Paylaş
1- Eğitim düzeyi ve kalitesi ile bilişsel becerilerde önemli bir iyileşme gerekmektedir,
2- Türkiye’de üretim ve ihracatın teknolojik içeriğinde ciddi bir iyileşme gerekmektedir”
Bu alıntı, TÜSİAD’ın “Türkiye’de Büyümenin Kısıtları: Bir Önceliklendirme Çalışması” adlı raporunun “Değerlendirme ve Sonuç” bölümünün giriş cümlesinden...
Dün bir yandan 4+4+4 olarak bilinen eğitimle ilgili yeni yasa teklifine karşı çıktığı için, Başbakan’ın hışmına uğrayan TÜSİAD’a ilişkin haber ve yorumları izleyip, öte yandan ocak ayı dış ticaret verilerine bakarken, birkaç ay önce okuduğum bu rapor geldi aklıma...
TÜSİAD’a vurmak politikacıların sevdiği bir iş. Sadece şimdi değil her zaman, doğru söyleyip söylemediğine pek bakmadan, özellikle politikacılar ve iktidara yakın gazeteciler TÜSİAD’ı çoğu kez “günah keçisi” ilan ederler. “Kürt meselesi” gibi çok daha hassas konularda hazırlattığı cesur raporlar ise değişik partiler tarafından, değişik zamanlarda hem övülüp, hem de sert eleştirilere uğramıştır. Yani TÜSİAD, zaman zaman hatalar yapsa da, belirli bir çizgide çalışmalar yapıp kamuoyuyla paylaşır ama politikacılar işlerine geldikleri zaman ve biçimde bunlara tepki verirler. “Patronlar Kulübü’nün çizgisi ne olabilir ki” şeklinde bir ön yargıyla bakıldığı için, sadece muhafazakarlar değil, aydınlar tarafından da şüpheyle karşılanırlar. Halbuki sermayenin bizim gibi ülkelerde, “çağdaş, kurallı ve adil gelir dağıtımını gözeten bir piyasa ekonomisi ile birlikte özgürlükçü, insan haklarına saygılı, demokratik bir sistem” isteyebileceği, sınıfsal olarak çağdaş bir ülke olmanın işlerine geleceği dolayısıyla halkın refah ve özgürlüklerini artıracak bir rol üstlenebilecekleri gerçeği unutulur.
Elbette üyelerinin çıkarları için bazen rekabeti engelleyici, çalışma barışını bozabilecek tavırlara girebilirler ve buna karşı çıkmak lazım. İzlediğim kadarıyla Halis
Komili’den bu yana TÜSİAD’a genelde daha özgürlükçü, kurallı çağdaş sistemleri savunan ekip ve isimler hakim oluyor. Demek istediğim; politikacıların çıkarlarını bir yana bırakıp, TÜSİAD’ın söylediklerine objektif bakmak gerekir.
Sözünü ettiğim rapor bile, tek başına, büyük eksikliği görülen bilimsel objektif bir çalışma.
Dün yayımlanan ocak ayı dış ticaret rakamları, özellikle ithalat, piyasa beklentilerinin çok üzerinde geldi. Bunun nedeni açık; mevcut üretim yapısı cari açık üreten, ekonominin kırılganlığını artıran bir yapı ve değişmesi gerekiyor. TÜSİAD da, başka kurumlar da, bizler de yıllardır bunu söylüyoruz ama popülizm kaygısıyla politikacılar bu yapıyı değiştirmedi. Sürdürülebilir, yüksek büyümeyi herkes istiyor ama gereği yapılmıyor. Dışa bağlı, sıcak paraya dayalı bir büyümenin sürdürülebilirliği yok, krizlerle bunu zaten artık gördük.
EĞİTİM HEPİMİZİN SORUNU
TÜSİAD’ın bu raporu kesin biçimde eğitim süresi ve kalitesinin büyümeyle doğrudan ilişkisi olduğunu, dolayısıyla sürdürülebilir yüksek büyümenin ancak bu sorunun çözümü ile mümkün olabileceğini, çeşitli anket ve araştırmalara dayanarak ortaya koyuyor.
Türkiye’de eğitim düzeyi ve özellikle ortalama eğitim kalitesinin düşük olduğu, bunun büyümeye olumsuz etki yaptığı da, uluslararası kıyaslamalarla veriliyor.
Demem o ki; büyüme gibi eğitim de hepimizin sorunu olduğu gibi, TÜSİAD’ın da sorunu. Bırakın ekonomiyle doğrudan ilişkisini, sadece sosyal bir mesele olsa bile eğitimle ilgili yapılacak düzenlemeler için herkesin söz söyleme hakkı olmalı. Kaldı ki; büyümeyle ilişkisi açık ve yüksek büyüme patronlar, işçiler, çiftçiler, dolayısıyla tüm halk yakından ilgili.
Eleştirdi diye TÜSİAD’a fırça atıp, buradan popülizm yapmak, oy devşireceğini sanmak, milletvekilleri ve radikal tabandan alkış alabilir, belki oy da kazandırır ama bu halkın yararına olduğunu göstermez. Hele hele çoğu gelir düzeyi düşük muhafazakar tabanın yararına hiç değil. “28 Şubat kararı” klişesiyle, bu çağda zorunlu eğitime ideolojik olarak karşı çıkmak, demokrasi ile kesinlikle bağdaşmadığı gibi, ekonomiye de zarar verecek.
Paylaş