TOPLUM olarak, hangi konu gündemdeyse, o konunun çok kısa sürede uzmanı kesiliyoruz. Bilgimiz olmasa da, her zaman bir fikrimiz oluyor.
Ekonomik kriz sırasında herkes iktisatçı olmuştu. Krizin nasıl önleneceği konusunda her köşede bir tartışma yaşanıyordu.
Lüksembourg’da AB’nin Türkiye ile müzakerelere başlamasına yönelik alınan kararın oluşturulması aşamasında ve sonrasında televizyon başında hepimiz diplomat kesildik. Pazarlıkların nasıl yapılması konusunda da hemen fikrimiz oluştu.
Şimdi de, olur, olmaz, AB ilişkilerinde gelinen noktayı eleştiriyoruz. Türkiye’nin daha iyi müzakere etmesi gerektiği konusunda ahkam kesiyoruz. Bilgimiz yok, ama görüşümüz var.
İNGİLTERE
Geçen pazar gününden başlayıp salı günü sabaha karşı biten müzakereler sırasında İngiltere’nin diplomaside gösterdiği inceliği gözden kaçırmak olanaksızdı. Avusturya’nın Türkiye ile müzakerelere başlanmasına karşı koyduğu muhalefeti İngilizlerden başkası çözemezdi. İngiltere’nin AB’de dönem başkanı olması en büyük şanslarımızdan biriydi.
Kelimelerle oynayarak, cümleleri yeniden oluşturarak, cümle içindeki noktalama işaretlerini değiştirerek, hatta aynı cümlenin yerini değiştirerek sonunda İngiltere’nin tarafların tümünü ikna edebilmesi herkesin ders alması gereken bir gösteriydi. Kısacası, İngiltere diplomaside uzmanlığını gösterdi.
İki günlük yoğun tartışmalar sonunda çıkan belge doğal olarak muğlak cümleler içeriyor. Muğlaklıklar tesadüf değil. Müzakere lisanında buna ‘yapıcı muğlaklık’ (constructive ambiguity) deniyor. Yani, bir cümle o denli muğlak olacak ki (ne gereğinden fazla ne de gereğinden az), tarafların arzuladığı noktaları içerecek, ama itiraz ettiği noktaları da yokmuş gibi gösterecek. Bu çeşit cümleler aslında anlaşmazlık konularının çözümünü ileriye atmak ve müzakerelerde gelinen tıkanmayı aşabilmek için kullanılır.
İleride bu cümleler tarafların işine de gelebilir, başlarına bela da açabilirler. Geçmişte, çeşitli mutabakatlarda bir virgülün işlevi fazla sorgulanmadan geçildiğinde, aslında o virgülün işlevinin ne olduğunun çok sonradan ortaya çıktığı diplomatlar bilirler. ‘İngilizler bu işin üstadıdır’ dense abartı olmaz. İngilizlerin bu konudaki uzmanlığı İngilizce’nin anadilleri olmasından da kaynaklanmıyor. Tecrübeliler.
AVUSTURYA
İstihbarat mesleğinde ‘inandırıcı inkar’ (credible deniability) denen bir kavram vardır. Bu kavram da, kabullenilemeyecek bir işi o şekilde yapacaksınız ki, ileride konu ortaya çıkıp yaptığınızı inkar ettiğinizde, büyük bir çoğunluk sizin masum olduğunuza inanmaları gerektiğini anlatmaya çalışır. Bu işin uzmanı da Amerikalılardır. Özellikle, Amerika’nın CIA gibi kuruluşları bu kavramı çok kullanırlar. Yanılmıyorsam, kavramın mucidi de Amerikalılardır.
Avusturya, Lüksembourg toplantılarının sonunda yaptığı açıklamada, taraflar arasındaki uzlaşmayı geciktiren ‘ayrıcalıklı ortaklık’ lafının belgelere konulmasında ısrarcı bir tavır almadığını söyledi. Yani, kapalı kapılar ardında oynadığı rolü inkar etti. Rolünü çok kötü oynadı. ‘İnandırıcı inkar’ kavramının ardına sığınmak istedi. Ama, beceremedi.
Bazı roller bazı milletler tarafından çok iyi oynanıyor. Çünkü, o milletler o rollerin uzmanı olmuşlar. Başkalarınca benzer rolleri oynanmasına çalışmak ise gülünç durumlar yaratıyor. Geçen hafta da, Lüksembourg toplantıları sırasında İngiltere’nin oynadığı rolü sevkle seyrederken, Avusturya’nın düştüğü duruma güldük.