Ürettikçe açılıyoruz açıldıkça üretimi riske atıyoruz

TÜRKİYE ekonomisinin son beş yıldır sergilediği ekonomik büyüme performansı "muhteşem" olarak nitelendirilmelidir.

Muhteşem performansın arkasında göreli olarak disiplin içinde yürütülen kamu finansmanı, enflasyona odaklanmış para politikası, bütün bunların sonucunda oluşan "güven" ve uluslararası sermaye hareketlerinin aynı dönemde daha önce görülmemiş boyutlarda artması vardır.

2001 yılından bu yana Türkiye ekonomisi yıllık ortalama yüzde 7.5 büyüdü. Dolar bazında 150 milyar olan milli gelirimiz 400 milyar dolara yaklaştı. Ekonomik büyüme kesintisiz bir biçimde devam ederken aynı dönemde dış ticaret açığı (ödemeler dengesi bazında) yıllık bazda 3.7 milyar dolardan 42 milyar dolara yükseldi. Cari işlemler dengesi de, 3.4 milyar dolar fazladan 34 milyar dolar açığa geldi.

Kısacası, dış ticaret ve cari işlemler açıklarını kolayca finanse edebilmemiz sonucunda, artan üretim için gerekli ithalat gerçekleştirilebildi. Ara malları ithalatı ile ekonomik büyüme arasındaki ilişki son beş yılda ortaya çıkmış bir olgu değildir. Son beş yılda giderek daha fazla dikkat çeken olgu, aynı üretim düzeyi için giderek daha fazla ara malları ithalatı ihtiyacının doğmuş olmasıdır. İhracat için üretim dahil, tüm üretim giderek ithal ara malı bağımlısı olmuştur.

SEÇENEK KALMIYOR/images/100/0x0/55ea12aff018fbb8f869a65b

1987 fiyatları ile ölçülen gayri safi milli hasılanın üç aylık yıllık bazdaki toplamları ile on iki aylık toplam petrol dışı ara malları ithalatı arasındaki ilişki 2001 yılından sonra radikal bir biçimde değişmiştir. Grafikte bu yılın üçüncü çeyreğine kadar bu ilişki verilmektedir. Benzer gelişme aylık bazda yıllık imalat sanayi üretim endeksi ile ara malları ithalatı (petrol ithalatının üç ay geriden verilmesi bir başka sorudur!) arasında da çarpıcı bir biçimde görülmektedir. Grafik 2005 yılının başından bu yılın kasım ayına kadar bu olguyu da açıkça göstermektedir.

Bu gelişmelerin ardında reel olarak değerlenen Türk parası etkisi elbette vardır. Fiyat istikrarının yakalanması sürecinde, eğer alınan önlemler gerçekçi ve inandırıcı ise, yerli paranın reel olarak değerlenmesi kadar doğal bir gelişme yoktur. O halde, gelişmeleri bir başka açıdan değerlendirmek gerekmektedir.

Değerlenmesi zaten beklenen yerli para karşısında, ekonomik büyüme, dış açıkları daha makul düzeylerde tutabilecek sınırların çok ötesinde gerçekleşmiştir. Ekonomik büyümenin kesintisiz bir biçimde, "muhteşem" denebilecek boyutlarda gerçekleşmiş olması uluslararası finansman olanaklarının geçmişteki kadar açık olmaması durumunda, ekonomik büyümeden fedakarlığın boyutlarının artması riskini de beraberinde getirmiştir.

Risk gerçekleşirse, fedakarlığın boyutlarının artması olgusu her ay biraz daha artmaktadır. Dolayısıyla, bundan böyle uygulanabilecek strateji, eldeki olanaklar ölçüsünde, uluslararası finansman riskinin gerçekleşme olasılığını asgaride tutacak ortamları sağlamak gibi görünmektedir. Bunu başaramadığımızda, rahatımız kaçacaktır.
Yazarın Tüm Yazıları