şimdiye kadar ki olumlu trendin tam tersine, mali disiplinin kaybolduğu bir görünüm arz etti.
Bunun üzerine piyasa oyuncularının son dönemde, "bütçe açıklarındaki artışa dikkat" demeye başladıklarını gözlüyoruz. Aslında, IMF’in de bu konunun üzerinde durup, toplamı 4 katrilyonu bulan yeni bir önlemler paketi istemesi üzerine, piyasa oyuncularının gözlerinin bu noktaya çevrildiğini de söyleyebiliriz.
Piyasa oyuncuları, bir yandan İran gerilimi ve ABD’deki konut verileri başta olmak üzere, gözlerini dışarıya çevirmişken, artık öte yandan içeriye de bakma gereği duyuyorlar. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili siyasi gelişmeler yakından izlenirken, bunlara IMF’le yapılan görüşmeler ve yükselen bütçe açıkları da eklendi.
Piyasa oyuncularından bazılarının şimdiye kadar hiç hatırlamadıkları "yüksek cari açık"ı da hatırlatıp, "Üzerine bir de yüksek bütçe açıkları gelirse.." demeye başladıklarını görüyoruz.
Bundan "ikiz açık" diye söz edip, bunun tehlikesine dikkat çekenlerin ortaya çıkması, piyasa oyuncularının artık göstergelere daha yakından bakmaya başladıklarını da gösteriyor.
Aslında iki aylık bütçe açıklarına bakarak, yılın tümünde bütçe açıklarının yükseleceğini söylemek, normal bir yılda olsak, garip gelebilirdi. Ancak bu yıl iki seçim birden yaşanacak olması ve seçim ekonomisi sayılan uygulamaların giderek artması, ister istemez piyasa oyuncularının yılın tümü için bütçe açıklarından korkmasına neden oluyor.
Bazı piyasa oyuncuları, Mart bütçe açığının de belli olmasının, Cumhurbaşkanlığı tartışmalarının pik noktasına ulaşacağı Nisan ayı ortalarına geleceğini hatırlatıp, bu nedenle piyasayı ürküten bir tablonun ortaya çıkabileceğini söylüyorlar.
TÜSİAD VE MERKEZ BANKASI UYARILARI
Aslında piyasa oyuncuları bu kaygılarında yalnız değiller. Önceki akşam bir basın toplantısı yapan TÜSİAD Başkanı Arzuhan Yalçındağ Doğan’ın da "seçim ekonomisi uygulamaları"na vurgu yapması dikkat çekici. Yalçındağ, seçim ekonomisiyle ilgili algılaması sorulduğunda "kısmen var" yanıtı verirken, Halkbank’ta, enerjide özelleştirmelerin ertelendiğini, geçici 200 bin işçinin bordrolu hale getirildiğini, sosyal güvenlik yasa tasarısının "rafa kalkmış" gibi göründüğünü hatırlatıp, "Seçim ekonomisi Türkiye’ye çok zarar verecektir. Gelişmeyi baltalayacaktır. Bu konuda da sürekli sesimizi çıkartıyoruz" şeklinde konuşmuş.
Yalçındağ’ın "2008’den sonra da IMF’yle devam edilmesi gerektiğini" belirtmesi, Başbakan ve Devlet Bakanı Ali Babacan’a bu görüşlerini ilettiklerinde kendileriyle benzer bir görüşte oldukları intibaını aldıklarını söylemesi, bizce göründüğünden çok daha önemli sözler.
Sadece piyasa oyuncuları ve TÜSİAD’ın değil, bunlarla birlikte Merkez Bankası’nın "mali disiplin bozuluyor" uyarısı yapması, bizce işin önemini iyice artırıyor.
Merkez Bankası yayımladığı Para Kurulu toplantı özetinde "son zamanlarda artan kamu harcamalarının enflasyon üzerinde bir risk olarak görülmeye başlandığını" söyledi. Merkez Bankası unutmayın ki; yıllardır mali disipline övgü yaparken, uzun yıllardan sonra ilk kez tam tersi mali disiplinin bozulduğu uyarısını yapıyor.
Merkez Bankası bunun yanısıra Mart ayında yıllık enflasyonun yükselebileceğini belirtiyor ve bu artışın yönetilen ve yönlendirilen Telekom, sigara gibi zamlardan kaynaklandığını söylüyor. Bunun yanında küresel likiditedeki tehlikelere yine dikkat çekerken, hizmet fiyatlarındaki katılıktan daha çok sözediliyor ve belirsizliklere dikkat çekiliyor.
Özetle; dışardan kaynaklı bir tehdit ve içerideki siyasi gelişmelerin yaratacağı risklerden sözederken, bunlara içeride ekonomik göstergelerdeki bozulmayı da eklemeye başladık. Bütün riskler üstüste birikirken zaman da daralıyor.