Paylaş
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in “F klavye sözü”nü şirketler tutmadı. Şirket yetkilileri vatandaşa “dizüstü bilgisayarlarda klavyeler Q” açıklamasını yapıyor.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın öncülüğünde Vakıflar Bankası tarafından organize edilen “öğretmenlere yarı fiyatına dizüstü bilgisayar kampanyası” için geri sayım başladı. Fakat pek çok belirsizlik hüküm sürmeye devam ediyor. Kampanyadaki Q klavye zorbalığını gazeteciler olarak gündeme getirmiş ve Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'ten "F klavye sözü" almıştık.
Fakat korktuğum oldu. İhaleyi kazanan Exper (Datateknik), Casper, KRN (Sentim) ve Toshiba şirketlerinin kampanyalarla ilgili çağrı merkezlerini aradım. Ve kampanyada verilecek dizüstülerin Q klavyeye sahip olduğu gerçeğiyle karşılaştım. Yanlış okumadınız, Bakan'ın 'tavsiye'sini ortalığı yumuşatacak bir açıklamadan ibaret görmüşlerdi muhtemelen. Bu şirketlerden sadece Casper, sunduğu modelde F klavye seçeneğini sunuyor.
Muhtemelen diğer şirketler müşterilerine F klavye için ek bir maliyet çıkaracak. Belki de üzerinde harfler olan etiketlerden verip "Alın bunları tuşların üzerine yapıştırın, F klavyeniz olsun" diyecekler. İhale şartnamesinde Türkçe F klavyenin standart olarak konulmaması sadece biz gazetecilerin dikkatini çekmişti ve biz yazdıktan sonra Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik derhal bu konuda harekete geçmişti. Kendisinin bu konudaki duyarlılığını takdir ediyorum. Fakat görünen o ki, bu işi birilerinin de takip etmesi gerekiyor. Bakan'ın her tarafa yetişmesi ve teftiş etmesi mümkün değil.
Teknik özelliklerde sorunlar var
En baştan tartışmalarla dolu bir çalışma bu. Milli Eğitim Bakanlığı'ndan yetkililerle konuşuyorum, "Kampanya bizim değil, VakıfBank sorumlu, biz sadece destekliyoruz" diyorlar; firmaların ağzını bıçak açmıyor. Normal bir vatandaş olarak arayıp sordum bilgisayarların konfigürasyonlarını. Çoğu yeterli bilgiye sahip değil. Fakat oldukça eminler klavyenin Q olduğun konusunda. Fakat dikkatimi çeken bir başka konu da, konfigürasyonlarda teknik özelliklerin son derece yuvarlatıldığı. Bu işin bir kalite standardı olmalı. Kablosuz İnternet Kartı diyorlar. İyi de markası ne bunun? Pekçok bileşenin ne marka olduğu belli değil. Zaten maşallah klavyeyi anlatırken F mi Q mu olduğunu söylemek dışında her türlü detayı vermiş bazıları. VakıfBank'ın sitesindeki kampanya sayfasındaki klavye kısmında (http://www.vakifbank.com.tr/meb.htm) ise "TR klavye" denmiş. Bu ne demek oluyor şimdi? Bu şekilde durumu geçiştirebileceklerini mi sanıyorlar?
Böyle bir model var mı gerçekten?
En üst seviye dizüstü bilgisayarı satacak olan Toshiba'nın sitesindeki kampanya sayfasında (http://www.tnb.com.tr/modelozellik.asp?modelad=187) söz konusu bilgisayarın teknik özellikleri anlatılıyor. Yersiz bir evham olabilir; fakat Toshiba'nın kampanyada satacağı model olan "Satellite L10-102" ile ilgili deneyimleri okumak isteyip Google'da arattım. Fakat ne ilginçtir ki, çıkan sonuçların (ki toplamı zaten 25'ti) yüzde 90'ı öğretmenlere bilgisayar kampanyasıyla ilgili sayfalardı. Umarım gerçekten de böyle bir model vardır. Yoksa Toshiba bu kampanya için özel olarak mı üretti bu modeli.
TBMM'deki önergeler cevaplanmadı
Bugün yarın dağıtımına başlanacak dizüstülerle ilgili en önemli tartışmalardan bir diğeri de içerdiği yazılımlar oldu. "Neden 'alternatifi var mı' diye düşünülmeden ve araştırmadan Microsoft'la anlaşma yapıldı" sorusu çok soruldu fakat ne yazık ki cevaplayan bulunamadı. CHP Uşak milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun verdiği soru önergeleri de süresinin dolmasına az bir zaman kala, hâlâ cevaplanmamış biçimde duruyor TBMM'de.
Yaklaşık 650 bin öğretmene dağıtılması planlanan dizüstü bilgisayarda, "neden TÜBİTAK'ın geliştirdiği Ulusal İşletim Sistemi Pardus, Gelecek Linux veya diğer yerli alternatifler değil de, Microsoft'un işletim sistemi bulunduğunu" hazırladığı 6 soru önergesiyle Meclis gündemine getiren Coşkunoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek'in yanıtlaması istemiyle verdiği önergelerde, "Microsoft'un peşinen tercih edilmesinin nedenini" de sormuştu.
Olan tüketiciye olabilir
Bu işi başından beri takip eden ve ilgi gösteren nadir siyasilerden biri olan Osman Coşkunoğlu, dizüstü ve masaüstü bilgisayarların kendilerine göre avantajları olduğu, fakat bu kampanyada sadece dizüstü olmasının büyük yanlış olduğu görüşünde. "Acaba birilerinin elinde mi kaldı bu bilgisayarlar" sözüyle de şüphelerini dile getiriyor.
Şunu kabul etmek gerekir ki büyük bir iletişim ve bilgilendirme sorunu var.
Eşim 5 senelik öğretmen olduğu için eğitim dünyasını yakından tanıma fırsatım da oldu. Ondan ve çevresinden duyduklarım bana bazı fikirler veriyor. Öğretmenlerin çoğu neler olduğunu, ne yapmaları gerektiğini, bir dizüstü almanın doğru bir iş mi olacağını bilmiyor. Onlara akıl verecek birileri de yok. Ne Bakanlık, ne VakıfBank, ne de üretici şirketler bir iletişim ağır kurmuş durumda.
Öğretmenleri bilgisayar kullanıcısı haline getirmek istiyorlarsa bu işi çok daha açık bir ortamda yapmalıydılar. Öncelikle işin içinde sivil toplum kuruluşları olmalıydı. İşin ehli olan insanlara haber bile verilmedi, görüşleri alınmadı. Üstelik Türkiye'nin bilgisayarlaşma stratejisinin bir parçası olması gereken önemli bir fırsat da tepiliyor.
Polislere verilecek bilgisayarlar da incelenmeli
Donanım ve yazılım güncellemeleri, gelecek bir-iki yıl içerisindeki kapasite yükseltmeleri konusunda da bilgi yok. Servis hizmetleri konusunda kim ne yapacak belli değil. Yarın öbür gün Microsoft gelip "Biz Longhorn'un çıkartıyoruz, ya bunu satın alırsınız ya da başınızın çaresine bakarsınız" dediğinde ne olacağı belli değil.
CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu ile aynı fikirdeyim: Öğretmenlere tercih yapma şansı bırakılmadı hiçbir konuda. Dileyen dizüstü dileyen masaüstü alabilmeliydi. Bu bilgisayarlarda yazılım olarak da Microsoft'un işletim sistemi ve ofis yazılımları şark koşulmamalıydı.
Öte yandan yürütülen bir başka projede, bu ülkenin beyinleri bir işletim sistemi geliştirdiler. Üstelik devletin parasıyla. İçinde temel masaüstü ihtiyaçlarını karşılayacak tüm araç ve yazılımlar var. TÜBİTAK'a bağlı çalışan bir ekip tarafından geliştirilen "Ulusal İşletim Sistemi Pardus" (http://www.uludag.org.tr) hakkında bir araştırma yapılmaması ve seçenekler arasına koymak zahmetine girilmemesi ülkemize önemli miktarlarda zaman ve paraya mal olacak.
Türkçe F klavye standart olup, Q klavye seçenek olarak konması gerekirken, saman altından su yürüterek kullanıcılara Q klavye dayatıldı. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in sözü bir kulaklarından girip diğerinden çıkmış galiba.
Ulusal güvenlik meselesi olabilir
Birilerinin çıkıp açıklama yapması gerekiyor. Çünkü basit bir ticari iş değil bu. Geleceğimizi ilgilendiren bu tip konularda daha duyarlı ve dikkatli olmalıyız. Benzer durum polislerimize ve diğer memurlarımıza satılacak bilgisayarlar için de geçerli.
Çok dikkatle irdelenmesi gereken, uzmanına danışılması gereken ve ülkelerin teknoloji politikalarını belirleyen çalışmalar bunlar. Yüz binlerce bilgisayar satmak, ülkenin bilgisayarlaşmasında önemli adımlar yapmak anlamına gelen bu tür kampanyalarda teknoloji politikaları da göz önünde bulundurulmalı. Pekçok Avrupa, Güney Amerika ve Asya ülkesinde terk edilen ve alternatifleri üzerinde durulan bir işletim sistemine koşulsuz teslim olmak nasıl açıklanabilir?
CHP Uşak Milletvekili Osman Coşkunoğlu'nun bu tür projelerdeki bir diğer kaygısı da, -uçuk gelebilir ama- ulusal güvenlikle ilgili. Coşkunoğlu, bilişim alanında atılacak adımların gizli anlaşmalar yoluyla değil, ulusal bir strateji çerçevesinde yapılması gerektiğine dikkat çekmişti kampanyanın ilk duyurulduğu günlerde. Öğretmenlere, polislere ve yargı mensuplarına bilgisayar dağıtılması gibi projelerin, ulusal teknolojinin gelişmesi için çok önemli fırsatlar olduğunun altını çizmişti Coşkunoğlu. ABD ve AB'nin, ulusal güvenlik kaygıları nedeniyle Microsoft Windows işletim sistemini dışladığını vurgulayan açıklamış ve Microsoft'un yoğun bir biçimde pazar arayışlarına yönelerek, bu çerçevede Türkiye'de de görüşmeler gerçekleştirildiğini ifade etmişti. Hafızamızı sürekli yenilemeli ve bu uyarıları hatırlamalıyız. Çünkü yarın gerçekten geç kalmış olabiliriz.
Paylaş