ÖNÜMÜZDEKİ yıllarda tüm dünyayı ilgilendiren en önemli iki iktisadi sorun küreselleşmenin giderek daha fazla ortaya çıkardığı makro ekonomik risklerin idaresi ile çok fakir ülkelerin kalkınmasının ateşlenmesidir.
Önce çok fakir ülkelerin kalkınmasının ateşlenmesi sorunuyla başlayacağım. Bu sorun yalnızca iktisadi değil, ileride siyasi sorunları da beraberinde getirebilecek bir yara haline gelmektedir. Diğer konulardan zaman kaldıkça aralıkla da olsa bu konulara geri döneceğim.
AFRİKA YALNIZLAŞIYOR
Yapılan tüm çalışmalar, dünya ekonomilerinde her şeyin aynı kalacağı varsayımıyla, çok fakir ülkelerin önümüzdeki yirmi beş yılda göreli olarak daha da fakirleşeceğini göstermektedir. Bu ülkelerde dünya nüfusunun yaklaşık beşte biri, 1.5 milyara yakın insan yaşamaktadır.
Dünyanın beşte biri henüz ekonomik kalkınma merdiveninin birinci basamağına dahi ayak basamamışlardır. Bu nüfusun tümü belli ülkelerde değil, son yıllarda ekonomik performanslarını beğeni ile izlediğimiz Çin ve Hindistan gibi ülkelerde de yaşamaktadır.
Dünya Bankası tarafından hazırlanan Küresel Ekonomik Görünüm (Global Economic Prospects: Managing the Next Wave of Globalization) raporuna göre, son otuz beş yılda dünya ülkelerinin ihracatı ikiye katlanıp toplam milli gelirin dörtte birine ulaştı. Önümüzdeki yirmi beş yılda, dünya üretiminin ikiye katlanacağı hesaplanıyor. Gelişmekte olan ülkelerin milli gelirleri ise üçe katlanacak. Dış ticaretin yaygınlaşması hiç şüphesiz tüm dünyanın gelirlerini artırıyor. Ama, bu gelişmeler fakirlerin durumunun iyileceği anlamına gelmiyor.
Rapora göre, Doğu ve Güney Asya ülkeleri ile Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde kişi başına gelir satın alma paritesiyle bugünkü gelişmiş ülkeler düzeyine yaklaşacak. Çin’de dahi kişi başına gelir dünya ortalamasının yüzde 19’undan yüzde 42’sine gelecek. Ama, Orta Afrika (Sub-Saharan) ülkeleri gerilemeye devam edecek.
Kişi başına günde bir dolardan az geliri olanların (Dünya Bankası’nın "fakirin de fakiri" ölçütü) sayısı 1.1 milyardan 550 bin kişiye düşecek. Günde iki dolardan az geliri olanların sayısı da 2.7 milyardan 1.9 milyar kişiye düşecek. Bu düşüşler Asya ekonomilerinde yaşanacak. Orta Afrika göreli olarak artan oranda dünyanın "fakirin de fakiri" olmaya devam edecek. Afrika ülkeleri fakirlikte giderek yalnızlaşacak.
Bugün dünya nüfusunun en fakir yüzde 10’nun yüzde 60’ı Asya’da yaşarken, yüzde 30’ü Afrika’da yaşamaktadır. Yirmi beş yıl sonra, dünya nüfusunun en fakir yüzde 10’unun yüzde 30’u Asya’dayken, yüzde 55’inin Afrika’da olacağı tahmin edilmektedir.
BÜYÜME ÇÖZÜM MÜ?
Bütün bu hesaplar dünya üretiminin önümüzdeki yirmi beş yılda ortalama yıllık yüzde 3.1 büyüyeceği varsayımıyla yapılmıştır. Ortalama büyümenin daha düşük olması durumunda durum çok daha vahim olacaktır. Küreselleşmenin olumsuz taraflarına kapılarak dünyada korumacılığın artması "fakirleri kurtaralım derken, fakirleri öldürmek" olacaktır.
Ortalama büyümenin yıllık yüzde 4 civarına gelmesi durumunda ise dünya yılda 10 trilyon dolar daha fazla gelir elde edecektir. Yirmi beş yıl sonraki dünya milli geliri yüzde 44 daha fazla olacaktır. Dağılım biraz daha iyileşecektir.
Dünya ekonomilerinin daha hızlı büyümesi dünyada "fakirin de fakiri" insanların sayısının daha hızlı azalmasına hiç şüphesiz önemli katkılar sağlayacaktır. Ama, çözümün tümü dünya ekonomisinin daha hızlı büyümesi değildir. Pazar günü devam edeceğim.