Ankara Anadolu’nun en eski kentlerinden biri... Osmanlı döneminde valilikle yönetilen bir sancak merkeziÖ Anadolu bozkırında bir kalenin çevresinde kurulu, kerpiç evlerden ve çamurlu sokaklardan oluşan, susuz, insanları fakir bir yerleşim birimi...
İstiklal Harbi sonrasında Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olmasıyla yıldızı parlayan, imar gören, her şeyi tümüyle değişen ve bugünkü konumuna ulaşan bir kent...
Yıllar içerisinde Ankara’nın dört bir tarafına yeni yerleşim birimleri eklendi. Ankara kilometrelerce dışarıya taştı. Şimdi burada milyonlarca insan yaşıyor ve Türkiye’nin kalbi bu kentte atıyor. Ama Ankara, içiçeliğini yine yaşıyor.
Başkentten bugüne kadar kimler geldi, kimler geçti! Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere nice devlet adamları, bürokratlar, komutanlar, sanatçılar, yazarlar, gazeteciler burada yaşadılar.
Ankara’nın kalbi her yerde atıyor. Çıkrıkçılar yokuşundan Bahçelievler 7. caddedeki kafelere, Sakarya caddesindeki dükkanlardan Filistin caddesine, Tunalı Hilmi çarşılarından Mamak ve Keçiören’e, her yer cıvıl cıvılÖ
Bazen düşünürüm de, mümkün olsa da Atatürk aramıza dönse, acaba Çankaya’yı tanır mı? Ankara’da bir tur atsa, Ankara’nın herhangi bir yerini anımsar mı? Elbette hayır. Zira Ankara son 86 yıl içerisinde sadece Türkiye’nin değil, dünyanın en hızlı gelişen kentlerinden biri oldu.
Ve geliyoruz bugünlere... Günümüz Ankara’sı kendisini bir adım öteye götürmesi ve ihtiyaçlarına cevap vermesi için yeni başkanını seçiyor. Seçerken de adayların yaptıklarına ve yapabileceklerine bakıyor. Metrosunu, yeşil alanlarını, vadisini, şehrin imar planını, suyunu, doğalgazını, yaya haklarını düşünüp, geleceğini şekillendirecek liderini belirliyor. Başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere Cumhuriyetimizin kurucularının yoktan var ettiği şehre hak ettiği değeri kazandıracak yöneticisini seçiyor.
BU LEZZET DURAĞININ SAHİBİ ÇILDIRMIŞ OLMALI
Uzun süreden beri seçim havasıyla gerilen Ankara’nın bir başka yüzüne değinmek istiyorum. Az önce de belirttiğim gibi Ankara’nın kaderi, 1920’li yılların başında değişti. Cumhuriyet devrimleri Türkiye’de kendini ilk olarak Ankara’nın sosyal hayatında hissettirmeye başladı. Bir yandan opera, bale, tiyatro gibi çağdaş sanatlarla tanışan Ankaralılar, öte yandan modern yaşama cevap verecek mekanlara da sahip olmaya başladı. Özellikle de restoran anlamında marka değeri ve hizmet kalitesi yüksek işletmeler çoğaldı. Son birkaç yıla bakıldığı zaman ise dünya mutfağını önünüze seren restoranlar ya bir kaç otel ünitesi dışında kaybolup gitti, ya da kafeye dönüştü.
Beyaz örtülü masalar, sayfalarca yazılan mönüler, temiz giyimli sayıları yüzleri bulan garsonlar geride kaldı. Ta ki, Nenehatun Caddesi üzerinde açılan bir mekana kadar.
Demişlerdi fırsat bulamamıştım. Gittim gözlerime inanamadım. Böylesine dev bir yatırımı tamamlayıp, işletmeye açan babayiğit kim olabilirdi? Üstelik ekonomik krizin tüm acımasızlığıyla kendini hissettirdiği bugünlerdeÖ Dokuz katlı yapıda, toplam 8 bin metrekareyi bulan kapalı alanla Türkiye’nin en büyük restoranını yaşama geçireceksin ve 200’e yakın personelle hizmet sunacaksın. Dahası, dekorasyonunda Hitit, Uygur, Osmanlı ve Selçuklu medeniyetlerinin motiflerini barındırıp, milyon dolar para harcayacaksın.
İçimden "sahibi çıldırmış olmalı" diye geçirip, ikinci kattaki masalardan birine kuruldum. İlk etapta da mönüye göz gezdirdim. Türk, İtalyan, Fransız, Rus derken dünya mutfağından örneklerin listelendiği yemeklerin çeşitliliği şaşkınlığımı bir kat daha arttırdı. Salonun yarısının dolmasına bakıp, Ankaralıların daha keşfedemediğini anlamakta gecikmedim. Ancak tabağına yönelenler benim gibi sunulan lezzetlerden hoşnuttu.
Hesabı ödeyip, çıkana kadar gözlemlerime ve lezzet tadımıma devam ettim. Ardından da bu cesur yatırımcının kim olduğunu öğrenmek için sordum, soruşturdum. Sahibi bir İnşaat firmasına da hükmeden Yüksek Mühendis Atacan Aksoy’muş. 1990 yılından beri Sakarya Caddesi’nde faaliyet gösteren Göksu Restoran’la yetinmeyip, hayallerini gerçeğe dönüştüren bir kişiymiş.
SİNAN AYGÜN OTEL DİKMEK İÇİN ATO BİNASINI YIKIYOR
Ankara’da birçok cadde ve sokakta yeni işletmeler devreye giriyor, Başkentin sosyal yaşamı yeni neferler kazanıyor. Park caddesine, Filistin caddesine, Çukurambar semtine, Eskişehir yoluna gidip, alıcı gözle etrafınıza bir bakın. Gerçekten çok güzel mekanlar müşterilerine kapılarını açıyor. Örneğin kongre vadisine dönüşme yolundaki Söğütözü’nde birbirinden güzel binaların temelleri atılıyor, inşaatları tamamlanıyor. Bu yatırımlar arasında en dikkat çekici olanı ise oteller. Beş yıldızlı en az 6 otelin ya temelleri atılıyor, ya da inşaatları sürüyor.
Bu gelişimi fark edip, kolları sıvayan kurumlardan biri de Ankara Ticaret Odası. Sinan Aygün başkanlığındaki çiçeği burnunda yeni yönetim kurulu, geçenlerde önemli bir karar aldı. Bitmek üzere olan 3 bin 700 kişilik kongre merkezinin hemen yanına beş yıldızlı otel dikiyor. Hálihazırdaki ATO yönetim binasıyla, sosyal tesisleri yıkılarak yerine iki gökdelenden oluşan binalarda faaliyete geçecek otel için şimdiden büyük gruplarla görüşmeler yapılıyor. Yönetim ise mevcut binanın az ötesindeki boş araziye yapılacak tesislere taşınacak.
PAPA İÇİN RANDEVULAR BABA’DAN
Tempo Dergisi için 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’i, Güniz Sokak’taki konutundan telefonla aradık. Amacımız, uzun zamandan beri rahatsız olan Nazmiye Hanım’la birlikte röportaj gerçekleştirmekti. Fakat Güniz Sokak yetkilileri, konu hakkındaki görüşleri bildirmekte gecikmedi. Yanıt olumsuzdu ve Baba’nın geçmişte yaşanan çok ilginç anısını aktarıyorlardı.
İsim sahibi bir hanım gazeteci, Süleyman Bey’in kapısını çalmış ve önemli bir isteğini dile getirmişti. "Sayın Cumhurbaşkanım, kafamdaki iki isimle röportaj yapamadan mesleği bırakırsam gözüm arkada gidecek. Bir Papa ile bir de Nazmiye Hanım’la röportaj yapmayı çok istiyorum."
Demirel, her zamanki sakin tavrıyla "Bak kızım işin yüzde ellisini hallettin bile" deyince, gazeteci bayan heyecanla, "Sahiden röportaj yapabilir miyim?" diye sormuştu. Baba’nın yanıtı aynı ciddiyetle gelmekte gecikmemişti.
"Sen hiç merak etme. Yarın sana Papa’dan randevu alırım."