Barış güvercini sanılan karga ve Ankara’da brunch keyfi

"Bak şu konuşana" isimli sinema filmini seyretmişsinizdir. Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’de izlemiş olacak ki, 29 Mart seçimlerinden sonra dili çözüldü ve en esaslı konuşmasını yaptı.

Muhalefete, özellikle de Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık’a seslenip, "Yeni dönemde muhalefet belediyeleriyle uyum içinde çalışmak istiyorum" deyiverdi. Doğrusu basın toplantısıyla duyurduğu bu konuşma herkes gibi benim de ilgimi çekti.

İçimden "Allah Allah, barış güvercini yanlışlıkla Gökçek’in tepesine mi kondu?" diye geçirdim. Fakat daha sonraki sözlerini duyunca da bırakın güvercinin konmasını, beyefendinin yakınından bile uçmadığını anladım. Muhalefete ait belediyelerle iyi geçinmek için şart koşuyordu... Peki, şartı neydi? Melih Bey’in bizzat dudaklarından dökülen cümlelerle aktarayım da, sonradan itiraz gelmesin.

"Biliyorsunuz Ankara Büyükşehir Belediyesi için en çok dava açan ilçe Çankaya. Çankaya’dan şimdi iyi niyet gösterisi yaparak bütün davalarını geri çekmesini bekliyoruz. Karşılıklı olur bunlar. Biz de çekeriz davalarımızı. Anlayış her zaman karşılıklı olur. Tek taraflı olmaz. Çankaya Belediyesi davaları sadece kendisi açmadı. Aynı zamanda Çağdaş Başkent Ankara Derneği’ne açtırdı. Tahminen söylüyorum, herhalde bin civarında dava vardır. Bunun yanında Mimarlar Odası ve Şehir Plancıları Odasıyla dirsek teması halindeydiler"

Kısacası kendisine ve yönettiği büyükşehir belediyesine açılan davaların geri çekilmesini ilk şart olarak öne sürüyordu. Hem Çankaya Belediyesi çekecek, hem de sivil toplum kuruluşları. Bu sözleri de duyunca yine içimdeki sese kulak verip, "Tamam Melih Bey aslına geri döndü. Barış güvercinin yerine kargaları görmüşüm. Zira bu laflara ancak kargalar inanır ve inanmakla kalmayıp güler" demesine tanık oldum.

Melih Gökçek’in barış çağrısının içeriği, olmayacak duaya "Amin" demekle aynı kapıya çıkıyordu. Zira bir taraftan imar planını kenara atıp şehrin canına okuyacaksın, diğer taraftan da yanlış uygulamalarla kentin ruhunu öldüreceksin, sonra da "Ben yaptım, oldu bitti" diyeceksin. Buna karşı çıkanların hukuk mücadelesini de ön şart olarak göz ardı edeceksin.

PAŞA GÖNLÜ OLSUN DİYE DAVALAR GERİ ÇEKİLİR Mİ?

Gökçek’
in kendisi de biliyor ki, davasını geri çeken Çankaya Belediyesi suç işlemiş, sivil toplum kuruluşları ise amaçlarına ve Ankaralılara ihanet etmiş olacak. Bu davalar niye açıldı? Sırf Melih Gökçek’e olan kızgınlıklarından dolayı mı? Elbette değil. İcraatlarının neredeyse tamamı büyükşehir belediyesinin yanlış uygulamalarından dolayı mahkeme salonlarına taşındı. Doğalgaz sayaçları, şehri katleden bazı kavşak ve yol düzenlemeleri, imar planına aykırılıklar, su şebekesinin problemleri, amblem tartışması gibi ... Örneğin, Mimarlar Odası Güvenpark, Atatürk Orman Çiftliği, Ulus, Atatürk Kültür Merkezi Alanı, Çaldağı Park Alanı, ODTÜ gibi özel yerleri korumak için hukuk savaşı başlatmadı mı?

Şimdi davalardan vazgeçilip, buralar Melih Gökçek’in insafına terk edilebilir mi? Örneğin ben, Başkentliler adına Çankaya Belediyesi’nin aldığı bir karardan dönmesi halinde kıyameti koparırım. Sen, Ankara’nın en rantlı bölgesinde satın aldığın villanın bahçesine halka ait park ve trafo alanını katacaksın, karşılığında Çankaya Belediyesi davadan vazgeçecek. Olur mu böyle şey? Melih Bey’in paşa gönlü olsun diye tüm Ankaralılara ait bir alan, oğlunun oturduğu villanın bahçesine hibe edilebilir mi? Buradan açıkça söylüyorum, eğer böyle bir davadan feragat ederse iki elim Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık’ın yakasında olur. Zira ben bir vatandaş olarak üzerime düşeni yapıp, konuyu gündeme taşımışım, üstüne üstlük bu talan olayını engellemek için mahkeme koridorlarına düşmüşüm, sen ise Çankaya Belediyesi olarak haklı olduğun halde görevden kaçacaksın(!)

Peki, uzlaşma nasıl olur? Sen Melih Gökçek olarak hatalı uygulamalardan vazgeçersin, yasalara uyarsın, vatandaşa ait gasp ettiğin araziyi geri verirsin o zaman barış sağlanır. Haksız mıyım?

Bu ön koşulun başka bir yönü daha var. Melih Gökçek, "Karşılıklı olur bunlarÖ Biz de çekeriz davalarımızıÖ" diyor. Demek ki Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin açtığı karşı davalar sırf intikam amaçlı mahkeme koridorlarına taşınmış. Ya da "gözünün üstünde kaşın var" misali eften püften davalarmış. Yoksa bir kamu görevlisi yasalara aykırı bulunan bir uygulamadan vaz geçer mi? Daha açık bir ifadeyle görmemezlikten gelerek suç işler mi?

ULAŞTIRMA BAKANLIĞI TÜNELİN SONUNA ULAŞTIRMADI

Seçimlerden önce sık sık dile getirdiğim bir soruna da değineyim. Bildiğiniz üzere, büyük kentlerde ulaşımın ana çözümü toplu taşım araçlarında. Yani hafif raylı sistemlerde, metrolarda ve düzenli işleyen otobüslerde. Gel gör ki, toplu taşım araçları yönünden Başkent çok gerilerde. Daha doğrusu Melih Bey’in kavşak, alt üst geçit ve otoban sevdası yüzünden ihmale uğramış durumda.

Aslında Ankara’nın birçok ana arterinde metro çalışması var ama, çukurlar, tüneller kazıldığıyla kalmış. Yıllardır ne bir ray döşeniyor, ne de vagon siparişi veriliyor. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 29 Mart seçimlerinden önce bu durumun farkına vardı ve Ankara’da yerel seçim startını verdiği gün metronun Ulaştırma Bakanlığı tarafından tamamlanacağını söyledi. Doğrusu bu söz Melih Gökçek’in seçimleri kazanması için önemli bir vaat oldu.

Ancak bugün geldiğimiz noktada gördük ki, verilen sözler vaatten başka bir şey değilmiş. Türkiye Büyük Millet Meclis’indeki komisyon görüşmelerinde metronun Ulaştırma Bakanlığı tarafından yapılmasını öngören kanunun çıkarılmadı. Hal böyle olunca da, Melih Bey, "Bizim belediyenin kendi imkánlarıyla bunu yapma şansı yok" demeye başlayıp, işi inşallaha, maşallaha bıraktı. Şimdi "Yasa çıkarsa ve parayı bulursak 2,5 yılda tamamlarız" gibisinden söylemlerde bulunuyor. İnanıyorum ki, gelecek seçimlerde de ana konumuz metro olacak ve Melih Bey biraz daha genişleyen tünelleri gösterip, "Tünelin ucu göründü, inşallah bu dönem rayları döşeyip metroyu halkın kullanımına açarız" diyecek. Ancak yine eminim ki bu kez onu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın desteği bile kurtaramayacak.

GEÇ GELEN KAHVALTIYI KEYFE DÖNÜŞTÜRMEK

Bütün bir hafta yorulduktan sonra, Pazar günlerini sadece kendinize ve sevdiklerinize ayırmaya ne dersiniz? Pazar, birçok aile için, birlikte vakit geçirmenin, dinlenip, huzur bulmanın adıdır aslında. Haftanın bu son gününde, genellikle geç uyanılır, sabah kahvaltısı öğle yemeği ile birleştirilir; bol gazeteli bir masada, aile arasında keyifli ve uzun sohbetler başlar. İngilizcede kahvaltı anlamına gelen "breakfast" ile öğle yemeği anlamına gelen "lunch" sözcüklerinin birleşimi ile oluşan "brunch" kelimesinin, Türkçedeki karşılığı ise "geç kahvaltı".

Brunch, son zamanlarda Ankara’daki seçkin otel ve kafelerin müşterilerine sunduğu keyifli ve huzur dolu bir aktivite halini aldı. Eğer, Pazar günleri evde yaptığınız kahvaltılı dakikalar yetmiyor ve daha fazlasını istiyorsanız, pek çok işletme bu imkanı size sunuyor. Sizler için masayı hazırlıyor, çayı demliyor, müziği seçiyor, gazeteleri sergiliyor ve onlarca çeşit mönüyle damak zevkinizi tatmin ediyor.

Son haftalarda dostlarımla beraber pazar brunchlarını iple çeker olduk. Her seferinde ayrı bir mekana gidip, sunulanları beğeni süzgecimizden geçiriyoruz. Özellikle de bahçe keyfi yaşatan işletmeleri tercih ediyoruz. Sonuçta gerek uyguladıkları fiyat politikaları, gerekse sundukları hizmet yönünden kendimize göre bir liste oluşturduk.

PAZAR GÜNÜ BRUNCH KEYFİ İÇİN LEZZET DURAKLARI

Öncelikle son ayların trend bölgesi Filistin ve Arjantin Caddesi’ndeki mekanlara değineyim. Geçen yıl hizmete giren The Hause Cafe, ağaçların gölgesinde kalan bahçesinde oldukça güzel bir açık büfe sunuyor. Açıldığı ilk günlere göre önemli bir değişim de geçirmiş. Sil baştan yenilediği personeliyle daha güler yüzlü ve sıcak bir ortam yakalamış. Bu yıl teras tarzı bahçesini ilk kez açan IVY ise oldukça iddialı mekanların başında geliyor. Kendinizi deniz üzerindeki bir iskelede konuşlanıyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Tavanı kaplayan ahşabın sıcaklığı, seçilen mobilya ve dekorasyonda da kendini gösteriyor. Yemek büfesinin çeşitliliğine içeceklerin bolluğu da eklenirken Bodrum’daki beachleri aratmayan bir ortam sizi kucaklıyor. Anlayacağınız IVY teras bahçenin mevcut yapısında bir tek deniz eksik.

Bu sezona iddialı giren Home Store Cafe ise Pazar brunchlarında da başa güreşmek için kolları sıvamış. Rekabette "ben de varım" dercesine büfesini kaliteli ve bol tutmuş. Özellikle peynir çeşitleri göze çarpıyor. Yine aynı bölgenin brunch veren diğer iki mekanı Cafemiz ile Budakaltı kafeler ise gelenekselleştirdikleri Pazar keyfini kesintisiz sürdürüyorlar. Budakaltı’nın yeşile bürünmüş bahçesi, Cafemiz’in ise Arjantin Caddesi manzaralı bahçe terası oldukça güzel. Özellikle Budakaltı’nın pancake, poğaça ve çörekleri damaklarda kalıcı bir tat bırakıyor. Bu arada hizmet türü brunch olmasa da, zengin kahvaltı mönüsünde sucuklu yumurta, fırından yeni çıkmış onlarca çeşit ekmek ve pasta gibi ürünler sunan Big Chefs’i de es geçmeyelim.

Ankara’nın birçok semtine yayılan Liva Pastaneleri ise fiyatı az, masadaki ürünü fazla mönüsüyle brunch keyfini en iyi yaşatan işletme. Özellikle Çukurambar’daki mekanı iğne atsan yere düşmeyecek kalabalığa ev sahipliği yapıyor. Ümitköy’deki bir kaç mekan ise Pazar keyfini geleneksel hale getirmiş durumda. Fındık ağacından okaliptüse, güllerden kır çiçeklerine kadar yüzlerce bitkinin yer aldığı bahçesinde hizmet veren Marmelatte, çolukla çocukla gidebileceğiniz güzel bir kafe. Büfesini süslediği birçok ürünü kendi bostanında yetiştiren mekanın unlu mamulleri de bir hayli iddialı. Ancak, mönüsünün bu iddiasına maalesef garsonları ayak uyduramıyor. Çay ya da meyve suyu siparişinizi birkaç kez söylemeniz gerekiyor.

Park Caddesi’ndeki Las Chicas ile Leda ise brunch konusunda dikkat çeken diğer işletmeler. Sundukları farklı lezzetlerle Pazar keyfini bir şölene çeviriyorlar.
Yazarın Tüm Yazıları