EKONOMİK istikrara ulaşma sürecinde en önemli parametrelerden biri ekonomideki çeşitli düzeylerde ücret ayarlamaları olmaktadır.
Yüksek enflasyona alışmış bir ülkede ücret ayarlamaları geçmiş enflasyona endekslenme eğiliminde olur. Halbuki, enflasyonu düşürmeye kararlı bir idare döneminde, enflasyonun düşmekte olduğu bir süreçte, geçmiş enflasyona endeksli ücret ayarlamaları reel ücretlerin kabul edilebilir düzeylerin çok üzerinde artması anlamına gelir.
Bu yaklaşım, ne ekonomik büyüme ne de enflasyonu düşürme çabalarına yardımcı olur. Aksine, bu çabaları baltalar.
PERSPEKTİF KAYMASI
2001 Krizi’nden sonra sağlanan başarının önemli unsurlarından biri sosyal barışı bozmadan reel ücretlerin ciddi bir biçimde düşürülmesi ve o noktadan sonra da reel ücret artışlarının üretimde sağlanan verimlilik artışlarının çok altında kalabilmiş olmasıydı. Yani, makro ekonomik başarının arkasında ücretli kesimin reel durumunun geçmişe göre ciddi boyutlarda bozulması vardı. Bunun karşılığı göreli olarak hızlı bir biçimde düşen enflasyon ve yüksek büyüme oldu.
Rakamlarla ifade edecek olursak, özel sektör imalat sanayinde kısmi işgücü verimliliği 1997 yılında 100 iken 2006 yılı sonunda 165 oldu. 2001 yılı sonuna göre işgücü verimliliği yılda ortalama yüzde 7 civarında arttı. Özel sektör imalat sanayinde saat başına reel ücret 1997 yılında 100 iken, 2006 yılında ortalama 93.3 oldu. 2002 yılından 2006 yılına kadar saat başına reel ücretlerdeki artış yılda ortalama yüzde 2.8’u biraz geçti.
Enflasyonun düşme eğiliminde olması, geçmiş enflasyona göre değil, ileriye dönük hedef enflasyona göre ücret ayarlamaları yapılmasını bir ölçüde kolaylaştırdı. Türkiye makro ekonomik açıdan bu fırsatı iyi kullandı. Şimdi, bu konudaki itibar hızla eriyor.
Son iki yıldır, gerçekleşen enflasyon hedeflenenin iki katı oluyor. Bu aşamada, ücret ayarlamaları için hedef enflasyonu gösterge olarak almak giderek zorlaşıyor. Bir anlamda, enflasyon düşerken işler ne denli kolaysa, düşmediği, hatta yükseldiği dönemlerde de işler o denli zorlaşıyor. Halbuki, makro ekonomik açıdan, enflasyon hedefinin ücret ayarlamalarındaki önemi şimdi çok daha önemli hale geldi.
YAŞAM ZORLAŞABİLİR
Geçekleşen enflasyonun yüzde 9 civarında, bütçe harcamalarının yüzde 10 civarında arttığı bir yılda, ücret ayarlamalarını hedeflenen enflasyon olan yüzde 4 civarında tutmanın zorluğu ortada. Popüler deyimiyle, böyle bir yaklaşım kemer sıkmanın ücretlilerden istendiği anlamına geliyor. Yukarıdaki rakamlar ücretlilerin son beş yıldır ne denli kemer sıktığını zaten gösteriyor. Şimdi, enflasyonu hedef doğrultusunda indirememenin zorlukları karşımıza çıkıyor. Daha da kötüsü, enflasyonu indirmeyi gerçekten arzu etsek de, enflasyonu hedeflenen doğrultuda indirmenin önüne barikatlar konmuş oluyor. Ekonomide görünmeyen katılıklar yaratılıyor.
Geçen yılın son günlerinde asgari ücretlerde yapılan ayarlamalar açıklandı. İlk yarı için yüzde 4, ikinci yarı için yüzde 5 ücret artışları yapılacağı kararlaştırıldı. Yani, asgari ücret hedeflenen enflasyonun yüzde 4 olduğu bir dönemde yüzde 9 civarında artırılmış oldu. Bu da zaten, geçen yılki enflasyon civarında bir rakamdır. Yani, asgari ücret artışı bir anlamda geçmiş enflasyona endekslenmiş oldu.
Ekonomide itibar kaybının sonuçları farklı boyutlarda ve farklı kanallarda karşımıza çıkar. İtibar kaybının en önemli sonuçlarından biri fiyat istikrarının giderek ulaşılması zor bir hedef haline gelmesidir. Bu alanda ölçü kaçtığı takdirde, olumlu beklentilerle gerçekleşen Türk Lirası’nın reel değer kazanması sürecinde üretim giderek daha zorlaşabilir.