PİYASALARDA çarpıklıklar yaratmayan, rekabeti engellemeyen bir devletin ekonomi politikalarında sosyal politikalara ağırlık vermesi herkesin rüyasıdır. "Sosyal devlet" kavramı bu anlamda kendini siyasi yelpazenin sol tarafında görenlerin tekelinde değildir.
Şimdi ve ileride bütçe açıkları vermeksizin devletin ülkesindeki emeklilerine ve yaşlılarına medeni bir hayat tarzı sunmasına hiç kimse itiraz edemez. Aynı şekilde, tüm ülke vatandaşlarının maddi gücüne bakılmaksızın asgari bir sağlık sigortasına sahip olması da doğaldır. Özellikle temel eğitimin, genelde her düzeydeki eğitimin devlet tarafından ücretsiz sağlanması da hedeflerden biri olabilir. Dar gelirlilere ve tarımda faaliyet gösterenlere gelir desteği verilmesi de amaçlardan biri olabilir.
ÖNCE KAYNAK
Sosyal devlet parayla olunur. Parası olmayan devletin sosyal devlet olması mümkün değildir. Çünkü, devletin vatandaşlarına sunmayı arzuladığı tüm hizmetlerin ve yardımların bir maliyeti vardır. Maliyet devlet tarafından ödenecektir.
Parası olmadan "sosyal devlet" olmaya çalışan bir devlet önce piyasalarda çarpıklıklara neden olur. Rekabeti çarpıtıcı girişimlerde bulunur. Verimlilik düşer. Ardından da, hem devlet hem de ekonominin tümü çöker, iflas eder. "Sosyal devlet" rolüne soyunan parasız bir devlet, bırakın sosyal devlet olmayı devlet olmayı dahi beceremez.
Devletin kalıcı olabilecek bir tek geliri vardır: vergi ve benzeri gelirler. Devletin diğer tüm gelirleri ya arızidir ya da devletin kontrol edebileceği gelirler değillerdir. Bu nedenle, devletin "sosyal devlet" olup olmayacağına vergi verme durumunda olan vatandaşlar karar verirler. Vergisini vermeyen ya da vermekten kaçınan bir toplumun devletinden "sosyal devlet" olmasını istemesi anlamsızdır.
Türkiye uzun yıllar, parası olmadığı halde, devletini bir "sosyal devlet" olarak görmek istedi. Hatta, bu ilkeyi Anayasa’sına koydu. Seçimle gelen iktidarlar kaynağı olmadan sosyal devlet yaratma rolüne soyundular. Sonucu piyasaları çarpıtmak oldu. Enflasyon yaratıldı. Ardından da, ekonominin iflası geldi. 2001 yılından bu yana geçmişte yaratılan enkaz temizlenmeye çalışılıyor. Bu aşamada, biraz kendimize gelir gibi olunca, "sosyal devlet" kavramını yeniden çok sık duymaya başladık.
"Sosyal devlet" yaratmak Avrupa’nın da ideallerinden biriydi. Büyük ölçüde Avrupa sosyal devlet yarattı da. Ama, nüfusu yaşlandıkça, vergi verenler azaldı, devletin "sosyal" yanından faydalananların sayısı çoğaldı. Şimdi, devlet, alışılmış "sosyal devlet" rolünü oynamakta sıkıntılara girdi. Geçmişte kolaylıkla sağlanan hizmetler bugün daha az sayıda vergi verenlerce üstlenilemez hale geldi. Sorunlar başladı.
YENİ BÜTÇE
Yıl bitmeden Meclis gündeminde olan 2006 yılı bütçesi arzulanan bir "sosyal devlet" bütçesi elbette değildir. Bütçe, maaş, faiz ve sosyal güvenlik sisteminin açıklarını finanse etme bütçesidir. Ama, eleştirilirken, önce kamu finansmanı bu haldeyken "sosyal devlet" olma yolunda bir bütçe yapabilmek için kaynakların olup olmadığı iyi hesaplanmalıdır.
Türkiye bütçesi daha bir süre daha "sosyal devlet" bütçesi olmaktan uzak olacaktır. Gündemdeki yapısal reformları savsaklamaya devam edersek, bu süre çok daha fazla uzayabilecektir.
Kısacası, ileride "sosyal devlet" bütçeleri yapabilmek için bugünlerde çok daha fazla "anti-sosyal devlet" bütçeleri yapmak zorundayız. Bu gerçeği yokmuş gibi düşünüp ipin ucunu kaçırdığımızda, yine başladığımız yere dönmek hiç de zor olmayacaktır.