SON yılların popüler ekonomik söylevlerinden biri dalgalı kur rejiminin yabancı yatırımcılar açısından cezalandırıcı olduğudur. Bir aşamaya kadar bu yargı doğrudur. Ama, iş uzadığında, sonunda cezalandırılan hep yurt içindeki ekonomik birimler olur.
"Ülkeyi terk etmek isteyen yabancı sermaye fiyatını ödeyerek çıkar" söyleviyle döviz kurlarının artması karşısında Merkez Bankası’nın seyirci kalmasını destekleyenler oldukça fazladır. Bu görüşe Başbakan da katılmış olacak ki, geçenlerde ne hükümetin ne de Merkez Bankası’nın piyasalara müdahale etmek niyetinde olmadığını açıkladı.
Açıklama talihsizlikti. Merkez Bankası’nın eli herkesçe bilinir oldu. Merkez Bankası’nın piyasalarda ne yapacağı Başbakan’ın talimatı ya da onayı doğrultusunda tespit edildiği izlenimi verildi. Merkez Bankası da aynı izlenimi almış olmalı ki, iki satırlık bir açıklama ile "Merkez Bankası’nın ne yapacağına karar vermek Merkez Bankası’nın işidir" gibi bir tepki verildi. Görüntü kurtarılmaya çalışıldı.
DİREKSİYONDA KİM?
Kim ne derse desin, finans piyasalarında Merkez Bankası’nın elinin serbest olmadığı izlenimi giderek güçleniyor. İşin en tehlikeli yönü de burada. Merkez Bankası’nın elinin serbest olmadığı izlenimi yayıldığında, piyasaların Merkez Bankası’nın üzerine oynaması olasılığı artar. Faiz ve döviz kurlarında oynaklığın, hem boyutu hem de sıklığı artar.
Geçmişte yaşadıklarımızdan ders almalıyız. 1994 yılında fazla TL likiditesini çekmek için Merkez Bankası’nın elindeki hazine bonolarını satmasına izin verilmedi. Bir yandan likidite pompalandı, diğer yandan döviz satışları yoluyla kurların istikrarı hedeflendi. Sonunda pes edildi. Enflasyon yüzde 100’lere fırladı. IMF’nin kapısını çaldık.
2001 yılının şubat ayında yabancı yatırımcıları cezalandırmak için Merkez Bankası’nın piyasaya döviz satması engellendi. Dalgalı kura geçildi. Yabancı yatırımcıların o dönemde cezalandırılıp cezalandırılmadığını bilmiyorum, ama yabancı yatırımcılar çekip gittiler. İşin sonunda, cezalandırılan Türkiye ve Türkiye’deki ekonomik birimler oldu.
Merkez Bankası’nın eli serbest olmalı. Stratejisinin ne olduğu piyasalarca bilinmemeli, piyasalarca tahmin edilmeye çalışılmalıdır. Bugünlerde sıkça soruluyor: Merkez Bankası döviz piyasasına müdahale eder mi? Ederse, hangi düzeyde eder? Başbakan etmez diyor. IMF de Merkez Bankası’nın müdahale etmesine sıcak bakmıyor. Merkez Bankası "ne yapacağımı ben bilirim" diyor, ama piyasalar Merkez Bankası’nın Başbakan’ın ve IMF’nin görüşleri doğrultusunda hareket edeceğini düşünüyor.
NEDEN REZERV BİRİKTİRDİK?
Bu şartlarda, oturup seyrediyoruz. Türkiye ekonomisinin gündemi yeniden kur-faiz-borsa üçgenine takılıyor. Dolar kuru 1.35 YTL iken "1.5 YTL olduğunda dövizlerimi satarım" diyenler şimdi beklemede. Kurların daha da artmasını bekliyorlar. Döviz arzı hızla eriyor. Döviz talebi yükseliyor. Ekonomik birimlerin beklentileri çok çabuk alt-üst oldu.
Durumu seyrederken ekonomik dengeler ciddi biçimde değişiyor. Enflasyon artıyor. Faizler yükseliyor. Enflasyon hedefi ıskalanacak gibi görünüyor. Merkez Bankası’nın itibarı bir kez daha yerle bir olma riski yaşıyor.
Bütün bunları uluslararası sermayeyi cezalandırmak için yaptığımızı anlatmaya çalışıyoruz. Bunu anlatırken, 60 milyar dolar döviz rezervini neden biriktirdiğimizi de iyi anlatabilmemiz gerekiyor. O döviz rezervleri uluslararası yatırımcıların getirdiği dövizlerdi. Kimin parasını kimden saklıyoruz? Kaldı ki, böyle ortamlarda Merkez Bankası’nın piyasalara müdahalesi yalnızca döviz satışı ile sınırlı değildir.
"Uluslararası yatırımcıları cezalandıralım derken bir kez daha kendimizi cezalandırdığımızın farkında mıyız", bilemiyorum.