Ümüğümüzü sıktırmayalım ümüğümüz sıkılınca gideriz

SİYASET çok farklı bir oyun. Kendine göre, gelenekleri, kuralları ve yaklaşımları var. Ama, bu oyun gerçeklerden çok uzaklaştığında, siyaset yapıcı değil, yıkıcı da olabiliyor.

Geçenlerde, Başbakan, "IMF’ye ümüğümüzü sıktırmayız, yararımıza olursa, IMF ile anlaşma yaparız" gibi bir şey söyledi. Hitap ettiği kalabalık, bu yaklaşımı mutlaka çok sevmiştir. Ama, gerçekler çok farklı.

ÜMÜĞÜN SIKILMASI DA İYİDİR

IMF, Türkiye’nin de para verip ortak olduğu uluslararası mali bir kuruluş. Amacı, ortakları olan ülkelerden topladığı paraları ve gerektiğinde borçlanma yoluyla elde ettiği kaynakları yine ortaklarına borç vermektir. Borç verirken de, ortaklarının borçlanmasına neden olan dengelerin değişmesine yönelik olarak ekonomi politikalarının uygulanmasını şart koşar. Bu politikaların uygulamada olduğunu gözetler.

Genellikle bir ülkenin IMF’ye ihtiyacı olması geçmişte "har vurup harman savurması" nedeniyle olur. IMF’den mali destek alan ülke doğal olarak kemer sıkmak durumunda kalır. Siyasetçiler bunu "ümüğün sıkılması" olarak nitelerler.

Aslında olayların gelişimi kamuoyundaki genel izlenimin tam tersinedir. Ülkeler IMF’ye zaruretten giderler. Hiçbir ülke mecbur olmadıkça IMF’ye gitmez. Başka kurtuluş yolu kalmadığında IMF’ye gider.

İktisadi yaklaşımla, IMF’ye gitmemenin ekonomik maliyeti, IMF’ye gitmenin siyasi maliyetini aştığında, ülkeler IMF’ye gitmek zorunda kalırlar. Bunun anlamı, IMF’ye giden ülkenin zaten ümüğü sıkılmış demektir. IMF’ye gidildikten sonra uygulamaya geçen politikalar aslında, ümüğün sıkılması değil, ümüğün sıkılmasından kurtulmayı hedefler. Siyasi otoritelerin bu süreci seçmenlerine anlatması ise bambaşka bir komedidir.

Ama, aynı siyasi otorite, Türkiye’nin son yedi yıldır yaptıklarını, uyguladığı politikaların bugün Türkiye ekonomisini çok daha dayanıklı hale getirdiğini iddia ediyor. Yani, son yedi yıldır ümüğümüzün sıkılması aslında işe yaramış.

ZATEN GİDECEĞİZ

IMF’den mali destek talep edip etmemek elbette siyasi bir karardır. Kararın siyasi olması toplum kesimlerinin siyasi otoriteye öneri veremeyeceği anlamına gelmez. Tam aksine, tüm toplum kesimlerinin siyasi otoriteye öneri götürmesi, hatta siyasi otoritenin kararlarını etkilemeye çalışması en temel demokratik davranışlardandır. İş aleminin IMF ile bir program üzerinde anlaşılması gereğini dile getirmesi de bu çerçeve içinde değerlendirilmelidir.

"İş aleminin dedikleriyle mi hareket edeceğiz, yoksa memleketin menfaatlerini mi ön planda tutacağız?" türünden yaklaşımlar sanki ikisinin farklı şeyler olduğu izlenimini veriyor. Bu çeşit yaklaşımlar kalabalıkları coşturabilir, ama memleketin menfaatine olmayacağı çok açıktır. Kimdir bu iş alemi?

İş alemi dediğimizde, istihdam sağlayan işletmeleri, ihracat yapan şirketleri, vergi veren iş adamlarını, toplumun refahını sağlayan tüm oluşumları anlamalıyız. Bu kesim şimdi 200 milyar dolara varan dış borçlarını bu uluslararası ortamda nasıl çevireceklerinin, başlamış yatırımlarına nasıl dış kaynak bulacaklarının kaygısı içindeler.

Bu açıdan bakıldığında, toplumun bu kesimi IMF ile anlaşmanın yararlarından söz ediyorsa, siyasi açıdan kabul edilir ya da edilmez, bu sözlere daha ciddiyetle yaklaşılmalıdır.

Ümüğümüz sıkıldığında, zaten IMF’ye gitmeye mecbur kalacağız. Ekonomik gerçekler her zaman siyasi manevraların önünde giderler.
Yazarın Tüm Yazıları