Sosyal güvenlik sistemini nasıl batırdık

NÜFUSUMUZ genç. Genç nüfus ekonomide önemli bir avantaj olarak görülür.

Çünkü, nüfus genç olduğunda, çalışma yaşındaki insan sayısı, çalışmayı bırakmış yaşlı nüfusa göre çok daha fazladır. Çalışanların çalışmayanlara bakma oranı yüksektir. O halde, sosyal güvenlik sistemi sapasağlam olmalıdır.

Halbuki, bizde sosyal güvenlik sistemi batmış durumdadır. Devlet bütçesinden yüklüce yardım almasa (milli gelirimizin yüzde 5’i civarında), sosyal güvenlik sistemi emekli maaşlarını ödeyebilecek, üyelerine sağlık hizmeti sunabilecek durumda değildir. O halde, nedir yanlış olan?

BÜTÇESİZ SOSYAL DEVLET

Sosyal devlet olmanın en önemli unsurlarından biri, devletin çeşitli nedenlerle ekonomik açıdan kötü
(dezavantajlı) durumdaki toplum kesimlerine yardım etmesidir. Sosyal devlet, toplumdaki bedensel özürlüsüne, yaşlısına, gazisine, beyinsel özürlüsüne, çalışamayanına mali kaynak aktarabilmeli, sağlık yardımı yapabilmelidir. Bu amaçlara yönelik olarak sosyal devlet bütçesinde sosyal harcamaları için, belli bir kaynak ayırır.

Devlet ödeme gücü olan toplum kesimlerini vergilendirir, ihtiyaç içindeki toplum kesimlerine topladığı vergilerin bir kısmını aktarır. Yani, devletin vergi ve harcama politikalarının amaçlarından biri de, olanaklar ölçüsünde, toplum kesimleri arasında gelir dağılımını yeniden düzenlemektir.

Türkiye bu noktada sorun yaşamıştır. Sosyal devlet olunması istenmiştir. Ama, sosyal devlet olabilmek için gerekli mali kaynaklar yaratılmamış ya da yaratılamamıştır. Bu gerçek, sosyal devlet olma arzusunu törpülememiştir. Sosyal devlet olma işlevi, bütçe dışındaki kaynakların harekete geçirilmesiyle sağlanmaya çalışılmıştır. Nerede para varsa, oraya yüklenilmiştir.

Çalıştığı dönemde insanların belli bir katkı yapıp sağlık ihtiyaçlarının karşılandığı, emekli olduğunda da, sağlık yardımlarıyla beraber belli bir gelir elde etmesine dayanan emeklilik sistemi, devletin "sosyal devlet işlevini" yerine getirmesi için kullanılmıştır. Bugüne kadar, bütçeye ek yük getirmeden, çalışanların çok sayıda, emeklilerin de az sayıda olduğu bir ortamda hiç kimseyi rahatsız etmeden, devlet "sosyal devlet" rolünü oynadı. Emekli maaşı ikinci gelir oldu. Emeklilik ve sağlık fonlarının kapsamı genişletildi. Bu fonlardan yararlanma kısıtları gevşetildi.

1991 yılında sosyal güvenlik sisteminin elindeki toplu paralar eridi. Bütçeden sosyal güvenlik kuruluşlarına para aktarmak zorunda kalındı. Yani, para bitince, zaten geçmişte bütçeden karşılanması gereken harcamalar zorla bütçe içine girmiş oldu. Aslında, bugün sosyal güvenlik sistemine bütçeden aktarılan kaynaklar, geçmişte aktarılması gereken kaynakların bugüne getirilmiş değerinden başka bir şey değil.

DÜNÜN BORÇLANMASI

Bu süreç daha uzun süre devam edecek
. Son yıllarda yapılmış bir çalışma bilmiyorum ama sosyal güvenlik sisteminin gelecekteki açıklarının bugüne indirgenmiş toplam değeri, milli gelirimizin üstünde olduğunu tahmin etmek çok abartılı olmayacaktır. Gündemdeki sosyal güvenlik reformu da bu çaresizliğe çözüm değil.

Bir yandan düşük emeklilik yaşı, düşük çalışılan gün sayısı, çalışırken emekli olabilme olanakları, kayıtdışı istihdam gibi etkenlerle genç nüfus yapısıyla bağdaşmayacak bir emeklilik sistemi, diğer yandan sosyal harcamaların bütçe dışındaki kaynaklarla karşılanması arzusu, sosyal güvenlik sistemini bu hale getirdi.

Şimdi, babalarımızın ve dedelerimizin geçmişte ödemesi gereken vergilerle yapılmış harcamalar bizlerin vergileriyle karşılamaktayız. Aynı, devletin geçmişte aldığı borçların, bizlerin vergileriyle ödendiği gibi. Çünkü, sosyal güvenlik sisteminde bugün gözlenen açıklar, dünün borçlanmalarıydı.
Yazarın Tüm Yazıları