Mihrabın yedi duayeni

TÜRKİYE’nin en önde gelen hafız mevlithanları arasında, Üstat sıfatını, hançeresinin hakkıyla elde eden yedi isim bulunuyor.

"Mihrabın yedi duayeni"nden Halil İbrahim Çanakkaleli ve Fevzi Mısır seksen yaşını aştılar. Onları yaşça, prostat kanserinden tedavi gören Nihat Ulu izliyor. Daha sonraki yaş kuşaklarından Aziz Bahriyeli, İbrahim Peker ile Ankara Kocatepe Cami İmamları İsmail Coşar ve Kadir Temel hafız mevlithanlar içinde seçkin konuma sahipler.

Seslerini korumak için dondurma yemeyen, soğuk su içmeyen hafız mevlithanlar, mevlit okuma halkasına istisnai durumlar olmadıkça usta-çırak düzenine uygun olarak, 18 yaşını doldurduktan sonra girebiliyorlar. Vefat eden Yusuf Gebzeli, Kani Karaca, Süleyman Arabulan, İsmail Biçer de ülkenin değerli, üstat mevlithanları arasındaydılar. Mevlitlerin sonundaki, cömert dileklerle dolu dualarıyla hafızalarda yer eden Adem Erim ile Bülbül Hoca lakabıyla tanınmış olan, kaside okuyucusu İsmail Doruk da Allah’ın rahmetine kavuştular.

Hazreti Muhammed’i övmek için, Bursalı Süleyman Çelebi tarafından yazılan ve Müslüman ölülerin ardından okunan uzun şiir (mevlit), bahir denilen beş bölümden oluşuyor. 75 ila 90 dakika süren mevlitte Saba ve Çargah makamlarından okunan birinci bahir Tevhit adını taşıyor. Rast makamından okunan ikinci bahir Veladet. Uşşak makamıyla okunan üçüncü bahrin adıysa Merhaba. Hüzzam ve Hüseynî makamlarıyla okunan dördüncü bahir Miraç’tan sonra, Saba makamında karar kılınarak dinletilen beşinci bahir Münacat geliyor.

Bahir aralarında Tevşih denilen dualar ve Kuran okunuyor. Mevlidin sonu ilahilerle, duayla getiriliyor. Kuran okumada Türkiye, bütün İslam ülkelerine açık ara fark atıyor. Diğer tüm İslam ülkelerindeki Kuran hafızlarının toplamından daha fazlası, yalnızca İstanbul’da yaşıyor. 12-15 yaş arasında ezberlenilmesi tavsiye olunan Kuran, iki yol (tarik) ile okunuyor: İstanbul tariki ve Mısır tariki. Mevlithanların tümü de, ehl-i Kuran. Yani, Kuranı Tecvit denen kurallara ve Kıraat denen okuma bilgisine uygun okuyabiliyorlar.

Ekmek ile unu karıştırınca!

GEÇEN hafta "Tüm Türkiye’de bilinen Ankaralı markalar" başlıklı yazımda UNO Ekmek’in İlhan Cavcav’a ait olduğunu belirtmiştim. Oysa önemli bir yanılgı içine düşmüşüm. Sayın Cavcav, UNO-UN’un sahibiyken, ayrı bir kuruluş olan UNO Ekmek’in sahibi Doruk Grubu Yönetim Kurulu Başkanı Hasip Gençer’miş. 1990 yılında UNO’ yu kuran Hasip Bey, 1959 yılında Ankara’da doğmuş ve 1982 yılında Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nden mezun olduktan sonra iş hayatına atılmış. İlhan Cavcav’ın da UNO isimli bir markası olduğundan dolayı geçen haftaki yazım önemli bir hata içermese de, yine bir Ankaralı olan Hasip Gençer’e ait UNO Ekmek’e haksızlık olmaması açısından bu açıklamayı yapmak istedim.

Hanım Mevlithanlar da var

GELENEKSEL olarak erkek sesine hasredilen mevlidi, okumaya gayret eden hanımlar da bulunuyor. Erkeklerin bulunması arzu edilmeyen mevlitlerde görev yapan mevlithan hanımlar arasındaki, Ankara da bir giyim butiği bulunan 44 yaşındaki Şengül Tezcan, Hacca ve dokuz kez Umre’ye gidip gelmiş.

Tezcan bekar. 19 yaşından beri örtündüğünü söylüyor. Dükkanında müşterilerin elbise prova ettikleri kabinde kılıyor vakit namazlarını. Başörtüsü Hint ipeğinden, başörtünün altında saçlarını içinde topladığı yemenisi de Hint malı. Kocatepe Cami İmamı İsmail Coşar’dan ders alarak başladığı mevlithanlığını, İstanbul, Bursa gibi şehirlerde de icra etme imkanı bulmuş,

"Yalnız mevlit okunmuyor. Hanımlarla istek üzerine dini, ahlaki sohbetler de yapıyoruz. Kuran harflerini ve okuma işaretlerini öğrendim. İsteyenlere de öğretmeye çabalıyorum. Ama, maalesef Hafız değilim. Kuranı ezbere değil, yüzünden okuyorum. Mevlit okuyan genç hanım arkadaşlarla da topluca katıldığımız mevlitlerin dinleyicilerinin tümü hanım oluyor. Bir kaç yüz kişilik topluluklara mevlit okuduğumuz oldu." diye konuşuyor.

Filenin önündekiler ve içindekiler

Plak setini istiflediği korunaklı çantasından başka bir özelliği olmadığı halde, gecenin ilerlemiş vakitlerine kadar eğlence terörü estiren yeni arkadaşları, yani DJ’leri biliyorsunuzdur. Kendileri son zamanlarda eğlence yerlerinde epeyi revaçtalar. Ancak gel gör ki, ünlü bayan mankenler sayesinde onların da pabucu dama atılacak gibi görünüyor. Yeni açılan, ya da sezona merhaba diyen mekanların çoğu, ünlü bayan mankenleri DJ kabinlerine oturtup, müşteri çekmeye çalışıyor.

Televole kültürü içindeki kariyeriyle fiziki cazibesinden başka hiçbir özelliği olmayan podyum güzelleri de, salonda bulunanların müzik zevkinden daha çok, göz zevkini tatmin ediyor. Foto muhabirlerinin flaşları patlıyor, mankenimiz kollarını havaya kaldırıyor, jöleli saçlarıyla gençlerimiz onunla aynı kareye girmek için birbiriyle yarışıyor. Sonra mı? Podyum yerine, DJ kabinine çıkan mankenimiz tomarla parayı cebe atıp, evinin yolunu tutuyor. Ortada ne müzik, ne de dans zenginliği var.

Geçenlerde Ankara, elini sallasan ünlü bir mankene çarpan atmosfer içindeydi. Benim de elime değil, ama gözüme çarpan isimler vardı. Biri beş dakikalığına DJ kabinine girdi, diğeri de iki kez barın üstüne çıktı. Sonra da, uçak ve otel masrafları hariç birkaç bin doları cebe atıp İstanbul’a geri döndüler. O anda aklıma Voleybolda başarıdan başarıya koşan kızlarımız geldi ve mankenlerle benzer yönünü bulmaya çalıştım. Sonuçta da birinin file önünde, diğerinin de file çorap içinde bizlere ter döktürdüğüne karar verdim. Ayrıldıkları nokta mı? O kadar çok ki, hangi birini sayayım.
Yazarın Tüm Yazıları