TÜRKİYE’de teşvik mekanizmasının hiçbir şeyi teşvik etmediği uzun süredir söylenir. Gerçekten de, her şey teşvik edilerek hiçbir şey teşvik edilmemektedir. Kamu kaynakları teşvik sistemiyle büyük ölçüde israf edilmektedir.
Bir yandan kamu kaynakları israf edilirken, diğer yandan harcamaların daha büyük bir bölümünün vergi gelirleri yoluyla finanse edilebilmesi için katma değer vergisi (kdv) gibi dolaylı vergilere ağırlık verildi. Gelirlerden vergi alamayan devlet dolaylı vergilere abandı. Şimdi de, yeni gelir ihtiyacı olduğunda kdv gibi vergiler seçici olarak artırılarak ek kaynak yaratılmaya çalışılıyor.
Bunun son örneği de finansal kiralama yoluyla yapılan yatırımlarda uygulamaya girdi.
TALİHSİZLİK
Yatırımları teşvik için karmaşık bir çok sistemler kuran devlet bu kez finansal kiralama yoluyla yağılan yatırımlar üzerinden alınan kdv’nin oranını yüzde 1’den yüzde 18’e yükseltti.
Yalnız alınan malın değeri üzerinden yüzde 18 kdv ödenmeyecek, aynı zamanda yatırımcının ödeyeceği faizler de yüzde 1 yerine yüzde 18 kdv’ye tabi olacak.
Son altı yıldır alıştığımız ekonomik büyüme oranının düşmesiyle büyümenin yeniden nasıl canlandırılabileceği konusunda kafa yormak yerine, bu uygulamayla ekonomik büyüme yanlış bir dönemde aslında baltalanıyor.
Ne olursa olsun, nasıl olursa olsun, vergi geliri peşinde koşan devlet herhalde finansal kiralama şirketlerinin iş hacminin artmasına bakarak yeni bir vergi matrahı bulduğunu düşündü.
Halbuki, finansal kiralama şirketlerinin iş hacmindeki artış yalnızca kdv’nin yüzde 1 olmasından değil, son yıllarda yatırımların çok hızlı bir biçimde artmasından kaynaklanıyordu.
Grafikte 2000 yılının son çeyreğinden 2007 yılının üçüncü çeyreğine kadar yıllık bazda özel sektör yatırımlarının yüzde değişmeleri veriliyor.
2002 yılının sonundan itibaren özel sektör yatırımları hızla artmaya başlıyor. 2004 yılının ortalarında artış yıllık yüzde 50’ye kadar varıyor. 2006 yılının ikinci yarısından sonra özel sektör yatırımlarındaki artış belirgin bir yavaşlamaya giriyor.
2007 yılının üçüncü çeyreği itibariyle yüzde 4.8’e kadar geriliyor. Benzer bir eğilimi yatırım malları ithalatında da gözlemek mümkün.
Durum böyleyken, yatırım iştahını körelten bir uygulamanın başlamış olması ekonomik büyüme açısından bir talihsizlik olarak nitelendirilebilir.
AMAÇ NE?
Amaç iç talebin olası artış hızını yavaşlatıp enflasyonla mücadeleyi kolaylaştırmaksa, söyleyecek fazla bir şey olmayabilir. Ama, amaç gerçekten buysa, yalnızca yatırım değil, tüketim artışını da frenleyecek önlemler uygulamaya konmalıdır.
Yatırım amaçlı finansal kiralamalarda kdv oranının artırılmasını iç talep kontrolünün bir parçası olarak görmek konuyu fazla abartmak olur. Bu alandaki kdv artışını, sonuçları fazla düşünülmeden uygulamaya geçirilen gelir artırmaya yönelik bir girişim olarak değerlendirmek daha doğru olur.
Statların koltuklarının finansal kiralama yoluyla alınması şaşılacak bir şey de değildir. Yatırım yalnızca inşaat ve makine de değildir.
Keşke, Maliye Bakanlığı böyle bir uygulamaya başlamadan önce uygulamanın makro ekonomik ve sektör bazında sonuçlarını irdeleyebilecek kamu kurumlarına danışsaydı! Vergi sistemini yaz-boz oyunu yapma riskinden kaçınsalardı.