Yurtdışının Türkiye’ye yansımaları

YURTDIŞI piyasaların karışmasıyla, dünyanın büyük ekonomilerinde ekonomik büyüme düşme eğilimine girdi. Enflasyonist baskılar arttı. Bu ortamda, Türkiye ekonomisine bir şey olmaz diye düşünmek çok gerçekçi görünmüyor.

Türkiye ekonomisi mal piyasaları yoluyla etkilenebilir. İhracat yaptığımız ülkelerde, gelirlerdeki büyümenin düşmesiyle ihracat pazarı belli ölçülerde daralabilir. Buna karşılık, ihracat yaptığımız ülkelerde enflasyonun artmasıyla, ihraç malları fiyatlarını artırmada biraz rahatlık olabilir.

YAKIN TEHDİT

Türkiye ekonomisinin doğrudan etkilenebileceği bir başka kanal sermaye akımlarıdır
. Bugünkü dengeleri sürdürebilmek için yılda 40-50 milyar dolar taze dış kaynağa ihtiyaç vardır. Türkiye gibi ülkelere akan yabancı mali sermaye hacmindeki daralma ekonomik büyümenin sürdürülebilmesi ve enflasyonu tek haneli rakamlarda tutabilme açısından iyi haber olmayacaktır. Şimdilik böyle bir riskin yüksek olduğunu söylemek zordur.

Uluslararası sermaye hareketlerinde yaşanacak olası sorunların son aşaması şu anda ülkede bulunan yabacı mali sermayenin yoğun bir biçimde ülkeden çıkmaya çalışmasıdır. Böyle bir gelişme Türkiye ekonomisi için "kriz" demektir. Yurtdışındaki karışıklıkların geleceği boyuta göre, bunun da olasılığı sıfır değildir. Belki, bu nedenle "kriz geliyor" edebiyatı yoğunlaşmaktadır. Ama, böyle bir senaryodan şimdilik daha da uzağız.

Bu çerçevede, Türkiye ekonomisini ciddi boyutlarda tehdit edebilecek "yakın tehdit" ticaret yaptığımız ülkelerin gelirlerindeki büyümenin düşmesiyle ihracat artışındaki ivmenin kaybolmasıdır. Bu ülkelerde yaşanacak enflasyonun büyüklüğüne paralel olarak enflasyon ithal etmemiz de söz konusu olabilecektir.

Dış ticaretin serbestleşmesinden sonraki dönemde yapılan analizlerde ihracatımızın yurt dışındaki gelirlerin gelişimiyle fazla alakası olmadığı (ya da ilişkinin oldukça zayıf olduğu) gözlenir. İhracatımızı etkileyen önemli unsurlardan biri ve en önemlisi iç ekonomik dengelerdir. 2001 yılından sonra bu ilişkilerde bir kırılma yaşandı. Mal sattığımız ülkelerin gelirlerindeki gelişmeler ile ihracatımız arasında sıkı bir ilişki gözlenmeye başladı.

FİNANSMAN RAHATLIĞI/images/100/0x0/55eb55f9f018fbb8f8bab074

Grafikte, 2001 yılı sonrasında, ihracatımız içinde yüzde 60’ın üzerinde payı olan OECD ülkelerinin dolar bazındaki gelirlerinin yıllık büyümesiyle ihracatımızdaki yıllık büyüme eğilimi veriliyor. İlişki çarpıcı ve istatistiksel açıdan bir tesadüf olmaktan uzak. OECD ülkelerinin her yüzde 1 büyümesi, diğer etkenlerin sabit kalması şartıyla, ihracatımızın yüzde 3’den biraz daha az artmasına yol açıyor.

Bu ilişkiden yola çıkarak OECD ülkelerinde yaşanabilecek bir ekonomik durgunluğun ihracat artışlarını olumsuz etkileyeceği söylenebilir. Buna karşılık, 2002 yılından bu yana, üretimin ve dolayısıyla milli gelirin giderek daha fazla ithalat bağımlısı olduğu biliniyor.

Makul bir büyüme haddinde, içinde yaşadığımız şartlarda, Türkiye ekonomisinin dış ticaret açığı ve cari işlemler açığı daha hızlı artma eğilimine girecek gibi görünmektedir. Sorun, artma eğilimindeki cari işlemler açığının finansmanının rahat olup olmayacağıdır. Finansman olanakları rahat olmadığında, ekonomik büyümenin daha da düşmesi kaçınılmaz olacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları