Bankalarımız son yıllarda karlarını açıkladıkça, bankacılık sektörünün ekonominin en karlı sektörlerinden biri olduğu sanılıyor. Gerçek ise, çok farklı.
Kárlılık denen kavram sermayedarların riske attığı öz kaynaklar üzerinden hesaplanır. Yani, önemli olan kuruluşun mutlak anlamda ne kadar kár ettiği değil, öz kaynaklara oranla yüzde kaç kár ettiğidir. Bu açıdan bakıldığında, bankacılık sektörünün çok kárlı olduğu iddia edilemez.
KARŞILAŞTIRMA
Bankacılık sektörü öz kaynaklar bakımından ekonominin en zengin sektörüdür Öyle de olmalıdır. Çünkü, bankacılık sermaye ile yapılan bir iş koludur. Ama, bankalarımızın mutlak anlamda büyük gibi görünen kárlar açıklaması öz kaynaklara göre fahiş kárlar ettikleri anlamına gelmemektedir.
Gelişmiş ülkelerde bankacılık sektörü son yıllarda tarihlerinin en büyük kárlarını elde etmektedirler. O kadar ki, Amerika ve Avrupa’daki bankalar elde ettikleri kárları yeniden yatırıma dönüştürecek alanlar bulmakta zorlanmaktadırlar. Yabancı bankaların bizim gibi ülkelerdeki bankacılık sektörü işle ilgilenmelerinin nedenlerinden biri de bu olgudur.
Türkiye’de bankalarımız kár etmektedir. Ama, bankalarımızın kárlılıkları Avrupa ve Amerika’ya göre yüksek değildir. Tablodan da görüldüğü gibi, 2002 yılından 2005 yılına kadar bankalarımızın öz kaynak kárlılığı azami yüzde 15.8 (2003), asgari yüzde 10.6 (2005) olmuştur. Aynı yıllarda uzun vadeli faiz oranları yüzde 30 (2003) ve yüzde 15 olmuştur. Bir başka ifadeyle, Türkiye’de bankaların öz kaynak kárlılığı uzun vadeli faiz oranlarının altındadır.
Buna karşılık, Amerika’da bankaların öz kaynak kárlılığı aynı dönemde azami yüzde 15.3 (2003) ile asgari yüzde 13.3 (2005) arasında değişmiştir. Ama, Amerika’da uzun vadeli faiz oranları aynı dönemlerde yüzde 4 ile yüzde 4.3 arasında değişmiştir.
Avrupa Birliği’ndeki bankalarda da durum farklı değildir. AB bankalarında öz kaynak kárlılığı azami yüzde 14.2 (2004) ile asgari yüzde 9 (2002) arasında değişmiştir. Aynı dönemlerde AB’deki uzun vadeli faiz oranları yüzde 4.9 ile yüzde 4.3 arasında değişmiştir.
Kısacası, Amerika ve Avrupa’da bankalar uzun vadeli faiz oranlarının üç katı kadar öz kaynak kárlılığına ulaşırlarken, Türkiye’deki bankalar uzun vadeli faiz oranları kadar dahi öz kaynak kárlılığına ulaşamamaktadırlar.
YABANCI İLGİSİ
Öz kaynak karlılığı düşük olduğu halde yabancıların Türk bankacılık sisteminde sermaye sahibi olmak istemelerindeki ana neden bugüne kadar gösterilen kárlılık değil, gelecekteki potansiyel kárlılıktır. Türkiye ekonomisi son yıllarda bankacılık hizmetlerini daha yaygın kullanmaya başlamıştır. Bu alanda gidilecek çok yol vardır.
Türkiye’de bankacılık sektörü ekonomik büyüklüğe göre çok küçüktür. Bankacılığın büyüme potansiyeli çok yüksektir. Dolayısıyla, makro ekonomik istikrar tehlikeye girmediği taktirde, Türkiye’de bankaların kárlılıkları önümüzdeki dönemde çok daha büyük olabilecektir. Bu potansiyel ne zaman gerçeğe döner bilemeyiz, ama yabancıları bankacılık sektörüne çeken en önemli unsur budur.