AB sürecinde yeni pürüz: Enerji Topluluğu Anlaşması

AB sürecinde Türkiye’nin önüne getirilecek yeni sıkıntılardan biri de Enerji Topluluğu anlaşması olacak.

Türkiye daha önce mutabakat zaptına imza atmasına rağmen, anlaşmaya imza atmayınca, sıkıntılar da birbirini ardına gelmeye başladı.

Güneydoğu Avrupa ülkeleri arasında elektrik ve doğalgazı kapsayan bir bölgesel enerji piyasası kurulmasını öngören bir proje üzerinde, birkaç yıldır çalışılıyordu. Geçtiğimiz aralık ayında, AB zirvesi öncesi, 25 AB üyesi ülke Atina’da biraraya gelerek, Enerji Topluluğu kurulmasını öngören bir mutabakat zaptı imzaladı. Bu mutabakat zaptına Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler de imza koydu. Topluluğun 2005 yılında resmi olarak kurulması ve Avrupanın enerji alanının düzenlenmesi, arz güvenliği ve katlanılabilir fiyatlar üzerinden elektrik satışı için çalışılacaktı. Yani tüketici lehine bir projeydi.

Ancak Türkiye 22 Mart 2005 tarihinde Güneydoğu Avrupa ülkelerinden Bulgaristan, Romanya, Hırvatistan, Makedonya, Arnavutluk, Bosna-Hersek, Sırbistan, Karadağ ve Kosova Geçici yönetimi ile Avrupa Topluluğu tarafından paraflanan enerji topluluğu anlaşmasını imzalamadı.Güneydoğu Avrupa ülkeleri arasında gerek ekonomik büyüklüğü, gerek enerji piyasası açısından ilk sırada yeralan Türkiye’nin başından beri aktif olarak katıldığı, topluluğun kurulmasını öngören ‘Atina Süreci’ne etkili biçimde destek verirken, anlaşmayı parafe etmemesi AB tarafından şaşkınlıkla karşılandı. Sadece AB yetkilileri değil, içerdeki enerji yetkilileri de, bu anlaşmanın Türkiye’nin önüne bir çok avantaj çıkardığını belirterek, Türkiye’nin kendi çıkarına işleyecek bu anlaşmayı imzalamamasına şaşırdılar.

Enerji Topluluğu anlaşması asıl olarak karar alma süreçlerinin önemli ölçüde Avrupa topluluğunun insiyatifine bırakan bir vesayet ilişkisi olarak görülüyor. Ancak bölge ülkelerinin hepsinin AB üyesi olma hedefi bulunuyor ve zaten vesayet ilişkisi söz konusu.

SIKINTILAR ÇIKMAYA BAŞLADI

Türkiye’nin enerji topluluğu anlaşmasını paraflamamasına açık bir gerekçe göstermediği ama asıl sıkıntının bu vesayet ilişkisinden kaynaklandığı belirtiliyor. Ayrıca Enerji Topluluğu anlaşmasında sözü edilen enerji müktesabatı zaten Türkiye’nin ulusal program kapsamında uyumlaştırılmasını üstlendiği düzenlemelerden oluşuyor. Türkiye’nin üstü kapalı gerekçe olarak, AB çevre müktesebatını kabul etme zorunluluğunun, planlanan bir dizi projenin hayata geçirilmesini olumsuz yönde etkileyebileceği ihtimalini söylemiş. Ancak bu projelerin ne olduğu da açıkca söylenmemiş...

Bir diğer gerekçe ise henüz ulusal rekabet hukukunun anlaşma ile öngörülen topluluk müktesebatı ile uyumsuz olmasıymış. Türkiye anlaşmayı parafe etmemekle birlikte, Atina sürecini desteklediğine, pürüzlerin giderilmesine çalışacağına ilişkin bir ortak deklarasyona da imza atmış. Yani tipik bir ‘ayak sürüme’ olayı daha yaşanıyor.

Peki, bu ayak sürümenin Türkiye’ye bir maliyeti olmayacak mı?

Bu maliyetleri ödemeye başladığımız, ileride daha da fazlalarını ödeyeceğimiz gün gibi aşikar. Avrupa Komisyonu’nun Türkiye’ye karşı bazı zorlayıcı önlemleri gündeme getirmesi kaçınılmaz. İlk örnek olarak, AB ile mali işbirliği 2005 yılı programlaması kapsamında yeralan Türkiye Elektrik İletim A.Ş.’nin ‘Sınır ötesi elektrik ticareti’ne ilişkin projesi 8 aylık bir çalışma sonrasında, son dakikada ertelenmiş. Avrupa Komisyonu tarafından resmi bir gerekçe gösterilmemekle birlikte, sözlü olarak Türkiye’nin Enerji Topluluğu anlaşmasını imzalamamış olmasının gerekçe olarak söylendiği belirtiliyor.

Dolayısıyla bundan sonra benzer projelerde Türkiye’nin önünün, Enerji Topluluğu anlaşmasını imzalamadığı için sürekli kesileceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Daha da önemlisi müzakerelerin başlaması ya da devamı için bir ön şart olarak önümüzdeki dönemde bu anlaşma sürekli olarak önümüze getirilebilir. Yani bir sorun daha çıktı...

Kısacası; Türkiye’nin ayak sürümeyi bırakıp, biran önce paraflamama gerekçelerini ortadan kaldıracak kapsamlı bir enerji programını ortaya koyması şart.
Yazarın Tüm Yazıları