Ocak ayı enflasyonu kaçınılmaz olarak bazı beklentilerin yeniden oluşturulmasına neden olacak.
Örneğin, Merkez Bankası’nın faizleri indirmesini bekleyenler daha önce umduklarından daha fazla beklemek durumunda kalacaklar.
Yıl sonunda enflasyonun yüzde 4-5 civarında gerçekleşeceğini bekleyenler de büyük bir olasılıkla beklentilerini revizyona tabi tutacaklardır. Enflasyonla mücadele açısından konunun en can alıcı tarafı buradadır. Daha yılın başında, zaten çok olumlu olmayan beklentiler önemli bir darbe almıştır. Merkez Bankası’nın işi daha da zorlaşmıştır.
2007 yılının zor bir yıl olacağı zaten dile getiriliyordu. Zorlukların bir bölümü siyasi belirsizliklerin piyasalara olumsuz yansıma olasılığıydı. Diğer taraftan, dışarıdan gelebilecek olası şokların iç dengeleri tehdit etmesi söz konusuydu.
PİYASA DESTEĞİ
Yılın başında piyasalar bu zorluklara hiç aldırmadan beklenenin üzerinde olumlu bir havaya girdiler. Özellikle son haftalarda, hem faizler hem de döviz kurları düşme eğilimine girdi. Kurların daha fazla düşmemesi için Merkez Bankası yeniden piyasaya davet edilmeye başlandı. Aynı zamanda, piyasada düşen faizlere paralel olarak Merkez Bankası’nın da faizleri düşürmesi yönünde baskılar artmaya başladı. Bütün bunlar seçimlerin olacağı bir yılda zaten beklenen baskılara piyasaların da destek vermesi olarak yorumlanabilir. Ama, aynı desteği enflasyon verileri vermedi.
Bir anlamda, Merkez Bankası bir kez daha zor durumda kaldı. Döviz kurlarının daha fazla düşmesini engellemeye yönelik bir para politikası yaklaşımı Merkez Bankası bilançosunu daha da büyütmek anlamına gelir. Yani, enflasyonla mücadele zorlaşır. Merkez Bankası’nın faizleri indirmesi de benzer bir etki yapacaktır. Hatta, faizlerin indirilmesi döviz kurları üzerindeki aşağı yöndeki baskıyı daha da artırabilecektir. Merkez Bankası’nı daha da fazla para basmaya davet edecektir.
Enflasyon geçen yıl nisan ayında bir sürpriz yapmıştı. Ama, ardından gelen piyasa dalgalanmaları nisan enflasyonunu bir anlamda unutturmuş herkesin ilgisi dalgalanmaların enflasyon üzerine etkilerine odaklanmıştı. Bir dış şok olmayacağı varsayımıyla, ocak enflasyonunun iç dinamiklerden kaynaklanan nedenleri ile geçen yılın nisan ayındaki enflasyonun nedenleri arasında bazı paralellikler aramak para politikasının bundan sonraki tepkisini şekillendirmek açısından faydalı olabilecektir. Şubat ve mart ayı enflasyonları bu alanda oldukça önemli bilgiler içerebilecektir.
SEÇENEKLER
Para politikasının olası tepki yelpazesinde bir uçta en tutucu konumu düşünürsek, bu uçta Merkez Bankası’nın döviz kurlarının düşününe kayıtsız kalması ve şubat ya da mart aylarındaki enflasyonu gördükten sonra faizleri artırması söz konusu olabilir. Yelpazenin ortasında, döviz kurlarına çok kayıtsız kalmasa da, Merkez Bankası’nın döviz alımlarının sınırlı olduğu ve faizleri değiştirmeyeceği bir tutum söz konusudur. Diğer uçta ise, Merkez Bankası’nın çok iyimser bir yaklaşımla, döviz kurlarının daha da fazla düşmemesi için yoğun bir biçimde piyasaya girip döviz alması ve mart ayından sonra faizleri indirmeye başlaması vardır.
Seçimler yaklaştıkça, iyimser yaklaşım siyasetçiler tarafından tercih edilecek bir konum olacaktır. Ama, yıl sonu enflasyon hedefi ciddiye alınıyorsa, bugünkü bilgiler ışığında, ilk iki konumun ortasında bir yerde durmak daha gerçekçi görünmektedir.