Turizmden yerli Hollywood’a, cin fikirli Hanım Ağa’dan işbilir kaymakama
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Geçen hafta Belek Turizm Yatırımcıları Birliği’nin (BETUYAB) düzenlediği, "Turizmde Marka Olmak" temasının işlendiği turizm panelindeydim. Kempinski Hotel The Dome’da gerçekleşen organizasyonun gözde konuğu ise Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’dı.
Panel boyunca Türkiye’de destinasyon, markalaşmaya yönelik eksiklikler, yanlış bilinenler ve Belek için somut konumlandırma önerileri konuşuldu. Toplantıyı Nur Baştürk’ün sahibi olduğu ve yöneticiliğini Eser Altınok’un üstlendiği N’PR İletişim Danışmanlığı şirketi düzenledi ki, hem deneyimi, hem de organizasyon yeteneğiyle tüm davetlileri bilgi bombardımanına tuttu. Hal böyle olunca bizlere de detaylı turizm yazısı yazmak düştü.
Pazar keyfi yaptığınız bir günde sempozyumu uzun uzadıya aktarmaktan kaçınarak, ilginizi çekebileceğine inandığım gözlem ve bilgileri yazmayı yeğledim. Yerli Hollywood’un hazin öyküsü; Elmalı Kaymakamı’nın anlatımıyla polisi tecavüzle suçlayan üvey babanın tutuklanış öyküsü ve 52 yıllık mehter takımının ilginç üyeleri; Ankaralı Hanım Ağa’nın cin fikirleri, sanıyorum ilginizi çekecektir.
BAKAN ERTUĞRUL GÜNAY’DA GERÇEĞİN FARKINDA
Antalya’ya 30 kilometre uzaklıktaki Belek Turizm Merkezi, uluslararası standartlara uygun golf sahaları, beş yıldızlı otel ve tatil köyleriyle ülkemizin önde gelen turistik yörelerinden biri. Sadece golf sahaları, oteller ve ormanlık araziye müsaade edilen tatil cenneti Belek’deki 47 tane 5 yıldızlı tesis, Ülkemize gelen yabancı turistlerin yaklaşık yüzde 6’sını ağırlıyor. Bu arada küçük bir bilgi; Belek, Ankara için de çok önemli bir bölge. Zira, buradaki tesislerin yüzde 70’inin sahibi Başkentli yatırımcılar. Doğa korunarak en modern şekilde tesisleşmeye gidilirken de 14 adet golf sahası lokomotif güçlerden biri olarak ön plana çıkıyor.
Zaten açılış konuşmasını yapan Bakan Ertuğrul Günay da bu gerçeğin farkında. Sadece otellere değil aynı zamanda diğer tesislere de ağırlık vermek gerektiğini sık sık vurguluyor. Ayrıca panel sonunda öğreniyoruz ki, Bakan yurt dışı ve yurt içi reklamlarda kullanılmak üzere Türkiye’yi tanımlayan tek bir sözcüğün peşinde... Hatta Türkiye’nin tanıtımını ilgili özel sektöre devrederek bir devrim yapmanın çabasında.
YÜZDE 5’İ GELSE İHYA OLURUZ
Kempinski, Sirene, Antalya Golf Kulübü gibi işletmelerin CEO’su Bekir Akkaş’ın da umudu golf turizminde. Yaklaşık 32 yıldan beri tanıdığım ve dostluğundan büyük keyif aldığım Bekir Akkaş, turizm sektöründe bir çok yatırımcı gibi benim de başvuru kaynağım. Meslekteki 35 yıllık tecrübesine ve dünyayla entegre olmuş bilgi birikimine çok güvenirim. Ankara’da yetişip, Akdeniz’deki bir çok tesise damgasını vuran, daha sonra yüzlerce turizm neferini Antalya’ya kazandıran Bekir’in verdiği rakamlara göre; Avrupa’da sadece yabancı ülkelerde golf oynamak için seyahat edenlerin sayısı 10 milyonun üzerinde. İngiltere’deki golf turistinin sayısı 5, Almanya’da 3 milyon, Kuzey Avrupa ülkelerinde ise 1,5 milyon kişi.
Golf turizminin üst gelir gruplarına hitap etmesinin çok önemli olduğunu anlatan Bekir Akkaş, "Biz Avrupa’daki 10 milyon golfçudan yüzde beşini getirsek 500 bin kişi eder.
(Not: 2007 yılında 70 bin kişi gelmiş.) Bu rakam da tesislerimizi ihya eder. Zira golf turisti harcamayı seven, güzel yaşamak için hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan bir yapıya sahip. Biz ise uluslararası standartlardaki golf tesislerimizle ve lüks konaklama hizmetimizle bu müşteriye hitap edecek güçteyiz." diyor.
SENFONİYİ SOKACAKSIN TURİZMİ PATLATACAKSIN
Sahil şeridi 23, kıyıdan içeriye doğru derinliği ise 1 kilometre olan Belek Turizm Merkezi, ülkemiz açısından çok önemli. Ancak, devletle özel sektör arasındaki uyumsuzlukları, bölgenin hemen ardındaki düzensizlikleri el birliğiyle ortadan kaldırırsak, kesinlikle arzulanan hedefe ulaşırız diye düşünüyorum. BETUYAB ile devlet yönetimi "Belek’e ortak alanlar yaratma" konusunda anlaşırsa, yani devlet-özel sektör bu konuyu projelendirirse panelde aranan soruların yanıtı bulunabilir.
Örneğin, Lykia Otel ve Golf sahalarının kurucusu Burhan Silahtaroğlu, Akdeniz sahillerinde 50’den fazla antik tiyatro olduğunu, bu tiyatrolarda dünyaca ünlü senfoni ve diğer orkestraların ağırlanarak, farklılık yaratabileceğimizi söyledi... Çok doğru bir saptama. Ya Golf Federasyonu Başkanı Ahmet Ağaoğlu’un getirdiği eleştiriye ne demeli? "Turizmin başkenti Antalya’ya milli havayolumuz THY, yurt dışından doğrudan uçuş koymuyor. Halbuki golf demek zenginlik demek, zenginleri carter seferleri ile mi Antalya’ya getireceğiz!"
YERLİ HOLLYWOOD TOHUM SERASI OLDU
Sempozyum, uzun süreden beri gitmek istediğim, ama bir türlü fırsat bulamadığım bir mekana ziyaretime de vesile oldu. 1998 yılında büyük umutlarla kurulan ve yerli Hollywood olarak lanse edilen Çandırwood, ertesi günkü durağım oldu. Gördüğüm manzara karşısında şaşırıp kaldım. Aradan geçen 9 yıl sonunda dev film platoları beklerken, tam bir hayal kırıklığı yaşadım.
Sonradan öğrendiğime göre, Antalya’nın Serik İlçesi Çandır Beldesi’nde yaklaşık 20 milyon dolar yatırımla kurulan Antalya Film Stüdyoları, yasal mevzuatlar yüzünden bunca yıl yalnızca iki filme ev sahipliği yapmış. 30’a yakın uluslararası film projesi ise yasal mevzuatlar yüzünden bürokrasiye takılıp, iptal edilmiş.
Hal böyle olunca da, Tekfen Holding’in kendi öz sermayesi ile kurduğu dev platodaki açık alanların bir bölümü tohum denemelerinin yapıldığı seralara dönüşmüş. Kapalı alanlar ise şimdilik katalog ve reklam çekimleri için kullanılma özelliğini muhafaza etmiş.
Toplam 185 dönüm arazi üzerine kurulu film stüdyoları 1998 yılında hizmete açılmıştı. Dev tesiste ilk olarak ABD’li yapımcı Hallmark tarafından 35 milyon dolar bütçeli Arabian Nights filmi çekilmişti. Avrupa’da birçok ülkede gösterilen filmde, Çandırlılılar da rol almıştı. 2003 yılında ise yönetmenliğini ve başrolünü Cem Yılmaz’ın üstlendiği GORA’nın çekimleri yine Çandırwood’da yapılmıştı.
Ancak yerli Hollywood, özellikle yabancı yatırımcılara yönelik gümrük, vize ve bürokratik zorluklar nedeniyle istenilen düzeye gelememiş. Sonuçta da film platosunun açık alanlarının bir bölümü, Tekfen Holding bünyesindeki Toros Gübre tarafından "Toros Tarımsal Araştırma İstasyonu" olarak kullanılmaya başlamış.
BİR KAYMAKAMIN BAŞARI ÖYKÜSÜ
III. Belek Turizm Paneli esnasında tanıştığım bir kaymakam ise yaptıkları ve anlattıklarıyla ilgimi çekti. Beş yıldan bu yana Antalya’ya bağlı Elmalı ilçelisi KaymakamıVeysel Yurdakul, bir devlet yetkilisinin isterse neler yapabileceğine en güzel örnek. Dünya Bankası, SYDGM ve Kaymakamlığın işbirliğiyle yerel kalkınma projelerini devreye sokan Yurdakul, ilçenin görünümünü ve ekonomisini hayranlık uyandıracak bir düzeye getirmiş. Aynı Safranbolu, Beypazarı gibi konaklar ile evleri restore ettirmiş, Elmalı Hazineleri’ni inşaatını yeni tamamladığı müzeye taşıtmış ve en ücra köylerine kadar asfalt yol yaptırmış bir mülki amir. Elmalı’nın turizmden pay kapması için sürdürdüğü bu çalışmaların yanı sıra, seracılık ve hayvancılık projeleriyle ilçe sınırlarında herkese iş imkanı sağlamış.
Yöre esnafının 52 yıl önce kurduğu Mehter Takımıyla karşılamak üzere bizleri ilçesine davet etti. "Sadece elmalarımızın değil, otantik kültürümüzün de tadına bakmalısınız" diyerek, Türk turizmine katkılarını anlattı. Bu arada anlattığı başka bir olay ise dudaklarımızı uçuklattı.
KIZINA TECAVÜZ EDİP, ÖNCE POLİSİ SONRA KENDİNİ İHBAR ETTİ
"Geçenlerde Elmalı’nın adı üzücü bir olayla anıldı" diyerek söze girdi. Antalya Valisi Alaattin Yüksel’in cep telefonundan araması ve talimat vermesi üzerine harekete geçmiş. Vali Bey, kendisini Elmalı’daki bir telefon kulübesinden arayan şahsı bildirip, yardım isteğini iletmiş.
Telefondaki şahıs, 16 yaşındaki kızının polisler tarafından kaçırılıp, tecavüze uğradığını söylüyormuş. Kaymakam Yurdakul, telefonu kapatır kapatmaz olaya el koymuş ve mahiyetiyle beraber valinin ilettiği şahsa ulaşmış. Telefon kulübesinde kendilerini bekleyen kişiyi alıp, karakola gitmiş ve olayın aydınlanması için soruşturma açmış. Kısa bir araştırmadan sonra da çok vahim, o derece de nefretlik bir olaya tanık olmuş.
Telefonla ihbarda bulunan kişi, kendisi gibi 16 yaşındaki hemcinsiyle İstanbul’daki evinden firar eden bir kızın üvey babasıymış. Kız, internet üzerinden tanıştığı gençleri bulmak için Elmalı’ya gelirken, asıl amacı üvey babasından kaçmakmış. Zira üvey baba sürekli olarak kıza tecavüz ediyormuş. Kurtuluş olarak Elmalı’ya kaçan kız, peşindeki üvey baba tarafından yakalanacağını anlayınca karakola sığınıp yardım istemiş. İstanbul’dan gelen sapık adam ise kızı karakolun içinden çıkarmak için valiyi arayıp, polisler tecavüz etti yalanını uydurmuş. Anlayacağınız alçakça emelleri uğruna kendini yakalatmış.
Şimdi, kızlar Antalya’daki bir kız yurdunda koruma altında. Üvey baba ise İstanbul emniyetinden gelen polislere teslim edilip, geri götürülmüş ve cezaevine konmuş.
ANKARALI HANIM AĞA’NIN ÖRNEK YAŞAM MÜCADELESİ
Sempozyum esnasında bir çok otel sahibi ve yöneticiyle beraberdim. Bunlardan biri de Belek’te geçen yıl açılan beş yıldızlı Spice Otel’insahibi "Ankaralı Hanım Ağa" olarak bilinen Nadire İçkale’ydi. Bu bölgeyi marka yapmak için çok ilginç fikirleri vardı.
Diyarbakırlı rahmetli iş adamı Mehmet İçkale’nin eşi Nadire Hanım, kocası ölünce üç çocuğuyla beraber yaşam mücadelesine girmişti. Bir yandan hem anne, hem de baba olduğu evlatlarını en iyi şekilde yetiştirme çabasına girmiş, diğer yandan ise kurtlar sofrasında şirketin ayakta kalmasını sağlamıştı. Üstelik dul ve güzel bir kadın olarak ahlak kavramlarına sıkı sıkıya sarılarak.
Sonuçta hem iş, hem de özel hayatında çok başarılı oldu. Çocuklarını vatana faydalı birer birey olarak yetiştirirken, rahmetli eşinden zorunlu devraldığı şirketi kat kat büyüttü. Hatta ülkemizin sayılı inşaat firmaları arasına soktu. Bunun yanı sıra, turizm yatırımlarına da yönlenip, Ankara ve Antalya’da görkemli tesisler kurdu.
İSTANBULLU SOSYETİKLER VE BAŞÖRTÜSÜ ONU GÜNDEME GETİRDİ
Onun ülkemizde tanınmasını sağlayan girişimleri ise sosyetik hanımlar için düzenlediği yurt içi ve yurt dışı turlar oldu. Hindistan’dan Mısır’a, Diyarbakır’dan Konya’ya kadar bir çok ülke ve şehre yönelik geziler basında geniş yer aldı. Ancak en ses getireni Suudi Arabistan’a düzenlenen hac ve umre turları oldu. Zaten Hacca ilk gidişinden sonra da başını örtmeye başladı. Doğaldır ki, bu yeni girişimi de basına malzeme oldu.
Aslında yüzü gibi içi de güzel olan Nadire Hanım, paraya tahvil olan tüm bu gezileri doğduğu Diyarbakır’daki burslu öğrencileri okutmak ve fakirleri doyurmak için yapıyordu. Yani bir yerde, zenginden alıp fakire veriyordu. Tabii, kendi cebinden de yüklüce miktar paralar ilave ederek. Ona göre eğitim alan, iş ve aşa kavuşan bölge insanı teröre bulaşmaz, bu şekilde de ülke barışı sağlanabilirdi. Eh, bu görev devlet kadar Diyarbakırlı yatırımcılara da düşmeliydi.
Başını örtmesi ise tamamen kişisel bir tercihiydi. Giydiği hoş ve marka kıyafetler milletin ne kadar dikkatini çekiyorsa, başından eksik etmediği şapka ve eşarplarda o derece ilgi görüyordu. O ise moderniteye yönelmiş sosyal yaşamını bir baş örtüsüyle değerlendirenlere çok kızıp, fikirlere bakılması gerektiğini söylüyordu.
CARETTA CARETTA’LARIN SIRTINDAN AŞK ÖYKÜSÜ
Panele tekrar dönersek, Belek’teki markalaşma hakkındaki fikirlerini söyleyip, beni ve çevresindekileri şaşırtıyordu.
"Yurtdışındaki benzer turizm merkezlerine gidip bir bakın, hepsinin hikayesi var. Çoğu da kulaktan kulağa yayılmış ve doğruluğu kanıtlanmamış efsaneler. Biz de Belek için bir efsane yaratabiliriz. Hele hele bu kadar eski ve görkemli tarihe sahipken. Misal, bir aşk masalı uydurup, bölgenin simgesi Caretta Caretta’larla özdeşleştiremez miyiz? Mesela bu deniz kaplumbağaları mitolojik aşıkların kaçmasına yardımcı olup, Belek sahillerinde saklamış olabilirler."
Daha sonra örnekleri çoğaltıp, kendince çözümler getirdi. Bu esnada konuşmayı izleyen BETUYAB Başkanı Cemil Uğurlu, "Bölgenin güzelliği ve tarihi gözler önündeyken efsaneye gerek yok. Zaten 2023 yılına 50 milyon turist 50 Milyar dolar gelir hedefi koymuşken, ister istemez dünyada efsane olacağız" deyip noktayı koyuyordu.