HER gün estetik ameliyatlarla ilgili haber bombardımanına maruz kalan yüz binlerce insanımız, bilgisizlikten kaynaklanan yanlış anlatımlar ve uygulamalar sonucu kötü duruma düşüyor.
Ya "bu işin erbabıdır" diye lanse edilen doktoru tanımıyor, ya da "uygundur" diye tavsiye edilen operasyonun yaşamına neler getireceğini bilmiyor. İşte buradan yola çıkarak ünlü estetikçileri ve onlarla geçen ilginç anılarımı yazmaya karar verdim. Öncelikle, gerek görsel, gerekse yazılı basından tanıdığımız bir çok ünlü estetikçinin Ankara kökenli olduğunu vurgulamak istiyorum. Kimler mi bu isimler? İlk üçü oluşturanları açıklayarak anlatmaya başlayayım. Estetikçi Robin Hood
Estetik cerrahi denince akla ilk gelen isimlerden biri Prof.Dr. Namık Kemal Baran’dır. Asker kökenli olan Baran, yıllarca GATA’da görev yaptıktan sonra Gazi Üniversitesi’nin kuruluşunda bulundu ve ilk rektörlüğünü üstlendi. Kendi dalının duayenlerinden sayılan Namık Bey’in marifetli elleri tatlı diliyle bütünleşirken, ünlü isimlerin vazgeçilmez kurtarıcılarından birisi olup çıktı. Ajda Pekkan’dan Hande Ataizi’ne, Pınar Eliçe’den Emel Sayın’a kadar bir çok ünlü isim onun ameliyat masasına konuk oldu. İlerleyen yaşına rağmen başarı grafiğini sürdürmesinden olacak, ünlü akını halen sürüyor.
Basında fazla görünmeyi sevmeyen Baran’ın en önemli özelliklerinden birisi de, zenginden alıp fakire veren Robin Hood kişiliğidir. Sosyetiğinden sanatçısına kadar bir çok kişiden binler, hatta milyonlar kazanan Namık Bey, bu birikimlerini yardıma muhtaç hastalara harcamaktan çekinmeyen bir yapıya sahiptir. Amerikalı meslektaşlarıyla beraber bu güne kadar 4 bine yakın insanı cebinden para harcayarak sağlığına kavuşturması onun pek bilinen yönleri arasında değildir. Son olarak Güney Doğu’da, mayına basma sonucunda bir uzvun kaybetmiş vatandaşlara el atması ve onlarca kişiyi sağlığına kavuşturması verebileceğim en güzel örneklerden biridir...
Farkına varmadan Ajda Pekkan’ın refakatçisi oldum
Ajda Pekkan’a pek çok kez ameliyat yapan Namık Bey, ona sadece ameliyathanesini değil evinin de kapılarını açıyordu. Ajda, her ameliyat öncesi Namık Baran’ın Çankaya Semti’ndeki evinde kalıyor ve özellikle basının duymaması için, sahte isimle hastanede ameliyatını olup, nekahet dönemini de doktorunun evinde tamamlıyordu. Yaklaşık 9 yıl önceydi. Ajda Pekkan yine sessizce Namık Baran’ın evine gelmiş ve ünlü doktorun eşi ile birlikte ameliyat gününe hazırlanmaya başlamıştı. Operasyon, Baran’ın o sıralar rektörlüğünü üstlendiği Gazi Üniversitesi’nde olacaktı. Bu duyumu alan bizim acar muhabirler, hastane içinde kamp kurarken, Namık Baran ser veriyor sır vermiyordu. Sonuçta da Ajda, başka bir isimle ameliyat olup, tekrar doktorunun evine yerleşirken de, kimsenin haberi olmuyordu.
İşte, ilk tanışma ve görüşmemiz bu olay üzerine oldu. Karşımda aksi ve asık suratlı bir insan beklerken, tam tersi karakterde, beni muayenehanesine kabul eden Namık Baran’ı tanıdım. Kısa bir sohbetten sonra da, beni sevmiş olacak ki, "Bak, eğer Ajda Hanım evet derse seninle görüştürürüm. Ben de operasyon hakkında bilgi veririm" diyerek telefona sarıldı. 30 yıla dayanan dostluğumuzdan olacak, Ajda benim ismimi duyunca "evet" dedi. Ve tüm basını atlatan kapsamlı röportajımız gerçekleşti.
Fakat, daha sonraki yıllar, bu tanışma ve haber, başıma çok işler açtı. Zira, her ameliyat öncesi beni İstanbul’dan arayan Ajda, kendisini hastaneye benim götürüp götüremeyeceğimi sormaya başladı. Tabii doğaldır ki, yanındaki refakatçi hep ben olmaya başladım. Tıpkı, son olarak Çankaya Hastanesi’nde geçirdiği göğüs estetiği ameliyatında olduğu gibi. Aslında Namık Baran ile gelişen samimiyetimi anlayan Ajda, kendi iradesi dışında bir haber çıkmasın diye bu yolu bulmuştu. Yüz yüzden utanır misali de, bu şekilde beni kontrol altına almasını bilmişti.
O’nu da İstanbul’a kaptırdık
BİR başka ünlü Ankaralı estetikçi ise Prof.Dr.Nazım Durak’tı. Onu da GATA’da görev yaptığı sırada tanımıştım. Bir yandan askerlere şifa dağıtırken, diğer yandan da ünlülere özel hastanelerde güzellik ameliyatları yapıyordu. Sosyete ve sanat dünyasında ismi yayıldıkça da kendisine olan talep artıyordu. Bir aralar, gece gündüz çalıştığını, hatta hafta sonları iki günlüğüne İstanbul’a gidip peş peşe ameliyatlar yaptığına tanık oluyordum. Sonuçta o da, para ve hasta bolluğunun cazibesine dayanamayıp, İstanbul’un yolunu tuttu.
Yüzüne kezzap atılan
Bergen’i yeniden yarattı
YİNE Ankara kökenli olan estetikçilerden biri de Prof.Dr.Onur Erol’du. Onu, yıllarca Ankara da görev yaptığı üniversite hastanesinden ve şöhretleri ağırladığı muayenehanesinden tanırımdım. Onur Bey’in ismi, ilk olarak 1980’li yılların ortalarında duyulmaya başlandı. Yılın tıp adamı dalında Sedat Simavi Vakfı’ndan kazandığı ödül ile ününü perçinledi.
Bir dönemler sesi ve fiziği ile herkesin beğenisi toplayan Bergen isimli bir sahne sanatçısı vardı. Ayrı yaşadığı kocasının bir kıskançlık sonucu yüzüne fırlattığı kezzapla tüm yüzü ve vücudu tahrip olmuştu. İzmir de gerçekleşen bu korkunç olaydan sonra Bergen, Ankara’ya getirilmiş ve ameliyatlarını, hiç bir ücret talep etmeden Onur Erol üstlenmişti. Talihsiz genç kadının hastaneye yattığı ilk günkü görünümü ve inlemeleri hala hafızamdan silinmemiştir. Tamamen yok olan bir yüz, kezzabın etkisiyle eriyerek ayak parmaklarına kadar, çatlamış toprak halini almış vücut ve hepsinden önemlisi o duyduğu müthiş acıyla dudaklarından dökülen inleme sesi...
İşte o andan itibaren Onur Erol’un inanılmaz gayretini ve ustalığını görmüştüm. Bir oya işler gibi, Bergen’in deforme olmuş her uzvuyla tek tek uğraşmıştı. Aylarca süren ameliyatlar zinciri ve tedavisi sonucunda da, genç kadının yeniden yaratılışına tanık olmuştum. Vücudunun sağlam kalmış yerlerinden aldığı parçaları tahrip olmuş bölgelerine aktardığını, kalçadan aldığı deri parçalarıyla yeni yüz yarattığını safha safha izlemiştim. Sonuçta da, tam olmasa da, Bergen’in eski güzelliğine kavuştuğunu görmüştüm. Gerçi aradan iki yıl geçtikten sonra yine eski kocasının kurşunlarına hedef olup, ölümüne de şahit olmuştuk, ama bir doktorun özverisinin ne derece büyük olduğunu Onur Erol sayesinde anlamıştım.