Kızılay ve civarında yer alan kimi bar fuhuş pazarının yeni mekanı oldu" diye hep söylüyorlardı da, gözlerimle görmedikçe inanmıyordum.. Merak bu ya!
Bir gece rotamı bu barlardan birine çevirdim ve içeriye girmemle, eski birkaç politikacıyla burun buruna gelmem bir oldu. O takım elbiseli, anlı şanlı hallerinden eser kalmamış, dik balıkçı yakalı kazakları ve özensiz sakal tıraşlarıyla oldukça rahat görünüyorlardı. Beni fark etmemiş olmalarının verdiği avantajla köşede ve loşta kalan masalardan birine oturdum.
Yanlarında birbirinden alımlı üç genç kız oturuyordu. Zaten barın etrafı ve masaların birçoğu fiziği hoş genç kızlarla doluydu. Meğerse burası yeni konseptteki pavyonlardan biriymiş. Bir kısmı üniversite öğrencisi olan kızlar müşteri gibi gelip, önce kendilerine bir şeyler ikram eden, pazarlıkta anlaşırsa da yatağına buyur eden erkeklere hizmet veriyormuş.
Normal pavyonların aksine, burada konsomasyon ücreti yokmuş. Müesseseye içilen içkinin ve yenen mezelerin parası ne kadarsa, o ödeniyormuş. Mekanlar için amaç fuhuş ekonomisinden servis ücreti alarak pay kapmakmış. Ava çıkan kızlar yediği ve içtiğini normal müşteri gibi ödüyor, pazarlıkta anlaştığı erkekten kazandığını da kendi cebine indiriyormuş. Bu arada fuhuş, sokaklardan kapalı mekana girdiği için de emniyet bu duruma fazlaca ses çıkarmıyormuş.
Şimdi Ankara’nın pavyon ayağında üç kategori oluşmuş. Birincisi, sadece yabancı uyruklu kadınların çalıştığı, ikincisi klasik anlamda Türk hanımların boy gösterdiği, üçüncüsü de daha ucuz alternatif sunan, yukarıda bahsettiğim barların bulunduğu pavyonlar. İlk ikisi turistik ruhsatlı ve vergi kayıtlı olduğu için üçüncü kategoride iş yapan mekanlara ateş püskürüyormuş. "Polis baskınına uğrayıp, sürekli kontrolden geçen biz, vergisini ödeyen biz, işletme giderleri yüksek olan biz, ama parayı götüren kayıt dışı iş yapan bu yerler." diyorlarmış.
Renkli neonlarıyla müşteri bekleyen bu eğlence gettoları yeni bir sektörleri de beraberinde getirmiş. Gececi kadın kuaförleri... Doğrusu bu güne kadar gece bekçisi, gece kulübü, gece feneri gibi geceyle ilgili bir çok meslek ve mekan ismi duydum da gece kuaförüne ilk kez tanık oldum. Cilt bakımından saç kesimine, makyaj uygulamalarından maniküre kadar her türlü hizmetin verildiği bu kuaför salonları akşam üstü saat 17:00 civarında açılıp, sabah saat 09:00 da kapanıyormuş.
Gelelim gececi kuaförlerin müşteri portföyüne. Tamamına yakını pavyon, kulüp ve barlarda çalışan konsomatris, solist ile uvertürlerin yanı sıra, tele kızlarmış. Anlatılana göre işe başlarken ya da yoğun çalışma tempolarının arasında bakıma ihtiyaç duydukları zamanlarda bu salonlara gidiyorlarmış. Bazı bayanların bir gecede üç dört kez saç yaptırdığı ya da makyajını tazelettiği oluyormuş.
Dikkatimi çeken bir başka unsur da, eğlence mekanlarının önünden eksik olmayan okul servis araçlarıydı. Özellikle yabancı uyruklu kadınların çalıştığı kulüp ve pavyonlara hizmet veren bu minibüslerin işlevini öğrenmekte de gecikmedim. Meğer kaldıkları ev ve otellerden topladıkları bayanları mekana getirip, götürmek onların işiymiş. Yani, gündüz öğrencilere, gecede konsomatrislere hizmet sunuyorlarmış.
Kızılay ve civarında yer alan kimi bar fuhuş pazarının yeni mekanı oldu" diye hep söylüyorlardı da, gözlerimle görmedikçe inanmıyordum.. Merak bu ya! Bir gece rotamı bu barlardan birine çevirdim ve içeriye girmemle, eski birkaç politikacıyla burun buruna gelmem bir oldu. O takım elbiseli, anlı şanlı hallerinden eser kalmamış, dik balıkçı yakalı kazakları ve özensiz sakal tıraşlarıyla oldukça rahat görünüyorlardı. Beni fark etmemiş olmalarının verdiği avantajla köşede ve loşta kalan masalardan birine oturdum.
Yanlarında birbirinden alımlı üç genç kız oturuyordu. Zaten barın etrafı ve masaların birçoğu fiziği hoş genç kızlarla doluydu. Meğerse burası yeni konseptteki pavyonlardan biriymiş. Bir kısmı üniversite öğrencisi olan kızlar müşteri gibi gelip, önce kendilerine bir şeyler ikram eden, pazarlıkta anlaşırsa da yatağına buyur eden erkeklere hizmet veriyormuş.
Normal pavyonların aksine, burada konsomasyon ücreti yokmuş. Müesseseye içilen içkinin ve yenen mezelerin parası ne kadarsa, o ödeniyormuş. Mekanlar için amaç fuhuş ekonomisinden servis ücreti alarak pay kapmakmış. Ava çıkan kızlar yediği ve içtiğini normal müşteri gibi ödüyor, pazarlıkta anlaştığı erkekten kazandığını da kendi cebine indiriyormuş. Bu arada fuhuş, sokaklardan kapalı mekana girdiği için de emniyet bu duruma fazlaca ses çıkarmıyormuş.
Şimdi Ankara’nın pavyon ayağında üç kategori oluşmuş. Birincisi, sadece yabancı uyruklu kadınların çalıştığı, ikincisi klasik anlamda Türk hanımların boy gösterdiği, üçüncüsü de daha ucuz alternatif sunan, yukarıda bahsettiğim barların bulunduğu pavyonlar. İlk ikisi turistik ruhsatlı ve vergi kayıtlı olduğu için üçüncü kategoride iş yapan mekanlara ateş püskürüyormuş. "Polis baskınına uğrayıp, sürekli kontrolden geçen biz, vergisini ödeyen biz, işletme giderleri yüksek olan biz, ama parayı götüren kayıt dışı iş yapan bu yerler." diyorlarmış.
Renkli neonlarıyla müşteri bekleyen bu eğlence gettoları yeni bir sektörleri de beraberinde getirmiş. Gececi kadın kuaförleri... Doğrusu bu güne kadar gece bekçisi, gece kulübü, gece feneri gibi geceyle ilgili bir çok meslek ve mekan ismi duydum da gece kuaförüne ilk kez tanık oldum. Cilt bakımından saç kesimine, makyaj uygulamalarından maniküre kadar her türlü hizmetin verildiği bu kuaför salonları akşam üstü saat 17:00 civarında açılıp, sabah saat 09:00 da kapanıyormuş.
Gelelim gececi kuaförlerin müşteri portföyüne. Tamamına yakını pavyon, kulüp ve barlarda çalışan konsomatris, solist ile uvertürlerin yanı sıra, tele kızlarmış. Anlatılana göre işe başlarken ya da yoğun çalışma tempolarının arasında bakıma ihtiyaç duydukları zamanlarda bu salonlara gidiyorlarmış. Bazı bayanların bir gecede üç dört kez saç yaptırdığı ya da makyajını tazelettiği oluyormuş.
Dikkatimi çeken bir başka unsur da, eğlence mekanlarının önünden eksik olmayan okul servis araçlarıydı. Özellikle yabancı uyruklu kadınların çalıştığı kulüp ve pavyonlara hizmet veren bu minibüslerin işlevini öğrenmekte de gecikmedim. Meğer kaldıkları ev ve otellerden topladıkları bayanları mekana getirip, götürmek onların işiymiş. Yani, gündüz öğrencilere, gecede konsomatrislere hizmet sunuyorlarmış.
Bunları biliyor musunuz?
Sizlere zaman zaman Ankara’nın ilklerine yönelik küçük notlar sunacağım. Yaşadığımız şehre ve bağrından çıkan ünlü insanlara yönelik bu notlara siz de e-mail adresime ulaşarak katkıda bulunabilirsiniz.
Ankara’da ilk elektriğin 1925 yılında üretildiğini.
-Evlerdeki çeşmelerden suyun 1936 yılında akmaya başladığını. (Çubuk Barajı’ndan borularla geldi)
Türkiye’nin ilk fast food restoranın 1953 yılında Kızılay’da açılan Piknik olduğunu.
-Ünlü sanatçı Kayahan’ın bir zamanlar Ankara Dedeman Otel’in Halkla İlişkiler Müdürlüğünü üstlendiğini.
Hülya Avşar ve Seren Serengil’in sahnelere ilk kez Ankara’da çıktığını
- Bırakın Ankara’yı, Türkiye’ye ilk yabancı revü grubunun şimdilerde kapalı olan Gar Gazinosu’na geldiğini.
İstanbul sosyetesi golfu pantolon zannederken Ankaralıların 1960’lı yıllardan itibaren Gençlik Parkı’nda ve Çankaya’da bulunan Golf Kulüp de mini golf oynadığını.
Türkiye’nin ilk ve tek mini treni ile istasyonlarının Gençlik Parkı’nda her gün binlerce yolcu taşıdığını.
Türkiye’nin ilk buz paten pistinin Kurtuluş Parkında kurulduğunu.
Ülkemizdeki İlk diplomatik arterin Ankara’da oluştuğunu.
Türkiye’deki ilk üniversite kampusunun Ankara’da kurulan ODTÜ kampusu olduğunu.
Ülkemizdeki ilk Devlet Konservatuarı’nın Ankara’da kurulduğunu.
Ülkemizdeki ilk Uluslararası Sanat ve Müzik Festivali’nin Ankara’da yapıldığını.
23 Nisan Uluslararası Çocuk Şenliği’nin ilk olarak Ankara’da hayata geçtiğini.