SANKİ daha önce hiç bilinmeyen bir gerçek su üstüne çıkmış gibi şaşırıyoruz. Bir şirkette evrak getirip götüren bir çalışanın (ofisboy) banka hesabında 52 trilyon liralık hareket olmuş. Evrak getir-götür işi yapıp büyük bir olasılıkla asgari ücretle çalıştığı kayıtlarda görünen bir kişi nasıl olur da bu boyuttaki para ile oynayabilir? Gazeteler bu keşfi baş sayfalarında haber yapmışlar.
Şirkete de, çalışana da yazık olmuş. Çünkü, bu işi neredeyse herkes yapıyor. Doğal olarak, herkesin yaptığı bir işin suç olup olamayacağı tartışma yaratıyor. Devlet istediğini yakalıyor, istemediğine tek gözüyle bakıyor. Onlar yakalanmışlar. Gazetelerde anlatılan iş şirketlerin kayıt dışında kalmalarının bir yolu.
Yapılan satışlar şirket elemanları üzerinden geçiriliyor. Çekler şirket çalışanın üzerine kesiliyor. Toplanan paralar patronun cebine gidiyor. Patron bir çalışanın üzerine kesilen çekleri bankalara teminat vererek şirkete kredi alıyor. Krediye ihtiyacı yoksa, patron bir çalışanın üzerinden dolaşan paralarla kendine ev ya da arsa alıyor. Sonra, alınan evler ve arsalar bankalara ipotek verilerek kredi alınıyor. Yani, para ekonomide kalıyor, ama devlete gösterilmiyor.
KORKAN KİM?
Genellikle, şirket fakir, ama patron varlıklıdır. Fakir şirketin varlıklı patronu olur mu? İşte böyle oluyor! Zaten, biz bu çeşit firmalara genellikle KOBİ diyoruz.
Bankalar bu şirketlere trilyonlarca kredi veriyor. Çünkü, şirketin bilançosu düzmece olduğu bilindiği halde, patronun mal varlığı açık ya da zımni kredilerin teminatı oluyor. İşler bozulunca, şirketler batıyor, patron ya ortadan kayboluyor ya da mal varlıkları el değiştirmiş oluyor. Bankalar kredileri işte böyle batırıyorlar.
Bu gerçeği herkes biliyor. Ama, bir şey yapılmıyor. Sonuç olarak, kayıt dışılık artarak devam ediyor. Bir zavallı (!) yakalanınca, hepimiz şaşırmış gibi yapıyoruz.
Eskiden ‘enflasyon canavarımız’ vardı. Şimdi, ‘kayıt dışılık canavarımız’ var. Bu canavarlar birbirine çok benziyorlar. İki canavarla da mücadeleden devletimiz hep korktu. Uzun süre enflasyon ile etkin mücadele edilememesinin en büyük nedeni enflasyonla mücadelede gerekli önlemlerin ekonomiyi durma noktasına getirmesinden korkulmasıydı. Enflasyon indi, ama ekonomi durmadı. Demek ki, korku yersizmiş.
Kayıt dışılık ile mücadele etmekten devlet korkuyor. Alınacak önlemlerin ekonomiyi durduracağından korkuluyor. Halbuki, çok büyük bir haksızlık yapılıyor. Kayıt içindekilerin kayıt dışındakilerle rekabet etmesi olanaksız hale getiriliyor. Kayıt dışılığın kendiliğinden yok olacağını ummak istiyoruz. Yanılıyoruz. Aksine, rekabet edemedikçe, kayıt içindekiler de kayıt dışına çıkmanın yollarını aramaya başlıyorlar.
UNSURLAR
Kayıt dışılık devletten korkacağına, devlet kayıt dışılıktan korkuyor. Konunun komik boyutu burada başlıyor. Halbuki, kayıt dışı ekonomik faaliyetin yok olmasının ya da azalmasının en önemli unsurlarından biri kayıt dışılığın devletten korkmasıdır. İkinci unsuru ise kayıt dışı kalmanın ekonomik bir getirisinin olmaması ya da ekonomik ilişki içinde bulunan taraflardan en az biri için maliyetinin olmasıdır.
Türkiye’ye bu iki unsur da yoktur. Dolayısıyla, kayıt dışında kalmak her zaman arzulanan bir durumdur. Kayıt içinde kalma zorunluluğu Türkiye’de genellikle şirketlerin geldiği büyüklükten kaynaklanmaktadır. İç denetim teşkilatını bu yönde kurabilmiş büyük şirketler de kayıt dışında kalabilirler. İmar Bankası bunun örneklerinden biriydi.
Artık kayır dışılığa şaşırmış gibi yapmayalım, şaşırtalım.