MECLİS’in gündeminde sosyal güvenlik reformu var. Yasa tasarısını reform diye niteleyebilecek en önemli unsur şimdiye kadar farklı yapılardaki üç ayrı sosyal güvenlik kuruluşunu aynı çatı altında toplamasıdır. Ama, bu girişim tek başına iflas etmiş sistemi kurtarmaz. Daha çok şey yapılması gerekiyor.
Böyle olmasına rağmen, gündemdeki sosyal güvenlik reformuna toplumun neredeyse tüm kesimlerinden çok sert bir muhalefet var. Hiç kimse kurulu düzenin bozulmasını istemiyor. Kurulu düzen ise böyle gidemiyor.
SİSTEM
Sosyal güvenlik sistemleri kendi ayakları üzerinde durması gereken programlardır. İki türlü olabilir. Birincisi, kişinin çalıştığı dönemde kazancından sisteme yaptığı mali katkılara yıllar boyu nema kazandırılır ve emekliliğinde maaş olarak geri verilir. Bu sistemde kimsenin hakkı kimseye geçmez. Özel emeklilik sistemleri bu ilke içinde çalışır. Az sayıdaki ülkenin sosyal güvenlik sistemi bu yapıdadır.
İkinci yöntem nesiller arası kaynak aktarımına dayanır. Çalışanlardan sisteme aktarılan kaynaklar toplumdaki emeklilere maaş olarak dağıtılır. Gençler yaşlıları finanse eder. Bu sistem yanlış kullanılmaya açıktır. Çalışanlardan yapılan kesintileri düşük tutmak ve emeklilere daha fazla maaş vermek siyasi açıdan çekici olduğundan, bu sistemler eninde sonunda batar. Dünyanın her yerinde de bu ilke içinde çalışan sosyal güvenlik sistemleri batmıştır. Türkiye bir istisna değildir, ama çarpıcı bir örnektir.
Bu sistem, belli bir dönem için doğru dahi yapılandırılsa, zaman içinde nüfusun yaşlanıp çalışanların azaldığı ve emeklilerin arttığı bir dinamik içinde batmaya mahkum olmaktadır. Büyük Avrupa ülkeleri şimdi bu sıkıntıyı çekmektedirler.
Bizdeki durum çok daha komiktir. Nüfusumuz çok gençtir. Fiili çalışana göre fiili emeklilerin sayısı çok azdır. Ama, sistem, yanlış yapılandırma, kayıt dışılık ve yozlaşmışlık nedenleriyle çökmüştür. Belki, emekliye yüksek maaşlar ödenmemektedir, ama emekli maaşı verilenlerin önemli bir bölümü zaten çalışmaya devam etmektedir. Önemli bir kesim için emekli maaşı ikinci bir gelirdir. Bu yapının finansmanı doğal olarak çalışanlarca karşılanamamaktadır. Dolayısıyla, mali yük devletin bütçesine bindirilmektedir. Devlet de artık bu yükü kaldıramayacak noktaya gelmiştir.
YENİ REFORMLAR
Yalnızca Sosyal Sigortalar Kurumu’nun açığı her yıl neredeyse ikiye katlanarak artmaktadır. Geçen yıl 7.4 milyar YTL olan açığın bu yıl 12.1 milyar YTL olacağı tahmin edilmektedir.
Sosyal güvenlik sisteminin geçen yıl bütçeden aldığı yardım 23 milyar YTL civarındaydı. Bu rakam Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2005 yılında yaptığı harcamaların neredeyse iki mislidir. Geçen yıl bütçe açığının 10 milyar YTL olduğu düşünülürse, aslında doğru bir yapı içinde çalışan sosyal güvenlik sistemi olsaydı, bütçenin 13 milyar YTL fazla vereceği anlaşılmaktadır. Bu büyüklük neredeyse geçen yılki Milli Eğitim Bakanlığı bütçesine eşittir.
Geçen hafta Meclis’ten geçen ve reform diye tanıtılan tasarı bundan sonra sistemin daha doğru temellere oturmasını sağlayabilir. Ama, "kazanılmış haklar" yoluyla yaratılan yük hala toplumun sırtındadır. Kaldı ki, sistemdekilerin aleyhine olacak düzenlemelerin yürürlük tarihi ileriye atılmaktadır. Dolayısıyla, daha uzun süre eğitimden kısılan kaynaklarla çalışan emeklilerimize ikinci maaş vermeye devam etmek durumundayız.
Gelişen ekonomik şartlarda, Türkiye’nin daha çok sosyal güvenlik reformu yapmaya mecbur kalacağı aşikardır