Dünyanın 707’inci zengini olan Ankaralı mühendisin serüveni
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Medyadan takip etmişsinizdir, Amerikan finans çevrelerinin dergisi Forbes, dünya milyarderler listesinin 22’ncisini açıkladı.
Listede yer alan bin 125 milyarderin toplam servetinin 4,4 trilyon dolar olduğunu belirtti. Ayrıca, listeye bu yıl Türkiye’den 13 yeni ismin girdiğini ve toplam Türk zengini sayısının 35’e yükseldiğini vurguladı. Listeye 247. sıradan giren Mehmet Emin Karamehmet ise Türkiye’nin en zengin insanı ilan edildi.
Listeye 1.7 milyar dolarlık servetiyle 707. sıradan giren Erman Ilıcak ise bir Ankaralı olarak dikkatimi çekti. Doğru ya! Kimdi bu Başkentli zengin? Bir başarı hikayesinin baş rol oyuncusu muydu, yoksa gizli bir miras yedi miydi? İşte bu hafta Ankaralıların pek de yakından tanımadığı Erman Bey’in yaşam öyküsünü ve birikimlerinin kaynağını aktaracağım.
İTİNAYLA TADİLAT YAPTI BÜTÜN İŞLERİ KAPTI
Ilıcak, ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra ENKA İnşaat’ta profesyonel olarak iş hayatına başladı. Çalıştığı süre içinde biriktirmiş olduğu 30 bin doları kendisine sermaye yaparak 1993 yılında, yani 26 yaşındayken Rusya’nın St. Petersburg kentinde Rönesans İnşaatı kurdu. "İtinayla tadilat işleriniz yapılır" sloganıyla girdiği iş dünyasında cesur ve sağlam adımlar atarak ilerleyen ve şirketini büyüten Ilıcak, bugün Türkiye, Ukrayna ve Rusya’nın ENKA’dan sonra ikinci büyük müteahhitlik firmasının sahibi.
Tecrübesiz bir mühendis olarak gittiği Rusya’da 1.7 milyar dolarlık uluslararası inşaat şirketi yaratan Erman Ilıcak, dünya devleri arasında Engineering News-Record dergisi tarafından 2007 yılında 61. en büyük uluslararası inşaat taahhüt firması seçildi.
DÖRT KİŞİYLE YOLA ÇIKTI 14 BİN KİŞİLİK ORDU KURDU
Erman Bey, dört çalışanıyla çıktığı iş dünyası yolculuğunu bugün 14 bin 100 kişiyle sürdürüyor. Fabrikalar, alışveriş merkezleri ve lüks nitelikli konutların inşaatlarında uzmanlaşan Rönesans İnşaat, çoğunluğu Rusya’da olmak üzere 410 projeyi tamamladı.
Ankara’da Türkiye’nin en büyük outlet alışveriş merkezi olan Optimum’u açarken, İstanbul, Gaziantep, Adana ve Malatya da alışveriş merkezleri kurmak üzere inşaatlara başladı.
ANA GELİRİ GAYRİMENKUL KİRALARINDAN
Hazır söz Optimum’dan açılmışken, size iki kişiden bahsetmek istiyorum. Optimum Outlet’in de içinde yer aldığı Rönesans Alışveriş Merkezleri Türkiye Koordinatörü Özgen Özyurt ile Halkla İlişkiler Müdürü Dilek Kurt ile tesislerini gezdik. Ankara içinde bu kadar çeşit ve ucuz ürünün satıldığı dev mekan görmedim. Ucuz diyorum zira, Beymen gibi kaliteli markaları çok uzun fiyata alabiliyorsunuz. Eryaman’da olduğu için bir çok Başkentlinin dikkatinden kaçan bu alışveriş merkezini görmenizi tavsiye ederim.
Dönelim Erman Ilıcak’a... Her ne kadar işe müteahhitlikle başlasa da asıl büyümesini gayrimenkula yaptığı akıllıca yatırımlara borçlu. Rönesans İnşaat, sahip olduğu 200 bin metre karelik kiralanabilir alanıyla St. Petersburg’un en büyük ofis yatırımcısı. Rönesans’ın Rusya ve Türkiye’de bulunan ofis ve alışveriş merkezlerinden elde ettiği kira geliri 2007 yılında 47 milyon dolar. Bu rakamı yaptığı yeni yatırımlarla 2008 yılında 160 milyon dolara çıkaracak. 2012 yılındaki kira hedefleri ise 650 milyon dolar.
75 BİN KİŞİYE İŞ İMKANI
Erman Ilıcak’ı oldukça heyecanlandıran önemli projelerden biri ise Zeytinburnu’nda yapılması planlanan Seaport. Akdeniz çanağının başlangıç ve bitiş noktası olan İstanbul’u kruvaziyer ve yat turizmi açısından, Karadeniz yat turizmi sektörünün merkezi yapmayı amaçlayan Seaport projesinin toplam maliyeti 3 milyar doları bulacak. 470 dönümlük alana; 12 kruvaziyer gemisinin yanaşabileceği ana rıhtım, 200 mega ve 800 standart yat kapasiteli 2 adet yat limanı, alışveriş merkezleri, kongre ve fuar alanları, yeme içme tesisleri, eğlence, spor ve sağlık alanları, 3-4-5 yıldızlı oteller ve apart grupları inşa edilecek. Proje tamamlanıp işletmeye açıldığında 55 sektörden 75 bin kişiye iş olanağı sağlaması ve ülke turizmine yılda 4 milyar dolar gelir getirmesi bekleniyor.
Sahi, Ankara ismi nereden geliyor?
Yaşadığımız şehrin, yani Ankara’nın tarihini biliyor musunuz? Hep küçük bir kasabayken Cumhuriyet’in ilanıyla beraber büyüdüğünü biliriz de, üç bin yıla dayanan geçmişini pek merak etmeyiz.
Aslında Hititler, Frigler, Galatlar, Bizanslılar; bizlerden önceki ev sahipleri. Atalarımız Selçuklu ve Osmanlı Türkleri ise son sahipleri. Anlayacağınız şehir pek çok medeniyeti bünyesinde barındırmış bir merkez. Ancak tüm bu tarihi mirasına karşın, Ankara’yı Ankara yapan kişi ise hiç kuşkusuz Ulu önder Atatürk. Cumhuriyet’ten sonra bir başka ihtişama, bir başka güzelliğe büründüğü kesin. O nedenle de tarihte bir Anadolu kasabasından öteye gidememiş Ankara’yı Atamızla özdeşleştirmeyi çok severim.
Tabii, Cumhuriyet öncesi yıllara dönük Ankara adı üzerine söylenen efsane ve hikayeler oldukça fazla. Dilerseniz bir kaçına kısaca değineyim.
ARAYA ARAYA GEMİ ÇAPASINI ANKARA DA BULDULAR
Ankara adının "Anker" yani "Gemi Çapası"ndan geldiği söylenir. Hikayeye göre, bu bölgeye hakim Frigya Kralı Midas’a rüyasında ilahi bir ses, "Durma, kalk. Topraklarında bir gemi çapası ara. Onu bulduğun yerde bir şehir kur. Bu şehir sana mutluluk getirecek." diye seslenir. Midas, ülkesinin her tarafına adamlar yollar ve bu gemi çapasını bir an önce bulmalarını emreder. Bir süre sonra, Ankara Kalesi’nin bulunduğu tepelerde çapa bulunur. Kral Midas da, kısa bir zamanda burada bir şehir kurarak, adını "Anker" yada "Ankira" koyar.
Bir başka söylentiye göre, bu bölgeye hakim olan Galatlar, hakimiyetlerini, güneyde Akdeniz’e kadar uzatmış ve Mısır donanması ile büyük bir savaşa girmek zorunda kalmıştır. Savaşın sonunda büyük bir zafer kazanan Galatlar, bu zaferin sembolü olarak da, gemilerin çapalarını sökerek, tapınaklarına yerleştirirler. Bu olaydan sonra, çapaları ile dolu tapınakların bulunduğu şehre "çapa şehri" anlamına gelen "Angora" yada "Ankerium" denir.
Yine bir başka efsane de, Nuh Peygambere kadar dayanıyor. Büyük Tufan’da, Nuhun Gemisi’nin bir ara burada demirlediği ve çapasının da bu esnada düştüğü, yüzyıllar sonra bulunan çapanın yerine, Ankara’nın kurulduğu söylenir.
Gerçekten de Roma devrinde Ankara ve çevresinde basılan paralar ve madalyonlar üzerinde, Ankara’yı temsil eden gemi çapası resimleri görülür. Bu resimlerle efsaneler arasında bir ilişki var mı, yok mu kesin olarak bilinmiyor.
ÜZÜM ŞEHRİNDE ANGARYA
Selçuklu Türkleri Ankara’yı fethettikten sonra, şehrin adı "Engüri" olarak değişir. Efsaneye göre, Ankara ve çevresinde Anadolu’nun en güzel üzümleri yetiştiğinden, sultanın sarayına üzüm buradan gönderilirmiş. Bundan böyle Ankara’ya "Üzüm şehri" anlamına gelen Farsça "Engüri" ismi verilmiş.
Bir söylenti ise diğerleri kadar ilginçtir. Ankara kalesinin, zalim bir hükümdar zamanında, halka "angarya" ile yaptırıldığı için şehrin "Angarya-Ankara" adının aldığını söylenir. Ama bunun, benzetmeden başka bir şey olmadığı kanısı yaygındır. Bu arada bazı bilginler Hititler devrinde Ankara adının "Ankuva" olduğunu, bundan dolayı Ankara dendiğini ileri sürerler.
TSK, aile planlaması için çabalarken, Başbakan halen en az üç çocuk diyor
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan söylemlerinde her aileye üç çocuk ısrarı sürerken bir çok sivil toplum örgütü bu fikrin yanlışlığını dile getiriyor. Eleştirilirini de "Bakabileceğin kadar çocuğa sahip ol" sloganıyla güçlendirip, Başbakana yükleniyor. Ancak, kimsenin aklına Türk Silahlı Kuvvetleri’nin, Birleşmiş Milletler Nüfus Planlama Fonu (UNFPA) ve Sağlık Bakanlığı ile birlikte yürüttüğü ortak proje gelmiyor. Başbakan Erdoğan’a yanıt niteliğindeki "Üreme Sağlığı ve Aile Planlaması" adı altında sürdürülen bu çalışma neticesinde, son üç yıl içinde bir buçuk milyon askere eğitim verildi. Her yıl silah altına alınan 500 ile 550 bin askere ulaşan bu proje, 10 yıl boyunca kesintisiz olarak sürdürülecek. Sonuçta da, toplam 50 milyon kişiye eğitim verilmiş olacak.
Bir tam gün verilen eğitimin önemi ise ilk verilerin gelmesiyle gözler önüne seriliyor. Bugüne kadar eğitim gören askerlerin yüzde 40’ı karşı cinsi, yani kadınları anatomik olarak tanımıyor. Yine yüzde 50’si hayatında hiç prezervatif görmemiş. Büyük bir kesimi ise o güne kadar cinsel ilişkiye girmediği için cinsel yolla bulaşan hastalıklardan ve akraba evliliğinin getirdiği genetik problemlerden habersiz.
İnteraktif yolla, yani yüz yüze eğitimle verilen dersler, 20 kişilik sınıflarda gerçekleşiyor. Bir tam gün süren çalışmada, kadın ve erkek anatomisinin yanı sıra, kan yoluyla bulaşan hastalıklar ve önemleri, gebelik esnasında güvenli annelik eğitimi, aile planlaması, sağlıklı cinsel yaşam konuları işleniyor.
Yapılan hesaplamalara göre, önümüzdeki 10 yıl içinde istem dışı hamilelikler engellenirse 1,5 milyon doğumun önüne geçilmiş olacak. Bunun maddi faturası ise her çocuğun ülke ekonomisine yılda dört bin dolar yük getirdiği düşünülecek olursa toplam altı milyar dolarlık tasarruf sağlanmış olacak. 10 yıllık süreçte ise altı milyar dolar para, ülke ekonomisine yönelecek.
Bu arada ilginç bir istatistik bilgiye de ulaşılmış. İsmi bende saklı bir ilde bu eğitimi alan erler, genelev kadınlarının kendilerine bakış açısını değiştirmiş. Nasıl mı? Kadınlar asker müşterilerinin daha bilinçli seks yapmaya başladığını, korunmaya büyük önem verdiğini, her şeyden önce prezervatifle sekste ısrarcı olduğunu belirtmiş.
Taş deyip geçme tanı!..
Geçenlerde, bilgi birikimine çok güvendiğim bir dostumla sohbet ediyordum. Her zamanki gibi çok ilginç konulara değiniyor ve ağzımız bir karış açık onu dinliyorduk. En azından benim ve etrafında halka olan diğer dostlarımızın ilk kez duyduğu bilgiler veriyordu ki, sizlerin de bilmenizi istedim.
Bir çok insanın başına musallat olan böbrek ve mesane taşları arzu edilirse laboratuarda tahlil edilebiliyormuş. Bu tahlil sonucunda ise taşların bileşimi incelenip, neden oluştuğu ortaya çıkıyormuş. Örneğin asitli içecekler, domates gibi sebzeler insanı canından bezdiren bu taşları meydana getirebiliyormuş. Doktorlar da bu tahlil sonuçlarına göre bünyenize hangi gıdaların zarar verdiğini söyleyip, yasak listesini hazırlıyormuş.
Bunda ilginç olan ne diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Efendim ilginç olan yönü bu taşların tahlilinin hastane laboratuarında değil de Maden Teknik Arama Enstitüsü’nde yapılması. Yani ülkemizin değerli taş ve madenlerinin yanı sıra, sizin böbrek taşlarınız da incelenebiliyor. Üstelik, MTA bu tahlil için tek başvuru merci olma sıfatını da üzerinde taşıyor. X Işınları Kırınımı (XRD) Yönetimi ile yapılan böbrek ve mesane taşı analizinin maliyeti ise yalnızca 20 YTL imiş.
Söz dönüp dolaşıp, şeker hastalığına geliyor. Bu kez filozof dostumuz bizlere bir soru yöneltiyor ve suratına şaşkın şaşkın bakınca da kısa sürede cevabını veriyor. Yapılan araştırmaya göre bir kilo limonda, bir kilo çilekten daha fazla şeker varmış.
Bir diğer araştırma sonucunu aktardığı zaman ise yüzlerimizde acı tebessüm oluşuyor. Eşekler tarafından çiftelenerek ölenlerin sayısı, uçak kazasında ölenlerin sayısından daha fazlaymış.