Diyanetin boncuk sitemi ve sayıların şaşırtan gizemi!

THY ile her uçak seyahatimde, pilot kabininin hemen yanındaki bölmede asılı duran nazar boncuğunu dikkatimi çeker.

İlk sıradaki koltukların hemen önündeki panele sabitlenmiş boncuk, tabir-i caizse at nalı büyüklüğündedir. Belli ki, THY yönetimi uçaklarını kem gözlerden korumak için oraya astırmıştır. Bu nazar boncuğunu her görüşümde aklıma Diyanet İşleri Başkanlığı’nın tüm il müftülüklerine yolladığı genelge gelir. Bu genelgede ne yazıldığına gelince...

"İnsanları hayrete hatta dehşete düşürecek tarzda bid’at ve hurafelerin taraftar bulmasını, özellikle türbe ziyaretlerinden şifa istenmesini, dilekte bulunulup ağaçlara bez ve çaput bağlanılmasını, nazar boncuğu vb. şeylerden medet dilenilmesini, akılla, mantıkla ve dinimizle bağdaştırmak asla mümkün değildir."

Aslında, Diyanet halk arasında elden ele dolaşan, pazarlarda satılan bu mavi camın hiçbir değeri olmadığını vurguluyor. Nazarlıklarda koruyucu bir kuvvet aramanın cehalet, akılsızlık, en tehlikelisi de şirk, yani Allah’a ortak koşmak olduğunu belirtiyor.

SAYILAR ARİTMETİĞİNİN SENTEZİ

Bu nazar boncuğu bana başka bir gerçeği daha hatırlattı. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemiz insanında da sayıların hayatımızı etkilediğine dair inancı... "Aman şeytan kulağına kurşun" sözcüğünün hemen ardından üç kez tahtaya tıklamak, aynı duayı üç kez ardı ardına okumak, adanan veya dilenen bir isteğin yerine gelmesi için 7 kez dönüp durmak gibi bir sürü uygulama toplumsal yaşamımızda var olan inanışlar arasında... Aslına bakarsanız sayılardan medet umma alışkanlığı bir hayli eskilere dayanıyor.

41 kere maşallah demek, çocuğu 40 günlük olduğunda aile içi küçük bir törenle yıkamak gibi bir takım gelenekselleşmiş olaylar da yine sayıların bir kerameti olarak karşımıza çıkıyor. 13 rakamının uğursuzluğuna inanmak, üstelik bu 13’ün ayın bir Cuma gününe denk gelmesi sonucu daha da kötü şeyler beklemek, kimilerine göre batıl, kimilerine göre yerinde bir davranış olarak algılanıyor.

İnanışlara, bölgelere ve birbirine göre değişimler gösteren bu sayılar aritmetiğinin içinden sentezler çıkaranlar da azımsanmayacak kadar çok gözüküyor.

İNANÇLARIN SAYILAR ÜZERİNDEKİ ETKİSİ

Sayıların bu karmaşık dünyasını araştıran yazar Annemarie Schimmel kitabında ilginç saplamalarda bulunuyor. Schimmel’e göre "Bir" rakamı tanrıyı simgeliyor. Araştırmalarını geniş bir yelpazede sürdüren yazar Schimmel, İslam kültürü uzmanı olarak değerlendiriliyor. Sayıları Hıristiyanlık, Yahudilik ve İslamiyet kavramlarına göre inceleyen yazar, Aztek uygarlığından Kızılderili kültürüne, Çin felsefesinden egzotik Hint düşüncesine kadar örneklemeler yaparak konuyu irdeliyor. "Sayıların Gizemi" olarak adlandırdığı kitabı değişik düşüncelerin ve görüşlerin yaptırımlarını anlatıyor.

Bazı sayıların uğurlu, bazı sayıların da uğursuz olarak nitelendirilmesi yine inanç sistemleri ile ilintili görülüyor. Hıristiyanlar "13" rakamını uğursuz kabul ediyor. Hatta bu sayı en korkunç rakam olma özelliğini koruyor. Öyle ki, batılılarda yerleşik bir inanış 13. kat sendromu haline bile dönüşüyor. Bu rakamla başlayan evler, daireler, sokaklar, katlar, ofisler, kod numaraları tepki çekiyor. Fiyatların düşmesine, alıcı bulunmamasına, hatta bu günlerde iş randımanının ve gücünün kaybına bile neden olabiliyor.

Hıristiyanlar için 13’ün uğursuzluğu, İsa’nın katledilişi ile bağlantı taşıyor. İnanışa göre, İsa ayın 13’üne rastlayan bir Cuma günü, 13’ncü müridinin ihaneti sonucu öldürülüyor. Bu nedenle, 13 rakamı bu inanca bağlı kişilerde nefret uyandırıyor. Üstelik bu nefret öylesine güçlü ki, kimse evinde 13 kişilik konuk ağırlamıyor. Toplantılar 13 kişi ile gerçekleştirilmiyor. 13. cumaya denk geliyorsa, çalışma gücü düşüyor. Çünkü çoğu kişi işe gitmiyor. Uçak yolculukları iptal ediliyor.

6 MÜKEMMEL 7 VE 3 RAKAMI KUTSAL SAYILIYOR

6 Tanrı tarafından yaratılan dünyanın mükemmel sayısı, 7 ve 3 sayıları ise kutsal kabul ediliyor. 21 mükemmelliğin vazgeçilmez sembolü, 72 bolluğu ifade eden sayı olarak kabul ediliyor. İslamiyet’te ise 40 sayısının çok büyük bir önemi bulunuyor.

13 sayısı nasıl İsa ile ilintiliyse, İslamiyet’te de 40 rakamı Hazreti Muhammed ile bağıntılı bulunuyor. Hazreti Muhammed’in isminin başında ve ortasında bulunan mim harfi sayısal anlamda 40 olarak değerlendiriliyor. Peygamberimizin ilk vahini 40 yaşında alması, 40 sayısının peygambere ait bir sayı olduğuna inanılması düşüncesini kuvvetlendiriyor.

Hamileliğin 40 hafta sürüşü, 40 gün süren Nuh Tufanı, Hazreti Ali’nin 40 müridi, 40 şehitler, 40 erenler gibi oluşumlar da İslamiyet’te 40 sayısı inancını pekiştiriyor. "Bir kahvenin 40 yıllık hatırı olması","Bir işi başarmak için 40 fırın ekmek yemek", "40 gün 40 gece süren düğünler","40ıncı gününden sonra lohusaların yataktan çıkmaları","Çocuğun 40 günlük olmasının önemi","40’ından sonra değişmek","40 kapının ipini çekmek" gibi tüm söylemlerin 40’a dayalı bulunması da İslamiyet teki inanışı gösteriyor.

Bazı inanışlara göre de, dünyanın sonu gelmeden önce Mehdi’nin 40 yıl dünyada yaşayacağına inanılıyor. Dünyanın yok olmasından sonra, 40 yıl yeryüzünün kararacağına, yeniden bir oluşumun 40 yıllık bir zamana yayılacağına, Tanrının Adem’i yaratırken hazırladığı çamuru 40 günde yoğurduğuna dair inanışlar da bulunuyor.

7 RAKAMININ İLGİNÇ BAĞLANTISI

Peki, "7" rakamının gizemine ne demeli? Geçenlerde e-posta adresime gelen bir yazıya göre, hafta 7 gün, gökkuşağı 7 renk, gökyüzü 7 kat, dünyada var olmuş 7 kıta, soyumuz 7 göbek, dünyanın etrafında 7 gezegen, büyükayı 7 yıldızlı, insan 7 çakralı, notaların sayısı 7...

Eh madem 7 rakamı bu kadar önemli, o halde birazdan sayacağım başlıkları da düşünebiliriz. Hürmüz bile 7 kocalı, kedi 7 canlı, dinlenmek haftanın 7. gününde, 7 tepe üstüne Rio, 7 tepe üstünde Roma, 7 tepe üstünde İstanbul, James Bond bile 007, Pamuk Prenses ve 7 cüceler. Ve, "Türkiye" 7 harf, Türkiye 7 bölge, 7 Cihan üstümüze gelse, Türküz 7’den 77’ye ve Atatürk koca koca 7 harf.

TREN HIZLANDIKÇA YAŞAMIMIZ DEĞİŞECEK

Atatürk Cumhuriyeti’nin en büyük özlemiydi, tüm yurdu demir ağlarla örmek. Ama olmadı. Atatürk’ün başlattığı hamle bir türlü tamamlanamadı. Cumhuriyetin bütün hükümetleri, demir yollarına değil de karayoluna daha çok önem verdi. Yurdun dört bir yanı, asfalt kaplandı. Oysa çağdaş ülkelere bakıldığında, kara taşımacılığının büyük bir yüzdesini demiryolları üstlenir. Demiryolları, hem güvenli hem de ucuz ulaşımın en önemli yoludur. Biz bunu başaramadık. Son 25 yıldır ise bir "hızlı tren"dir tutturduk gitti. Amaç; İstanbul ve Ankara gibi iki büyük şehri, demiryoluyla birbirine, en hızlı şekilde bağlamak. Son 25 yıldır iktidara gelen her hükümet bunu başarmak için uğraştı durdu. Ama yine gereken hamleler bir türlü atılamadı.

AKP hükümeti ise yaşadığı korkunç tren kazası sonucu, sanki bu hamleyi mecburen yapmak zorunda kaldı. 2004 yılında Pamukova’da gerçekleşen ve 37 kişinin ölümüyle sonuçlanan "Hızlandırılmış tren" kazasından sonra, hızlı tren çalışmalarına önem verildi. Böylelikle, Haziran 2003’de temeli atılan Ankara-Eskişehir-İstanbul güzergáhında yolcu ve yük taşıyacak olan hızlı tren projesinin ilk etabı olan 236 kilometrelik Esenkent-İnönü Yüksek Hızlı Tren Hattı’nın inşasına başlandı. Ve nihayet artık hızlı trende son aşamaya gelindi.

Türkiye, Hızlı Tren’de kullanılan trenleri İspanya’dan alıyor. CAF firması tarafından imal edilen hızlı tren setleri, saatte 250 kilometre hıza sahip. Bir set, 419 yolcu kapasiteli ve 6 vagondan oluşuyor.

HIZLI TRENİN İLK YOLCULARI KUM TORBALARI

2008 yılının Temmuz ayı başında trenin deneme sürüşleri başladı. 80 kiloluk 417 adet kum torbasının yerleştirildiği trende, fren, hızlanma, savrulma gibi yönleri test ediliyor. Değişik hızlarda, ne kadar durma mesafesine sahip olduğu anlaşılmaya çalışılıyor...Deneme sürüşlerinden yeteri kadar veri alınıp, trenin tamamen güvenli olduğuna karar verilirse en kısa zamanda yolcu taşınmasına geçilecek. Trenin, Ankara-Eskişehir arasını 1 saat 10 dakikaya, Ankara-İstanbul arasını ise 2,5- 3 saate indirmesi bekleniyor.
Yazarın Tüm Yazıları