Keşke 118 06’dan Gökçeklere bilinmeyen numaraları(nı) sorsak
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nde Fransız delegeye, “Arkadaşımız Fransız galiba, Türkiye’ye de Fransız kalmış” demesini hatırlıyorsunuzdur.
Erdoğan’ın haber kanallarında bu çıkışını izlerken aklıma bir anda operetlerin babası olarak anılan Muhlis Sabahattin Bey geldi. Okuduğum kadarıyla kendisinin kökleri, Osmanlı’ya, Hurşit Paşa’ya dayanıyordu. 1923 yılında Süreyya Opereti’ni kurmuştu. Gözüne gözlük yerine monoklü takan, Türkçeyi Fransız aksanı ile konuşan bir kişiydi. Muhlis Sabahattin Bey’in kız kardeşi Neveser Kökdeş bestekar olarak parlarken, kızı Melek Tayfur da operetlerdeki başarıları ile alkışlanıyordu. Melek Tayfur’un kocası ise ilk seslendirme sanatçısı Ferdi Tayfur idi. Küçük bir bilgi daha Muhlis Sabahattin Bey’in kuzeni Keriman Halis ise ilk dünya güzelimizdi.
Aklıma bir de denizlerde şarkı söyleyen Deniz Kızı Eftalya geldi. Zamanının en meşhur kadın seslerinden biriydi... Sandalda babası ile gezerken şarkılar söyleyen bu kadının sesini sadece kıyıdakilere ulaşmamış, namı yürüdükçe de bir anda ünlenmişti. Maske takarak sahneye çıkıyordu. Atatürk’ün huzurunda Safiye Ayla ile girdiği ses yarışmasını Türk kızı olmadığı için kaybediyordu. Bu arada Sadi Işılay ile evlenmiş ve Avrupa’yı gezmeye başlamıştı. Sonrasında Fransa’da dahil birçok ülkede astronomik ücretlerle sahneye çıkmaya başlamıştı. Dahası, güzelliği ile herkesi büyülemesini bilen bu kadının aksanı da Fransızcaya kaymaya başlamıştı. l936 da Şirketi Hayriye tarafından düzenlenen jübileden sonra herkes Fransız kaldığı için onu gören olmamıştı. Bugün bile bir rivayete göre 42 yaşında veremden öldüğü söyleniyor.
PIRILTILI DÜNYALARININ ARDINDA KALAN HÜZÜN
Niye mi bu bilgileri aktardım? Fransız olmanın o kadarda kolay bir şey olmadığını anlatmak için. Sahne ışıklarının büyüsü onları sararken replikler kaçışmış, perde inmiş ve pırıltılı dünyalarının arkalarında kalan hüzün ise çok az kişi tarafından bilinmişti. Belki o döneme damgalarını vururken ülkeye Fransız kalmış olabilirler ama bugün namları halen yürüyor. Bizler de günümüzde yaşanan birçok gelişmeye Fransız kalsak da eminim bu dönemin kahramanlarının namı da yıllarca yürüyecek. Sonuçta sanata ve Devlet tiyatrolarına ithaf edilen haksız söylemlere Fransız kalmamak için geçmişe şöyle bir uzanayım dedim.
MÜZENİN KADERİ MİLLİ KOMİTENİN ELİNDE
Hazır söz sanattan açılmışken Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile yaptığımız görüşmeden çok ilginç bir bölümü aktarayım. Bakanla müzeleri ve Ankara’daki kültür ve sanattaki gerilemeyi konuşmuştuk. Malumunuz belediyenin başındaki zihniyetin sanatla ilgisi heykellere tükürmekten fazla öteye gidemiyor. Bu sorum üzerine Ertuğrul Günay, çok ilginç bir cevap verdi:
“Anadolu’da birçok müzeyi yeniliyoruz. Aslında Ankara’ya Londra, Berlin gibi dünya çapında bir müze kazandırmayı çok istemiştim. Cumhuriyetin 100. yılına böyle bir şey kazandırmak lazım. Hipodrom Alanı’yla ilgili bizim bir avam projemiz var. Ancak oranın sahibi Milli Komite? 1980 darbesinin bize armağanı olan bir komite. 80 darbesinin bize geçirdiği gömleklerden biri ve bu komiteyi bir araya getiremediğimiz için kararı çıkartamadık. Ama tüm kurumlarla prensipte anlaştık. Türkiye Uygarlıklar Müzesi olacak. Tabii kütüphanesi ve kültür merkezi olacak. 40 bin metrekarelik alanda kurulacak. İnsanların özel olarak görmeye gelecekleri bir yer olacak. Hayalim budur. Seçimden önce nihai kararı çıkartabileceğimizi düşünüyorum.”
FRANSIZ KALMIŞ OLABİLİRİZ AMA ELİNİZİ TUTAN MI VAR?
Gerçekleşirse hakikaten Ankara için mükemmel bir eser hayata geçecek... Bu projeyi canı gönülden destekliyorum ama her şeyin 1980 darbesine bağlanmasına da hafiften kızmaya başlıyorum. Aradan 30 yıl geçmiş ve Ak Parti sekiz yıldan bu yana iktidarda. Üstelik Milli Komite’nin neredeyse tüm üyeleri de parti tabanından. Bu eserin kazandırılması için elinizi tutan mı var? Karar yetkisi sizin partinizde, startın düğmesine basacak Cumhurbaşkanını siz seçmişin ama gecikmenin bedelini 30 yıl öncesine bağlıyorsunuz. Eminim, Ertuğrul Günay olarak bu projenin gerçekleşmesini çok istiyorsunuz ama engelleyenleri yanlış adreste aratmayın.
Bu arada Milli Komite’nin kuruluş felsefesini ve üyelerini bilmeyenler için açıklayayım. Milli Komite, 23 Eylül 1980 tarihli ve 2302 Sayılı Atatürk’ün Doğumunun 100. Yılının Kutlanması ve Atatürk Kültür Merkezi Kurulması Hakkındaki Kanun’un 4. Maddesi kapsamında Cumhurbaşkanının nezdinde kurulmuş bir yapı. Cumhurbaşkanı’nın liderliğindeki komitede Başbakan, Genelkurmay Başkanı, ilgili Devlet Bakanları, Milli Savunma Bakanı, Milli Eğitim Bakanı, Kültür ve Turizm Bakanı ve Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanı ile Başbakanın teklif ettiği ve Cumhurbaşkanının onayladığı sekiz uzman veya danışman üye var. Milli Komite’nin sekretarya hizmetlerini ise Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Başkanlığı yürütüyor.
Hal böyleyken uygarlıklar müzesinin yapılamamasını 12 Eylül 1980 darbesine bağlamak bana biraz garip geliyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve hükümet üyeleri istedikten sonra bir tek Genelkurmay Başkanı mı karşı çıkıyor? Hiç sanmıyorum, bilakis o sonuna kadar bu müzeyi destekliyordur. Peki, sizce sorun nereden kaynaklanıyor?
GÖKÇEK’İN MİSKET OYNAYAN KEDİLERİNİ DESTEKLİYORUM AMA!
Son günlerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in yeni girişimi ve bir haber kanalındaki dansı çok konuşuluyor. 23 Nisan- 1 Mayıs tarihleri arasında gerçekleşecek olan “Dünya Çocuk Oyunları” organizasyonu için belediye hummalı bir çalışmaya girmiş. Bu etkinlik içinde Seymen kıyafetine bürünmüş Ankara kedisini marka olarak seçmiş. Şimdi dağıtılmak üzere binlerce Seymen kıyafetli kedi oyuncağı, kuklası ve biblosu hazırlanıyormuş. Bence iyi bir fikir ve Gökçek’i bu girişiminden dolayı destekliyorum. Ancak benim itirazım projeye değil, uygulama yöntemine. Nasıl mı? Anlatayım.
Gökçek bu projeyi tanıtmak için Seymen kıyafeti giymiş iki kocaman adamın kafasına kedi maketi yerleştirmiş. Hadi tanıtım için o da bir yöntem diyelim ama o kostüm içindeki adamların “Oy farfara, farfara” şarkısı eşliğinde misket havası oynamaları tam bir felaket. Dahası televizyon programında Melih Gökçek’in dans ederek onlara eşlik etmesi daha da büyük felaket. Seymen kıyafetindeki kedi adamların bir tek kolları yukarı aşağı oynuyor, el parmakları kıpırdıyor, biraz da dizleri hafiften bükülüyor, hepsi o.
Bakın elin Japonuna, Amerikalısına, Fransızına, metalden imal ettikleri robotlarına bile benimmisin diyen dansçılara taş çıkaracak kadar hareket kabiliyeti sağlıyorlar. Buna karşılık bizim kedi kostümlü adamlar basit bir hareketi yaparken bile zorlanırken, TV stüdyosunda kameranın görüş alanına bile görevlilerin yardımıyla girebiliyorlar. Hal böyle olunca da ortaya komik bir görüntü çıkıyor.
BUNCA YILDIR SEYMENLERİ İZLERİM BÖYLESİNİ İLK GÖRDÜM
Hadi onu da bir kenara bırakalım, kedi kostümlü bu adamlarla Gökçek’in kameralar karşısında gerçekleştirdiği misket oyununa ne demeli? Bunca yıldır Seymenlerin dansını izlerim ama Gökçek kadar hareketi kalça kıvırtarak yapan Seymen hiç görmedim. Benim bildiğim Seymen hareketleri ağır ve vakurdur ama Melih Bey’in dansında bir tek gerdan kırma eksikti. Ankara Seymenler Kulübü’nde şöyle bir yazı okumuştum; “Doh doh diyerek misket oynarken, Hüdayda diyerek türkü söylerken, Dizini erkekçe yere vurdukça, Şahlanır Seymenler misket oynarken.” Gökçek’in ve kedilerinin dansı bu sözlerde belirtilen hareketlere hiç uyuyor mu? Zaten kendisi de durumun farkına varmış olacak ki, suratındaki utangaç gülümseme hiç eksik olmadı.
Melih Bey’in misket havası görüntülerini, daha doğrusu dans numaralarını seyrederken aklıma 118’li bilinmeyen numaralar reklamı geldi. Düşünceme nereden takıldı bilemeyeceğim ama hani reklamlarında “118 10”, “118 80” ya da “118 33” filan diyorlar ya, işte oradaki reklam figürleri gözümün önünde canlandı. Bence yeni bir numarasını daha görmüş olduğum Gökçek de acilen bir bilinmeyen numaralar hattı açmalı. Hatta bu hat “118 06” olabilir. Ankara’nın plaka kodu olan “06”yı arayıp Gökçeklere bilinmeyen numaraları(nı) sorabiliriz. Onlar da bu şekilde maddi bir kazanç sağlar ve bu parayla hareket kabiliyeti daha fazla kedi kostümleri yaparlar. Ne dersiniz?