ORTAKLIK toz duman içinde. Böyle durumlarda neyin neden olduğunu anlamak da zorlaşıyor. Zorlaştıkça, her türlü açıklama akla yatkınmış gibi görünüyor.
Finans piyasalarında yaşanan çalkantının en önemli boyutlarından biri Türk parası üzerinde oynanan spekülatif faaliyetlerdir. "Kurları yukarı çıkar, sat." oyunu para kazandırmaktadır. Aynı şekilde, "kurları indir, al" oyunu da prim yapmaktadır.
Durumu hep beraber seyrediyoruz. Seyretmekle kalmayıp neden Türk parasının bir aşağı bir yukarı gitmesine güzel nedenler de buluyoruz. Örneğin, üç yıldır Türkiye ekonomisindeki cari işlemler açığı hiç kimseyi rahatsız etmemişken, Güney Afrika’da cari işlemler açığının artmış olması Türkiye’deki piyasaları alt-üst edebilmektedir!
Bu şekilde bahaneler bulunup finans piyasalarında yaşanan sorunun "dış kaynaklı olduğu" yönündeki açıklamalar çok akla yatkın görünüyor. Biz de buna inanıyoruz. Sonuçta, küresel sorun diye "yapılabilecek bir şey yok" görüşü yaygınlaşıyor. Galiba, kendimizi aldatıyoruz. Bu gerçeği haziran enflasyonun açıklanmasından sonraki gelişmelerle daha iyi görebileceğiz. Ama, bugünleri hafife aldığımızdan ileride toparlanma yine zor olacak.
ENFLASYON HEDEFLEMESİ
Finans piyasaları döviz kurlarını yükselterek Merkez Bankası’nın hangi düzeyde piyasaya müdahale edeceğini anlamaya çalışıyor. Önce piyasalarca bu düzey dolar kurunda 1.60 sanıldı, cuma günü "acaba 1.70 mi?" sorusunu sordurdu. Merkez Bankası, en azından görüntü itibariyle, pek oralı olmadı. Piyasalar kuru bir üst düzeye taşıyarak yeni bir arayışa giriyorlar. Bu şekilde, ilginç bir oyun izleme olanağına kavuşuyoruz. Bir süre sonra piyasalarda oralı olmamaya başlayabilecektir.
Bütün bu görüntünün verdiği izlenim Merkez Bankası’nın kısa dönemde enflasyon hedeflemesini boşladığıdır. Sanki, "kurlar nerede istikrara kavuşacaksa, oraya kadar gitsin" denilmektedir. Kurlara müdahale edildiğinde müdahale edilip edilmediği dahi anlaşılamamaktadır. Bu bir yaklaşımdır. Ama, bu yaklaşım, enflasyon hedeflemesi olan bir merkez bankası için intihar etmek anlamına gelir.
Enflasyon artacaktır. Arttıktan sonra da hedefe varmak için yeniden çalışmaya başlanacak gibi görünmektedir. Çok geç kalınmış olacaktır. Bütün bu komedide "Merkez Bankası’nın itibarı" kavramı dışlanmaktadır, ya da pek önemli görülmemektedir.
Para politikası bir kez daha başarısız görülecektir. Bir kez daha, son dört yılda ekonomide izlenen olumlu gelişmelerin tek nedeni Türk Lirası’nın geçmişte değer kazanması olarak görülecektir. Merkez Bankası kamuoyunu bu yanlışa ikna etmeye çalışıyormuş gibi bir izlenim vermektedir. Yazık olmaktadır. İlerideki yıllarda gündeme gelecek istikrar önlemleri de bugünden sakatlanmaktadır.
Yaz tatili nedeniyle yazılarıma iki hafta kadar ara veriyorum.
Akla gelen sorular
ÖNÜMÜZDEKİ dönemde, enflasyon, kötümser beklentilerin dahi iyimser kalabileceği boyutta artabilecektir. İster istemez insanın aklını tırmalıyor:
Dolar kuru 1.40’dan 1.35’e inince kurların oynak olduğunu düşünerek müdahale eden Merkez Bankası için nasıl oluyor da altı haftada dolar kuru 1.30’dan 1.70’e çıkınca kurlardaki dalgalanma dolayısıyla müdahale gerekli görülmüyor?
60 milyon dolar döviz rezerviyle yüzde 20 enflasyon içinde debelenmeyi mi yoksa 50 milyar dolar döviz rezerviyle tek haneli enflasyonla istikrar içinde yaşamayı mı tercih etmeliyiz? Biz bu döviz rezervlerini neden biriktirdik?
Bir ülke döviz rezervlerine ne zaman ihtiyacı olur?
İhtiyaç olduğunda döviz rezervleri kullanılmayacaksa, döviz rezervi biriktirmenin parasal genişleme yoluyla neden olduğu ekonomik maliyeti nasıl haklı kılabiliriz?
Geçmiş dönemde döviz kurları daha fazla düşmesin diye döviz rezervleri biriktirdiysek, aynı duyarlılığı döviz kurlarının yükselmesi durumunda neden gösteremiyoruz? Yoksa, 2001 yılı şubat ayında olduğu gibi, IMF yine elimizi mi tutuyor?
Merkez Bankası’nın döviz kurlarındaki çıkışa "dur" diyeceği bir döviz kuru düzeyi mevcut mudur? Mevcutsa, bu düzey biraz yüksek tutulmamış mıdır? Mevcut değilse, Merkez Bankası para politikası uyguladığını mı sanmaktadır?
Kısa vadede enflasyon hedefini tutturamayan bir merkez bankasının orta vadeli hedeflerine itibar etmek mümkün müdür?
Yabancıya kıyak yerliye dayak
YATIRIM araçları arasında vergi mevzuatından doğan bir kayırma yaratmamak için devlet bonolarından elde edilen kazançlara yüzde 15 stopaj getirildi. Bu vergiyi yerli ve yabancı demeden tüm yatırımcılar ödemek durumundaydı. Verginin konması bence yanlıştı. Ama, Maliye Bakanlığı’nın bu konudaki geleneksel takıntısı aşılamadı. Devletin kendi çıkardığı yatırım araçlarını vergi yoluyla daha çekici hale getirmesi kadar doğal bir durum olamaz. Dünyanın birçok ülkesinde uygulama bu yöndedir.
Yabancı yatırımcılar duruma tepki verdiler. Devlet dayanamadı. Bir ilk gerçekleşti. Yabancı yatırımcılar vergiden muaf tutuldu. Yerli yatırımcıların vergi yükümlülüğü yüzde 10’a düşürülerek devam ettirildi. Yani, ilk kez ülke içinde yerleşiklere göre yurt dışında yerleşiklere avantaj sağlandı. Genellikle bunun tersi olur. Uluslararası kuruluşlar itiraz ederler. Kendi yatırımcısına "enayi" gözüyle bakan ilk devlet biz olduk galiba.