2006 yılı Türkiye ekonomisi açısından ilginç bir yıldı. Bazı açılardan, bu yıl birbirinden oldukça farklı iki dönem yaşadık.
Birinci dönem, özellikle ilk dört ay, oldukça parlaktı. Avrupa Birliği (AB) ile tam üyeliğe yönelik müzakerelerin başlayacağı beklentisiyle 2005 yılının son çeyreğinde oluşan olumlu beklentiler ekonomik büyümeyi hızlandırdı. Enflasyondaki düşüş beklentilerini güçlendirdi. Bu dönemde Türkiye ciddi miktarlarda yabancı sermaye girişi sağladı.
Yılın ikinci yarısı ise çok farklıydı. Mayıs ve haziran aylarında uluslararası piyasalarda yaşanan çalkantılardan diğer gelişmekte olan ekonomilere göre en fazla Türkiye olumsuz etkilendi. Artan cari işlemler açığının yatırımcıların daha fazla dikkatini çekmesi, giderek daha fazla konuşulan siyasi belirsizlikler ve AB’ye yönelik sönen beklentiler Türkiye ekonomisini daha zayıf hale getirdi. Piyasalarda oynaklıklar arttı.
Yılın ilk yarısında yıllık bazda yüzde 13’lere kadar inen Hazine borçlanma faizleri çalkantıyla beraber yüzde 23’e kadar fırladı. Dolar kuru 1.30’lardayken, çok kısa bir sürede 1.70’lere kadar fırladı. Bir ay içinde finans piyasalarında bir "mini kriz" yaşandı. Bu gelişmeler yılın ikinci yarısını birinciye göre çok farklı yaptı. Yılın iki yarısı arasındaki farklılık Türkiye ekonomisinin yapısal bazı sorunlarının daha net görünmesine de neden oldu. Kurlardan enflasyona geçiş küçümsendiği kadar düşük olmadı. Faizler yüzde 21’lerde takıldı kaldı.
Temel bazı makro ekonomik büyüklüklerin geçen yıldan bu yana gösterdikleri gelişmeler tabloda özetlenmektedir.
Bayramınızı kutlar, iyi yıllar dilerim.
Büyüme ’şaşırtıcı’ yavaşladı, cari açık 34.2 milyar dolara fırladı
YILIN ilk yarısında hızlanarak giden ekonomik büyüme şaşırtıcı bir biçimde yavaşladı. İlk yarıda ortalama yüzde 8.3’e kadar gelen reel ekonomik büyüme yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 3’e düştü. İlk dokuz aylık ortalama büyüme yüzde 6.8 oldu.
Kur ve faizlerin beraber fırladığı bir ortamda özel tüketim harcamalarındaki büyüme bıçak gibi kesilmiş görünüyor. Özel kesim talebinin bu denli çabuk ve keskin tepki vermesinin arkasında döviz kurlarının ani fırlamasının etkisi küçümsenemez.
Ekonomik büyüme yavaşladığı halde, benzer bir yavaşlamayı ithalat talebinde gözlemiyoruz. Son yirmi aydır toplam ithalat yıllık bazda yüzde 18-20 arasında artmaya devam etmektedir. Tüketim ve yatırım malları ithalatındaki büyümede bir yavaşlanma gözlenmektedir. Ama, ara malları ithalatındaki artış hızında önemli bir değişme yoktur.
Türkiye’de üretim giderek daha fazla ithal ara malları bağımlısı olmuştur. Dolayısıyla, ekonomik büyümenin yavaşlaması aynı paralelde ithalat talebindeki artışta bir yavaşlamaya neden olmamaktadır. En azından, son veriler bu yolda bir izlenim vermektedirler. Dış açığın makul düzeylerde tutulması için eskiye göre büyümeden çok daha fazla feragat edilmesi gereği ortaya çıkmaktadır.
2005 yılında 23.2 milyar dolar olan cari işlemler açığı 2006 yılının ekim ayı itibariyle on iki aylık bazda 34.2 milyar dolara fırlamıştır. Büyümenin yıllık bazda yüzde 3 olduğu yılın üçüncü çeyreğindeki cari işlemler açığı 6.2 milyar dolar olmuştur. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 2.7 milyar dolardı.
Para politikasına endeksli enflasyon hedefe uzak düştü
KAMU finansmanındaki disiplinin devam etmesiyle enflasyondaki görünüm giderek daha fazla para politikasının duruşuna endekslenmeye başlamıştır. 2006 yılında bu gerçek daha fazla su üzerine çıkmıştır. Bu anlamda, para politikasının 2006 yılında eskisi kadar başarılı olduğu söylenemez.
2005 yılının son çeyreğinden itibaren döviz alımları yoluyla Merkez Bankası bilançosu hızla büyüme eğilimine girmişti. Para talebinin aynı hızda artmaması sonucunda Merkez Bankası döviz alımları yoluyla yarattığı likiditeyi kısa vadeli borçlanmalar yoluyla sterilize etmek durumunda kaldı.
2005 yılının son çeyreğinde başlayan parasal genişleme bu yılın nisan ayında enflasyonda bir sürpriz yaptı. Nisan ayında yüzde 1’in oldukça altında beklenen aylık enflasyon yüzde 1.34 oldu. Ardından gelen mali piyasalardaki çalkantılarla fırlayan döviz kurlarının mal ve hizmet fiyatlarına yansımasıyla, yıl sonunda yüzde 5 olarak hedeflenen yıllık enflasyon temmuz ayında yüzde 11.7’ye kadar çıktı.
Bu yıl sonu enflasyon yüzde 10 civarında gerçekleşecek. Hedeften oldukça uzağa düşüldü.
10 ayda 37.1 milyar dolar geldi, oynak yabancı sermaye gerekiyor
SON beş yıldır gözlenen makro ekonomik dengelerin en önemli belirleyicilerinden biri hiç kuşkusuz Türkiye’ye giren yabancı sermaye hacmindeki sürekli artışlardır. Bu sayede Türkiye ekonomisi tarihinde daha önce yaşamadığı boyutlarda cari işlemler açığı verebilmiştir.
Ödemeler dengesi istatistiklerine göre, 2005 yılında Türkiye’ye giren yabancı mali sermaye 44.1 milyar dolar olmuştur. Bu yılın ilk on ayında da bu rakam 37.1 milyara ulaşmıştır. Geçen yıl Türkiye’ye giren yabancı sermaye tüm Latin Amerika kıtasındaki ülkelere giden toplam yabancı sermaye tutarı kadardı. Büyük bir olasılıkla bu yıl da benzer bir performans gözlenecektir.
Geçen yıl net bazda doğrudan yabancı sermaye girişi 8.7 milyar dolar civarındaydı. Bu yıl aynı kalemden giren yabancı sermaye ilk on ayda 15.3 milyar dolar oldu. Her ne kadar son yıllarda doğrudan yabancı sermaye girişi artma eğilimindeyse de, artan cari işlemler açığının finansmanı için Türkiye ekonomisi artan miktarda oynak yabancı sermaye girişine (sermaye piyasaları yoluyla) ihtiyacı artarak devam etmektedir.