Yüksek reel faiz fiyat istikrarını tehdit edebilir
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
GERÇEKTEN enflasyonu kamuoyuna açıklanan hedef düzeyine indirmekte ciddiysek, Türkiye’de reel faizler çok yüksek demektir. Reel faizlerin yüksekliği kendi başına enflasyon için en büyük tehditlerden biridir.
Anketlerden çıkan enflasyon beklentilerine bakarak hesaplanan Hazine borçlanmalarındaki reel faiz kasım ayı içinde ortalama yüzde 12.8 oldu. Bu düzeydeki bir reel faiz reel ekonomik büyümenin çok üzerindedir.
Reel ekonomik büyümenin çok üzerinde bir reel faiz kalıcı bir biçimde devam ettiği taktirde kamu finansmanı ve dolayısıyla para politikası tehdit altında anlamına gelir. Türkiye ekonomisinin orta dönemli görünüşü açısından reel faizlerin yüksekliği belirleyici olabilecektir.
PARA POLİTİKASI SIKI MI?
Yıllar önce, Thomas Sargent ile Neil Wallace bilimsel içeriğinden çok, pedagojik içeriği çok güçlü bir makale yazmışlardı. "Pek Hoş Olmayan Paracı Aritmetik" (Some Unpleasant Monetarist Arithmetic) başlıklı makale
(www.minneapolisfed.org/research/qr/qr531.pdf) çok da geçek dışı olmayan varsayımlarla reel faizlerin ekonomik büyümeden kalıcı bir biçimde yüksek olması durumunda bugün uygulanan sıkı para politikasının yarın para politikasının gevşemesi anlamına geleceğini gösterir. Reel faizlerin yüksekliği nedeniyle artan devlet borçlarının ilerideki bir tarihte parasallaşması kaçınılmazdır.
Reel faizi üç farklı bileşene ayırabiliriz. Reel faiz aslında nominal faizlerden enflasyon beklentisinin çıkarılıp risk priminin eklenmesiyle bulunur. Enflasyon beklentisi değişmediği halde, risk priminin artmasıyla da reel faizler artabilir. Son dönemde, Türkiye böyle bir olguyu yaşamaktadır. Anketlere göre, on iki ay sonrası enflasyon beklentileri geçmişe göre 2-3 puan kadar artmış göründüğü halde, reel faizlerdeki artış 5 puanı geçmiştir.
Genelde, gelişmiş ekonomilerde, reel faizlerin yüksekliği sıkı para politikasıyla özdeş tutulur. Bizim gibi ülkelerde ise, para politikasının duruşu reel faizlerin yüksek olmasını gerektirmese dahi, reel faizlerin risk priminin artması nedeniyle yüksek olması olasıdır. Şu sıralarda böyle bir dönemden geçtiğimizi düşünüyorum. Yani, yüksek reel faizlerin para politikasının sıkılığına bağlanmasının çok gerçekçi olmadığını düşünüyorum.
Böyle düşünmem Sargent ve Wallace’ın öğrettikleri olguyu değiştirmemektedir. Bu makaleden yola çıkarak yüksek reel faizler devam ettikçe bugünkü para politikasının ileride gevşemesinin kaçınılmaz olabileceğini söyleyebiliriz. Çok daha yüksek enflasyon düzeylerinde Türkiye bu olguyu çok yaşadı. Devlet borçlarının parasallaşması olgusunu açık ya da zımni bir biçimde çok gördük.
RİSK PRİMİ YÜKSEK Mİ?
Bugün reel faizlerin istikrarlı bir biçimde reel ekonomik büyümendin çok üzerinde olması nedeniyle ileride para politikasının gevşeme zorunluluğu riskine karşı bugün para politikasını daha da gevşetmek çözüm değildir.
Kalıcı çözüm risk priminin düşürülmesi yoluyla reel faiz düzeyinin reel ekonomik büyüme oranına yaklaştırılmasıdır. Bu açıdan, siyasi ve iktisadi risk yaratan uygulama ve söylevlerden kaçınmak makro ekonomik idarenin giderek daha önemli bir parçası haline gelmektedir.
Türkiye bu konuya çok ciddi eğilmek zorundadır. 2006 yılına göre 2007 yılında ortalama faizlerin daha yüksek olacağı varsayımı altında 2007 bütçesinde artan faiz harcamalarını karşılayacak ek gelirler yaratmanın ne denli zor olduğu bilinmektedir. Reel büyümenin çok üzerinde oluşan reel faizler nedeniyle her yıl bütçenin ek gelir ihtiyacı içinde olmasının ne demek olacağını düşünmeliyiz.