TÜRKİYE ekonomisinde ithalatın da ihracatın da genel yapısında dikkat çekici gelişmeler yaşanmaktadır.
Toplam ithalatın daha büyük bir bölümü ara mallar ithalatına kayarken, toplam ihracat içinde yatırım ve ara mallar ihracatı giderek artmaktadır.
1990’lı yılların ortasında sermaye malları ihracatı toplam ihracatın yüzde 5’i civarındaydı. Aynı dönemde, ara malları ihracatının toplam ihracat içindeki payı yüzde 40 civarındaydı. Türkiye ihracatının yarısından fazlası tüketim malları ihracatıydı.
2005 ve 2006 yıllarına geldiğimizde, toplam ihracat içinde yatırım malları ihracatının yüzde 10’u aştığını, ara malları ihracatının ise yüzde 43 civarında olduğunu görüyoruz. Yatırım ve ara malları ihracatının toplamdan aldığı paydaki artışın neredeyse tümü tüketim malları ihracatının payının düşmesiyle sağlanmış görünmektedir. Göreli olarak tüketim malı ihracatçısı olmaktan çıkıyoruz.
İHRACAT-İTHALAT
İhracatın yapısındaki bu değişme bir ölçüde "ihracat için ithalat" gereksinimini de beraberinde getirmektedir. Dolayısıyla, ithalattaki değişmeler, her ne kadar ekonomik büyüme ile yakından ilgiliyse de, ihracattaki gelişmelere de bağlı olmaya başlamıştır. Artık, ihraç ürünleri, daha fazla yerli girdiler kullanan sektörlerden yapısal ve konjonktüre bağlı olarak (dünkü yazıda söz edildiği gibi) daha fazla ithal girdiler kullanan sektörlere ya da teknolojilere kaymaktadır.
Grafikte, 1998 yılından bu yana, on iki aylık tarım malları dışındaki toplam ihracatın dolar değeri ile aynı bazda ham petrol dışındaki toplam ara malları ithalatı verilmektedir. 2002 yılının ortalarından sonra bu iki seri şaşırtıcı bir biçimde paralel gitmektedir.
İhracatımızın yüzde 90’ının tarım ürünleri olduğu dönemleri çoktan geride bıraktık. 1990’larda dahi tarım ürünleri ihracatının payı toplam ihracat içinde yüzde 10’lara düşmüşken, bu oran bugünlerde yüzde 5’in altındadır.
Türkiye’nin ithalatı giderek ara mallara kaymaktadır. 1990’lı yılların ortalarında yatırım malları ithalatı kabaca toplam ithalatın dörtte biriyken, 2005 yılına doğru, yatırımların en hızlı arttığı dönemlerde dahi, bu oran yüzde 15-17 düzeylerine gerilemiştir. Buna karşılık, ara malları ithalatının toplam ithalat içindeki payı aynı dönemde yüzde 65’lerden yüzde 71-73 düzeylerine gelmiştir.
Genel izlenimin tersine, Türkiye yoğun bir biçimde tüketim malları ithalatı yapan bir ülke konumunda değildir. Tüketim malları ithalatının en fazla yoğun olduğu yıllarda dahi, tüketim malları ithalatı toplam ithalatın yüzde 13’ü civarında gerçekleşmiştir. Genelde bu oran yüzde 10-12 arasında salınmaktadır.
DIŞ DENGE
Bu yapı içinde, makul bir ekonomik büyüme altında dış ticaret dengesinde sürdürülebilir bir dış açığın oluşumu oldukça zor görünmektedir. Orta dönemde, Türkiye ekonomisinde üretim ara mal ithalatı bağımlılığından kurtulduğunda, "sürdürülebilir ekonomik büyüme" de daha gerçekçi bir proje olacak gibi görünmektedir.
Konu bu çerçeve içinde irdelendiğinde, ihracatın teşviki de sorgulanmaya başlanmalıdır. İhracatın teşviki giderek ithalatın teşviki anlamına da gelmektedir. Dolayısıyla, "sürdürülebilir dış denge" amacına yönelik olarak ihracatın teşvikine daha mikro bazda bakmak zorunluluğu doğmaktadır.