YOĞUN iş temposu, günlük koşuşturma derken bunaldığımı ve izin adı verilen sistemin benim içinde geçerli olduğunu fark ettim.
Hal böyle olunca da deniz kenarında keyif sürmek için yılın son fırsatını kaçırmamak üzere Antalya’ya doğru yola çıktım. Belek’teki bir otele kapağı atmakla da dingin günlerin startını verdim.
Gidişim, BETUYAB’ın yani Belek Turizm Yatırımcıları Birliği’nin bir girişimine de denk geldi. Son zamanlarda golf sahaları için ağaçların kesilmesi suçlamasıyla karşı karşıya kalan BETUYAB, durumun hiç de anlatıldığı gibi olmadığını söylemek, daha doğrusu haksız saldırıların cevabını vermek için aktiviteler düzenlemişti.
Bu bölgeyi hiçbir tesis yokken, daha doğrusu bataklıkken bilirim. Maki bitki örtüsüne sahip alanda ne bir yol, ne de yapılaşma vardı. Günün birinde bölge turizme açıldı ve ilk iş olarak bu bataklık alanlar kurutuldu. Kurutma yöntemlerinden biri olarak da suyu çekmesiyle bilinen binlerce okiliptus ağacının dikilmesi gerçekleşti. Tesisler ise birbiri ardına palmiye, hurma gibi pahalı ağaçlarla yeşil bir kuşak oluşturdu. Golf sahaları ise doğayı tahrip etmek bir kenara, en büyük koruyucu oldu. Gidenler bilir; Belek, şimdi cennetten bir köşe olarak misafirlerini ağırlıyor. Esas tahribata ise bu tesisler değil, hemen ardındaki ikinci kuşak yapılaşma neden oluyor. Yerden mantar gibi biten bu düzensiz yapıların arasında yeşil alan görmeniz ise düşük bir olasılık.
SPA GÜZELLERİNİN ELİNE SU DÖKÜLMÜYOR
Dönelim esas konumuza... Bu mevsimde, bu kadar turist, hatta bu kadar güzel dilber tahmin etmediğim bir görüntüydü. İp mayosuyla, tangasıyla SPA merkezleri ve kapalı havuzlar ülkemize misafir gelmiş hatunlarla doluydu. Eh, bizdeki gibi saçını süpürge etme geleneği ve kültürü olmadığı için de, ev kadını potansiyelini hiç birinde görememem gayet doğaldı. Zorluklara göğüs germekte üstümüze başka bir millet tanımam, ama göğsünü germek konusunda bu SPA güzellerinin eline kimsenin su dökemeyeceğini de ilave etmeliyim. Sonradan öğreniyorum ki, bu kızlar güzellik yarışması için kampa girmişler.
Ne güzel demiş üstat; "Dudakların mühür olsa, ben açarım bana getir..." Gereken söylendiğine göre daha fazla bir şeyler anlatmadan susmak daha iyi olacak. Zira tatile ve oteldeki her köşeye, eşimle birlikte gittik de.
TAKLİT MAL PAZARI
Efendim, Antalya’da da rahat duramayıp, haber ayağıma kadar gelmişken gazetecilik damarımın kabarmasına izin verdim. Genç dilberler kadar ikinci baharının tadını çıkaran yaşlı hanımlar da bu cennet köşemize akın etmişlerdi. Sadece gündüz aktiviteleri değil, gece hayatı da konukların yoğun ilgisinden payını alıyordu. Belek bölgesini bilmeyenler için aktarayım; yan yana sıralı 5 yıldızlı tatil köyü ve otellerin hemen dibinde bitiveren düzensiz yapılaşma içinde eğlence, alış-veriş ve kooperatif evleri bulunuyor. Bu yerleşimde ticaretin canlı olmasının ana nedeni ise ünlü markaların hemen hemen hepsinin taklitlerinin yapılıp çok ucuza satılması.
Neyse gelelim esas konumuza. Belek otellerini tehdit eden yapılaşmanın çarşısında dolaşırken ilginç bir olaya tanık oldum. Hallerinden garson, inşaat işçisi, ya da o tarz işlerde çalışan gençler olduğu anlaşılan delikanlıların, kartal gibi bakışlarla etrafı süzdüğünü fark ettim. Kimi, kendince en şık kıyafetlerini giymiş, kolonya-esans karışımı kokularını sıkmış vaziyette yalnız ve yaşlı kadın turistlere şirin görünme çabası içindeydi. Yağız Anadolu delikanlısı olduğu her halinden belli bu gençlerden iki tanesinin tam arkasındaydım ki, önlerindeki üç Alman kadına bir şeyler fısıldadıklarını fark ettim. Biraz kulak kabartınca da, "Cigala var cigala" dediklerini duydum.
Neydi bu cigala? Yoksa asıl adı Diego Ramon Jimenez Salazar olan dünyaca ünlü Flamenko şarkıcısı Diego El Cigala’dan mı bahsediyorlardı. Neyse merakımı gidermem uzun sürmedi. Alış-veriş bahanesiyle girdiğim dükkanın sahibi soruma yanıtı vermekte gecikmedi.
CİGALA VAR CİGALA
Meğerse "jigolo var jigolo" demek istiyorlarmış, ama dilleri fazla dönmediği için "cigala var cigala" diye sesleniyorlarmış. Zaten belli bir zaman sonra bu deyim yerleşmiş ve adeta kod adı hüvviyetine bürünmüş. Çoğu, tahmin ettiğim gibi civardaki inşaatlarda çalışan gençlermiş. Yaşlı kadın turistlerin bazıları da bu gençlere pek meraklıymış. Hemen hemen hepsi hiç dil bilmediği halde el kol hareketleriyle anlaşmaya varıp, para karşılığı meraklısına yatak hizmeti veriyormuş. Onlar için 5 YTL, bilemediniz 10 YTL’nin bile yeterli olduğunu söyleyen dükkan sahibi, "Bu gençler parasız yatmaya bile razı, ama bahşiş niyetine verilen üç beş kuruş ve kadınların kaldığı lüks otellerde bir gece geçirmek onlara yetiyor da artıyor bile" deyince şaşkınlığım daha da arttı.
Zaten bir gün sonra, gençlerden birini kaldığım otelin restoranında yaşlı mı yaşlı bir Alman nineyle görünce içimden gülmek geldi. Av mı olmuştu, yoksa avcı mı; yorumu size bırakıyorum, ancak cigalamız açık büfe canavarı olarak halinden pek mutluydu.
Pavyonstar yarışması tüm hızıyla sürüyor
Geçenlerde, bir meyhanede masa masa dolaşan saz heyetini dikkatlice süzdüm. Zira gözüm hepsini bir yerden ısırıyordu. Zaten az sonra sohbete başlayınca kim olduklarını çıkardım. Hepsi dev gazinolarda, dev sanatçılara eşlik eden ünlü saz üstatlarıydı. Muazzez Abacı, Emel Sayın, Sibel Can gibi astsolistlerin arkasında çalan bu insanların, ekmek parası için hangi aşamalardan geçtiğini öğrendikçe üzüldüm. O anlı şanlı gazinolardan pavyonlara, oradan da masa eğlencelerine uzanan serüvenlerini dinledim. Gazinoların kapılarına kilit vurmalarına sitem ederken, tüm Ankara’yı kapsamı içine alan yeni bir modayı da şikayet ediyorlardı. Pavyonda çalmaya bile razıydılar ama, "Artık kimse Türk müziği sanatçılarını sahnesine çıkarmadığı ve fasıl istemediği için bizler de işsiz kaldık. Yerimize yabancı uyruklu Show Girl kızlar ve Ankara oyun havalarını icra eden bağlamacılar ile orkestralar tercih edilir oldu" diyorlardı. Belli ki, yaklaşık bir yıl önce duyurduğum bir moda halen hükmünü sürüyor. İsterseniz bu akımı bir kez daha aktarayım.
TABELAYA 06, SAHNEYE DE BAĞLAMA KOYDUNMU İŞ TAMAM
Ankara oyun havaları üzerine müstehcen sözler yazıp, piyasaya çıkaran Ankaralı Turgut, Sincanlı Oğuz, Namık gibi isimlerin pavyon kültürüyle hareket etmesi, başkentte ilginç bir modayı da beraberinde getirdi.
Bu yeni ve popüler akım, daha doğrusu televizyon ekranından izlediğimiz yarışmaların Ankara versiyonu büyük rağbet görmeye başladı. Şu sıralar Ankara pavyonlarında televizyon ekranından izlediğimiz "Popstar", "Benimle Dans Eder misin" gibi yarışmaların değişik bir versiyonu olan "Pavyonstar" yarışmaları düzenleniyor. Eskiden giriş bölümünde gece kulübü, ya da pavyon yazan bir çok müessese "Ankara Oyun Havaları kulübü" ya da "06 Oyun Havaları Merkezi" tabelasını asıyor. Nedeni ise mekanı doldurarak yeni akımdan pay kapmak. Nasıl mı? Tekrar anlatayım da gülün.
SIRF MASAYA DEĞİL, SAHNEYE DE REZERVASYON ŞART
Telefonla, pavyona yani Ankara oyun havaları kulübüne ulaşan müşteri, belli bir zaman dilimi için sahne rezervasyonu yaptırıyor. Bu zaman dilimi ise 20 dakikayı geçmiyor. Örneğin saat 23:45’de geleceğini söylüyor ve dediği sürede mekanda yerini alıp, toplam 20 dakika sahnenin tek hakimi oluyor. Bu arada önceden bildirmesi kaydıyla daha sonraki 20 dakikalık bölümleri de parası karşılığında kullanabiliyor. İşte, komedi de bundan sonra başlıyor.
İster tek, isterse arkadaşlarıyla pavyona gelen müşteri masasına kuruluyor ve sahneyi rezerve ettiği süreyi bekliyor. Orkestra solistinin "Şimdi sahne sırası... Beyin" demesiyle de piste fırlıyor. O andan itibaren de orkestranın veya bağlama grubunun çaldığı Ankara oyun havaları eşliğinde dans etmeye başlıyor. Tabii, onun pistte bulunduğu süre zarfında salonda bulunan diğer müşteriler sahneye çıkamıyor.
Ancak, rezerve yaptıran kişi isterse salondaki diğer müşterilerin, arkadaşlarının ya da parasını ödediği konsomatris kadınların kendisiyle dans etmesine izin veriyor.
Süresi biten rezervasyon sahibi, yerini diğer müşteriye bırakırken de, arkadaşları ve konsomatris kadınlardan oluşan ekibiyle masasına çekiliyor. Anlayacağınız pavyonlardaki hesap pusulasına içki, yemek ve kadın parasının yanı sıra, dans parası da yazılıyor.
PAVYONSTAR OLMAK İÇİN OLUK OLUK PARA AKITIYORLAR
Şimdilerde bir çok pavyonda en güzel oynayan kişi unvanını ele geçirmek için kıyasıya savaş yaşanıyor. Bir yerde Ankara oyun havalarının "Pavyonstarı" olmak için oluk oluk para dökülüyor. Tabii taraftar niteliğindeki konsomatris kadınlar da bir dakika boş kalmıyor.
Bir çok pavyonun Top 10 listesi, ya da bir diğer deyişle şeref listesi oluşmuş durumda. "Beypazarlı Ahmet Bey", "Sincanlı Nuri Bey", "Hacettepeli Behçet Bey" gibi lakaplarla anılan kişiler, her pavyonun peşinde koştuğu ve kapılarını sonuna kadar açtığı "Pavyonstar"lara dönüşmüş durumda. Daha da ilginci, bu gibi isimleri kendi pavyonuna çekmek için yarışan müessese sahipleri özel avantajlar bile sunuyor. Zira, bu isimlerin harcadığı paranın yanı sıra, salonu doldurma garantisi de var. Onları izlemek, bir sonraki seansta dans edip kıyasıya yarışmak ve eğlencelerine kıyıdan köşeden olsa da bulaşmak için pavyona gelen müşterilerin sayısı hiçte azımsanacak oranda değil.
Bu arada yılbaşı gecesi için ise şimdiden hummalı bir koşuşturma almış başını gidiyor. Otellerin, restoranların ve gece kulüplerinin yılbaşı balosu için rezervasyonları halen dolmazken, bir çok "Ankara Oyun Havaları kulübü"nün masaları şimdiden sahiplerini buldu. Hatta bazı mekanlarda binbir rica ve nazla yer bulma peşinde koşanlar var.