Zil takıp oynama zamanı değil

TOPLUM olarak döviz kurlarının artmasını istiyorduk. İstediğimiz az daha oluyordu. Dolar kuru 1.40 YTL’ye doğru ilerledi. Dolar bazında dört günde neredeyse yüzde 8 devalüasyon oldu. Merkez Bankası’nın döviz alım ihalelerinden birinde dolarını Merkez Bankası’na 1.39 YTL’den satmak isteyen bankalar dahi çıktı.

Yalnızca döviz kurları artıp diğer her şeyin aynı kalacağını sananlar elbette yanılıyorlar. Hazine bonolarının ikinci piyasada faizleri arttı. Yani, beğenmediğimiz ve yüksek bulduğumuz faizler daha da yükseldiler.

Hazine’nin yurt dışında ihraç ettiği dış borçlanma senetlerinin fiyatları düştü, faizleri arttı. Dolayısıyla, Amerikan tahvilleri ile bizim tahvillerimiz arasındaki faiz farkı açıldı.

RİSK ARTIŞI

Mali piyasalardaki dalgalanmaların en büyük nedenlerinden biri bizim dışımızda gelişen olaylardır
. Amerika’da uzun vadeli faizler artınca, yabancı yatırımcılar gelişmekte olan piyasalarda elde ettikleri kazançların bir kısmını nakde dönme eğilimi içine girdiler. Nedenlerin bizim dışımızda olması sonuçların bizi etkilemeyeceği anlamına gelmemektedir.

Yabancı yatırımcıların gelişmekte olan ülkelere olan risklerini azaltma kararı alması tüm gelişmekte olan ülkeler yelpazesinde yeknesak bir biçimde uygulamaya konmamaktadır. Yabancı yatırımcılar aynı yoğunlukta Asya/Pasifik bölgesinden çıkmaya çalışmamaktadır. Bölgeler itibariyle, yabancı yatırımcılar açısından en riskli bölgeler Latin Amerika ve Avrupa bölgeleridir. Bu bölgeler içinde de Türkiye ve Brezilya öne çıkmaktadır. Son haftadaki çalkantının büyük bölümü de bu iki ülkede gerçekleşmiştir.

Türkiye’nin öne çıkmasının arkasında bazı kaygılar vardır.

Her şeyden önce, siyasi risklerin arttığı izlenimi yayılmaktadır. Seçim ekonomisi söylevleri yaygınlaşmaktadır.

Avrupa Birliği perspektifi 3 Ekim’den sonra dikkat çekici bir biçimde ivme kaybetmiştir.

Uygulanan ekonomi politikaları konusunda hükümetin kararlılığının azaldığı yönünde şüpheler oluşmaya başlamıştır.

Cari işlemler açığının nerelere gideceği tanrının taktirine bırakılmıştır. Döviz kurların artması yoluyla düzelecek cari işlemler dengesi aynı zamanda ekonomiyi çok zor durumlarda bırakabileceği gerçeği daha anlaşılamamıştır.

Para politikasının enflasyona odaklı olması ve Merkez Bankası Başkanı konusu hafife alınmaktadır. En azından, böyle bir izlenim verilmektedir.

Yapısal reformlar yerine, Meclis gündemi "ekonomik af yasaları" ile meşgul tutulmaktadır. IMF’nin Türkiye ekonomisi üzerindeki etki gücünün zayıfladığı izlenimi güçlenmektedir.

Bugünkü ekonomik dengelere tepkili kesimlere karşı hükümetin direnç göstermesi giderek azalmaya başlamıştır.

RİSK AZALTMASI

Yabancı yatırımcıların gelişmekte olan piyasalara bakışındaki değişmeyle birlikte, bütün bunlar Türkiye riski almış yabancı yatırımcıların geçmişte elde ettikleri getirileri nakde dönüp beklemeyi daha uygun bulmalarına neden olmaktadır. Geçen hafta finans piyasalarında gözlenen gelişmeler daha büyük bir sarsıntının habercisi olarak alınmamalıdır. Ama, "bize bir şey olmaz" anlayışıyla hareket edilirse, yabancı yatırımcıların "bekleme" aşamasından çıkıp "geri dönme" aşamasına geçmesi çok zaman almayacaktır.

Türkiye zaman geçirmeden "riskleri azaltıcı" hareket tarzını benimsemek durumundadır. Döviz kurları tırmanma eğilimi göstermiş olsalar da, eğilimler toplum olarak özlemini çektiğimiz cinsten değildir. Dolayısıyla, zaman, zil takıp oynama zamanı değildir.
Yazarın Tüm Yazıları