EKONOMİDE, ekonomik birimlerden birinin kazancı bir başka ekonomik birimin harcaması olmaktadır. Örneğin, bir şirkette çalışanın aldığı ücret (gelir) o şirketin maliyetinin (harcama) bir parçasıdır. Aynı şekilde, bir manavdan aldığımız bir kilo domates için ödediğimiz para o manavın cirosunun bir parçasıdır.
İdeal vergilendirme sisteminde devlet ekonomideki tüm birimlerin harcamasını bilse, aynı birimlerin gelirlerini de biliyor demektir. Şirketlerde maliyet unsuru harcamalarının toplam cirodan düşüldükten sonraki bakiye (kar) üzerinden vergi matrahının çıkması dolayısıyla, şirketlerin masrafları yoluyla bazı birimlerin gelirleri öğrenilebilmektedir.
Bütün bunları kanıtlayabilmek için gelir elde eden harcama yapana bir belge verir. Bu belge fatura ya da yaygın deyimiyle fiş olabilir. Fiş ve fatura harcamanın ve cironun kanıtıdır. Bu kanıtlar yoluyla devlet ekonomik birimlerin doğruyu raporlayıp raporlamadığını kontrol edebilmektedir. Raporlanan vergi matrahının doğruyu yansıtıp yansıtmadığı konusunda bir fikir elde edebilmektedir. En azından, ortada bir fatura ya da fiş olduğunda, bilerek yanlış raporlama olasılığı çok azalmaktadır.
GELİR BEYANI
Bu genel çerçeveden yola çıkarak, bir çok ülkede devlet vergi mükelleflerinin tüm gelirlerinin raporlanmasını ister. Vergi yasaları çerçevesinde bazı gelirler vergiden muaf olabilirler. Bazı gelirler farklı vergi oranlarına tabi olabilir. Bazı gelirler üzerinden çıkan vergi yükümlülüğü kaynakta kesildiği için devlete ek bir vergi borcu söz konusu olmayabilir. Durum ne olursa olsun, tüm vergi mükelleflerinin tüm gelirlerini raporlamaları ve raporlanan gelirler üzerinden yasada belirtilen vergi oranları çerçevesinde vergi vermeleri esastır. Vergi toplamakta zorlanan bizim devletimizin yaptığı en önemli uygulama hatalarından biri budur.
Türkiye’de mevduat faizi gelirleri stopaja tabidir. Yani, devletin mevduat faizine kazançlarına koyduğu vergi bankalarca kaynakta kesilir. Dolayısıyla, mevduat faizi kazancı olanlar bu kazançlarını devlete bildirmek zorunda değillerdir. Bu yanlıştır. Buna benzer, telif kazançları da dahil olmak üzere, başka gelir kalemleri de benzer muameleye tabi tutulmaktadır. Halbuki, tüm gelirler vergi beyannamesinin konusu olmalıdır, ama vergi konusu olmayabilirler.
KOLAYLIK
Devletimizin yaptığı bir diğer yanlış harcama ve kazançların ispatı olan fiş ya da fatura biriktirmeyi özendirecek uygulamalardan kaçmaya çalışmasıdır. İdeal sistemde, harcamacı mutlaka yaptığı harcamanın ispatını istemelidir. Gelir elde eden ise elde ettiği geliri ispatlayan vesika vermekten elbette çekinecektir. O halde, gelir ve harcamaların ispatı ancak harcamacıların fiş ve fatura istemesinin özendirilmesiyle olabilecektir.
Emeklilerin artık fiş ve fatura biriktirmek zorunda tutulmamaları bu açıdan talihsiz bir karar olmuştur. Bazı emekliler belki yine fiş ve fatura toplayacaklar ve bunları o vesikaları toplamak suretiyle vergi iadesi alanlara satacaklardır. Ne olursa olsun, fiş ve faturaların vergi iadesi için ispatlayıcı vesika olmaktan çıkması (daha düşük iade oranı ile dahi olsa) zaten çok az olan fiş ve fatura verme disiplinini daha da azaltacaktır. Fiş almamanın cezası uygulamada göstermeliktir. Gelişigüzel uygulamaların bir parçası olmaktadır.
Bu uygulamanın kamuoyunda "kolaylık" olarak nitelendirilmesi çok daha vahimdir. Fiş ve fatura toplamayı bir "zorluk" olarak niteleyen bakış açısıyla Türkiye’nin kayıt dışı ekonomiyi daraltabilmesi mümkün değildir.