SEÇİM sonrası kurulan son AKP Hükümeti’nin, kendisine seçim zaferi getiren yüksek büyümeden taviz vermeyeceği belliydi.
Küresel kriz geldiğinde de, hükümetin "enflasyon mu, büyüme mi" ikilemine gireceğini, buradaki tercihinin ise büyümeden yana olacağını defalarca söyledik.
Hükümetin, özellikle de Başbakan Tayyip Erdoğan’ın büyümeden ne olursa olsun taviz vermeyeceği anlaşılırken, bunun üzerine bir de AKP’nin kapatılması davası bindi.
Dolayısıyla AKP Hükümeti’nin popülizm dozu iyice arttı.
Şu andaki uygulamalar "değme seçim ekonomisi uygulamaları"na taş çıkartacak türden. Sadece alınan ya da alınması planlanan kararlar bile ülkenin hızla seçim ekonomisine götürüldüğünü belli ederken, yaşanacak süreçte AKP hükümetinin her türlü popülizme başvuracağının, bu konuda sınır tanımayacağının da ipuçlarını alıyoruz.
Şimdi kapatma davasına bağlı olarak erken genel seçim, erken yerel seçim, iki seçim bir arada gibi formüller de gündeme gelmeye başladı.
Belli ki seçim takvimlerinin belirlenmesi için türban davası, ardından AKP’nin kapatılma davası, ardından da DTP’nin kapatılma davasının sonuçlarını almamız gerekiyor.
Konuyla ilgili yetkililerle yaptığım sohbetlere de dayanarak, en kritik karar olan AKP’nin kapatılması davasının sonuçlanmasının en erken Eylül ayı olacağını rahatlıkla söyleyebilirim.
En erken Eylül.
Karar Ekim ya da Kasım ayını da bulabilir.
Türban kararı bu ay, en geç Haziran ayı ortasına kadar sonuçlanır ama AKP’nin kapatılması davası uzarken, DTP’ye ilişkin kararın ise AKP’den de sonra kesinleşmesini bekliyorum.
Yani yaklaşık 4-5 ay daha seçim takvimi belirsizliğinin, daha doğrusu takvimi kesinleştirecek Anayasa Mahkemesi davalarının süreceğini düşünüp, ona göre hesap yapmak gerek.
Şahsen, kapatma kararı alınması halinde yasaklı olacak milletvekili sayısı fazla olmazsa, yani erken seçim kararı milletvekillerine kaldığı takdirde, bir erken genel seçime gidilebileceğini sanmıyorum. Başbakan Tayyip Erdoğan ne kadar Gruba hakim gözükse de, belirsiz olan yeni seçim ortamında, emeklilik hakkı kazanmamış milletvekillerinin bir erken genel seçime karar vermeleri, sanıldığından çok daha zor olur. Bunun örneklerini daha önce yaşadık.
Dolayısıyla, kapatma kararı çıkmasından sonra yeni kurulacak parti ya da partilerle birlikte, TBMM’de yeni alternatifler ortaya çıkabilecektir. Bu tablonun artık daha fazla seçim ekonomisi uygulamasına izin verilmeyecek biçimde değerlendirilmesi gerekiyor.
Ekonomi için onarım hükümeti
SON iki ayda alınan ekonomik kararlara bir bakın: Özelleştirme gelirleri artık kamu açığının azaltılması için değil kamu yatırımları için kullanılıyor, yıllardır ekonomik istikrarın temeli olan faiz dışı fazla(FDF) hedefi yüzde 3,5’a düşürülüyor, işsizlik fonu amaç dışı kullanılıyor, belediyelere daha fazla kaynak aktarılıyor, ulaştırma ve enerji için altyapı yatırımlarına fon benzeri yeni mekanizmalar kurulup kaynak aktarılıyor.
Bunlar yetmedi, SSK prim affı, ardından sicil affı, tarıma ilişkin yeni aflar birbiri ardına sıralanıyor.
Bu tür kararlar bizce devam edecek.
Önümüzdeki yıla kadar sürecek bir belirsizlik dönemi ve bunun getireceği uzum seçim ekonomisi uygulamasını bir düşünsenize...
Bu küresel kriz ortamında, 2 yıl daha sürecek küresel belirsizlik ikliminde, bu kadar uzun süre seçim ekonomi uygulamasını, bu ekonominin kaldırması mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesi kararları ardından ortaya çıkacak siyasi tablonun mutlaka ekonomiye zarar vermeyecek biçimde okunması gerekiyor. Bence, gerektiğinde "teknisyenler hükümeti" kurularak, siyasi sürecin ekonomiye vereceği zararı azaltma formülü bile düşünülebilir.
Hatta böyle bir hükümet, siyasi kaygı duymayacağı için, beklenen onarımı bile gerçekleştirebilir.
Unutmayalım; 4-5 ay sonra bu tür formüller üzerinde durmamız gerekebilir...