Aslında bu çok soğukkanlı ve planlı tutumun, bazı kesimlerin ileriye dönük olarak kuşku ve korkuları beslediğini de söylemeden geçemeyeceğiz...
AKP'nin ekonomiyle ilgili görüş ve tutumlarına gelince...
Partinin seçim öncesinde yurtdışında yaptığı ekonomi programı tanıtımları çok başarılı oldu.
Seçim öncesinde piyasaların hassasiyetlerine çok duyarlı davrandılar. Ekonomi kurmayları, büyüklerinin yanlış anlaşılabilecek demeç ve tavırlarını hemen düzeltme yoluna giderek, piyasaları sakinleştirmeyi başardılar.
Seçimden sonra da ekonomi kurmaylarını aynı çaba içinde görüyoruz ama piyasalar, çok değişik ağızlardan verilen bu demeçleri, bu kez eskisi kadar olumlu algılamıyor.
Kuvvetli esen genel olumlu rüzgar içinde demeçlerdeki çelişkiler şimdi o kadar abartılmıyor ama piyasalardaki bu sakinliğin ilelebet sürmeyeceği açık...
BEKLENTİ DÖNEMİ
Yaşanan
‘‘pozitif güven şoku’’nun ardından piyasalar şimdi Başbakanın, ardından ekonomiyle ilgili bakanın atanmasını, Uluslararası Para Fonu (IMF) ile görüşmelere başlanıp tutumun ortaya çıkmasını, bütçe için ne yapılacağını ve bürokrasinin ne olacağını bekleyecekler.
Piyasalardan genel olarak gelen talep, AKP'nin özellikle IMF'yle ilişkileri götüren bürokratları görevde tutmaya devam etmesi. Başka bir deyişle
‘‘dere geçerken at değiştirmenin zararlı olacağını’’ söylüyorlar.
Piyasalar, AKP yöneticilerinin ekonomi ekibi konusunda şimdiye kadar
‘‘çok iyi ekibimiz var’’ deyip başka bir şey demediğini hatırlatarak, güven verecek bir bürokrat ekibinin, isimlerin ortada olmadığını belirtiyor, bu nedenle mevcut ekibin devam etmesini istiyor.
Gerek reel sektörden, gerekse de bankacılık kesiminden görüştüğümüz yetkililer mevcut bürokrat ekibinin ve anlayışın devam etmesi gerektiğini söylüyorlar. Bir büyük grup yetkilisi atanması gereken bakan konusunda şu yorumu yaptı:
‘‘Ekonomi bakanı partide siyasi gücü olan ama fazla yaratıcılık numaralarına girmeyecek, mevcut bürokrasiyi dinleyip, kavrayacak birisi olması lazım.’’
Bu yorumu bürokratlara aktardığımda bunun iyi bir formül olduğunu söylüyorlar. Bürokratlar,
‘‘ihtiyatlı bir iyimserlik’’ içinde olduklarını belirterek, yeni Hükümetin atayacağı bakan ile bütçe görüşmelerinin ardından yeni Hükümetin niyeti konusunda kesin kararlarını vereceklerini söylüyorlar.
ABDULLAH GÜL
Bürokratlar,
Abdullah Gül gibi bir ismin başbakan olmasının Türkiye için yararlı olacağı görüşündeler ama bir yandan da, ekonomiden sorumlu bakan ya da başbakan yardımcısı olacak kişinin de
Abdullah Gül gibi bir isim olmasını istiyorlar.
Abdullah Gül'ün ekonomiden anlaması, siyasi gücünün bulunması ve makul bir devlet adamı görüntüsü vermesi bürokratları da çekiyor.
‘‘Mevcut bürokratlar yerlerini koruyacaklar mı ki, bakan seçiyorlar’’ denebilir.
Doğrudur da, bilinmesi gereken, özellikle AKP'lilerin bilmeleri gereken bir şey var: Mevcut bürokratların kredibiliteleri var, şu anda bulunabilecek en iyi ve deneyimli ekip oldukları konusunda piyasalarda, IMF'de ortak bir kanı var ve AKP'nin de güvenilir teknisyeni pek gözükmüyor.
Bizce sadece AKP'nin
‘‘Mevcut bürokratları koruyacağım’’ demesi yetmez, bürokratların da çalışmaya devam etmek için AKP'nin gerçek niyetini, eylemleriyle görmeleri gerek...
Dalgalı kur değişmez AKP'yi de eğitir
DALGALI kur, eski programın iflası ile birlikte yürürlüğe sokulunca birçok kesimden tepki geldi.
‘‘Önümüzü göremiyoruz’’ diye bankacısından akademisyenine, sanayicisinden ihracatçısına kadar herkes bağırdı.
Mevcut bürokrasi, özellikle de Merkez Bankası, zaman zaman
Derviş'le bile çatışma pahasına, bu bağırtılara rağmen dalgalı kur uygulamasını oturtmaya çalıştı ve sonunda başardı.
Son dönemde dalgalı kur konusunda şikayetler ortadan kalkmıştı, ta ki AKP iktidarı gelene kadar...
Şimdi belli kesimlerden açıkça dalgalı kurun ortadan kaldırılması için değil ama
‘‘büyümeci’’ söylemlerle, dolaylı talepler tekrar gelmeye başladı.
IMF'yle pazarlık edilmesi gerektiğini, yüzde 6.5'luk faiz dışı fazla hedefinin büyük olduğunu bunun düşürülebileceğini, programın sosyal yönünün eksik olduğunu bunun eklenmesi gerektiğini söyleyenler yeniden ortaya çıkmaya başladı. Önümüzdeki günlerde bu söylemlerin daha da artacağını söylemek kehanet olmaz.
IMF TAVİZ VERMEZ
Bu tür söylemlerin hortlamasının en büyük nedeni
‘‘sıcak para politikasına dönüş’’ özlemidir. Eskiden olduğu gibi dövizin fiyatını fiksleterek dışardan döviz indirmek, içeride belli marjlarla Hazine kağıdına yatırıp buradan durup dururken kár etmek isteyenler oldukça çok. Bankacılar arasında bu niyette olanların sayısı hayli yüksek.
Her şeyden önce şunu söyleyelim ki; IMF'nin dalgalı kurdan taviz vermesi sözkonusu değil. AKP iktidarı IMF'yle görüşmelere başladığında, faiz dışı fazla ve dalgalı kur başta olmak üzere, mevcut programın sürdürülmesi konusunda fazla bir pazarlık marjı bulunmadığını da görecektir.
Evet... Dalgalı kur devam edecek ve daha önceki Hükümette olduğu gibi, dalgalı kur bu Hükümetin başında da
‘‘Demoklesin kılıcı’’ olarak sallanacak Hükümetin yaptığı her hata sonunda kuru vuracak. Böylece Hükümet telaşlanıp, piyasalara aykırı hareket etmenin bedelini öğrenecek. Ardından da hata yapmamayı...
Piyasalar ‘pozitif güven şoku’ yaşadı
PİYASALAR AKP'nin tek başına iktidarına, bizce, abartılı bir tepki verdiler ve deyim yerindeyse uçtular...
Bazı piyasa oyuncuları seçimden sonraki iki günlük piyasa davranışını ‘‘Pozitif güven şoku’’ diye nitelendirdiler...
Piyasanın verdiği tepki, gerçekten de normal değil, ‘‘şok’’ niteliğini taşıyor. Piyasaların abartılı tepkisinin altında yatan en büyük neden ise tek başına; büyük çoğunlukla bir partinin iktidar olması.
AKP seçim öncesinde mevcut ekonomik programı sürdüreceği konusunda güven verdiği için, bir partinin tek başına iktidar olması olumlu havanın esmesine neden oldu. Ancak piyasaların aklı dün biraz daha başına geldi ve sakinleşti... Normal olan da buydu... Yeni iktidarın bankacılık sınavı
AKP iktidarının en önemli sınavlarından biri bankacılık alanında olacak. Ekonomiden sorumlu bakanlığa aday olduğu demeçlerinden anlaşılan
Ali Coşkun, birçok konuda olduğu gibi bankacılık alanında da demeçler veriyor. BDDK'nın iyi çalışmadığını, kuruluşunun iyi olmadığını, yeni bir yasayla bu kurulun yeniden düzenleneceğini söylüyor.
Öğrendiğimiz kadarıyla BDDK yasası görüşülürken,
Ali Coşkun Plan ve Bütçe Komisyonu'nda aynı şeyleri söylemiş, değişik kurumlardan atamalar yapılmasını, her üyelik için önce üç, sonra Bakanlar Kurulu tarafından iki üye belirlenip, TBMM'nin bu sayıyı bire indirmesini istemiş.
Coşkun, önerisi kabul edilmeyince muhalefet şerhi koymuş, şimdi bu şerhi hayata geçirmek istiyor.
Coşkun'un bu niyetinin hayata geçirilmesini, açıkcası beklemiyoruz. Kemal Derviş geldiği zaman yasa çıkartmış ve bunun Kurulun bağımsızlığına darbe vurduğunu o zaman da yazmıştık. Şimdi yeni bir yasayla Kurul değiştirmeye çalışılırsa işin çivisi iyice çıkar.
TEPKİ GÖRDÜLER
Bu niyetlerini seçim öncesinde iç ve dış piyasalara sunduklarını ve büyük tepki gördüklerini biliyoruz. Kendilerine
‘‘Kurulu değiştirmenin iç ve dış piyasalarda güveni zedeleyeceği’’, açık bir dille söylendi.
Tayyip Erdoğan'ın seçim kampanyası sırasında üç batık banka patronu ile yaptığı görüşme hálá zihinlerden silinmedi.
Erdoğan bu tavrını Kurulu değiştirerek devam ettirirse, bu bankacılıkta eski,
‘‘çıkara dayalı sistem’’in geri geleceği anlamını taşır. Bu nedenle
Erdoğan'ın boşalan iki üyeliğe bile 10 kez düşünerek atama yapacağını, en azından bir-kaç yıl Kurulu değiştirmeye yanaşmayacağını tahmin ediyoruz.
Sağduyu bunu söylüyor, büyük çoğunluğa sahip AKP iktidarı ne yapar, göreceğiz...