BİR önceki hafta başlayıp geçen hafta devam eden finans piyasalarındaki çalkantılar ekonomik birimlerin sinirlerini bozdu.
En azından, havaların her zaman güneşli olamayacağı kavrandı. Yabancı yatırımlar bizim piyasalardan çıkmaya kalkarlarsa, nelerin olabileceği görüldü. Yaşanan çalkantıların yurt dışındaki yatırımcıların portföy tercihlerinden kaynaklanması "yapacak bir şey yok" yaklaşımını haklı çıkarmıyor. Tüm gelişmekte olan piyasalarda çalkantılar yaşanırken, paranın değer kaybetmesi konusunda aslan payı Türkiye’ye düştü. O halde, şapkamızı önümüze koyup düşünmemiz lazım. Ekonominin iç ve dış şoklara daha dayanaklı hale geldiği hikayeleri ile kendimizi aldatmayalım.
DERSLER
Yaşananlardan dersler çıkarmamız gerekir. Derslerin bazıları şöyle özetlenebilir:
1. Ekonomik dengeler pamuk ipliği ile birbirine bağlıdır. Ekonomik istikrar kalıcı olarak henüz sağlanmamıştır. Gelişmiş değil, "gelişmekte olan piyasa" olduğumuzu akıldan çıkarmayalım.
2. Cari işlemler açığını geçmişte finanse etmemiz gelecekte de böyle bir garanti olduğu anlamına gelmez. Cari işlemler açığının büyüklüğü yabancı yatırımcıların kaçmasını tetikleyen başlıca etkendir.
3. Bizim gibi ekonomilerde "dalgalı kur rejimi" kurlar yukarı yönde dalgalanmadığında çok faydalıdır.
4. Döviz kurlarının istikrarı ekonominin barometresidir. Kurlarda istikrarın bozulması durumunda "ekonominin dış şoklara dayanıklılığı" diye bir şey yoktur. Her şey alt-üst olur.
5. Olumlu ekonomik dengeler döviz kurlarının istikrarlı olduğunda devam ettirilebilir. Kurlardaki istikrar yerli ve yabancı yatırımcıların ileriye dönük beklentileriyle çok yakından ilgilidir. O halde, ileriye dönük beklentileri bozacak söylev ve uygulamalardan uzak durmalıyız.
6. Kamu finansmanındaki disiplin önemlidir. Bu disiplini bozmaya çalışmamalıyız. Disiplinin ileride de kalıcı olacağı yönünde yatırımcıları ikna edebilecek reformları savsaklamaktan ve sulandırmaktan uzak durmalıyız. Reformlar konusundaki isteksizlik ekonomik birimlerce sezilmeye başladığında dengeler sallanmaya başlamış olurlar.
7. Ekonomi politikalarında hedeflenen enflasyona yoğunlaşmak kaçınılmazdır. Enflasyon hedefini ciddiye almayan yaklaşımlardan ve uygulamalardan uzak durmalıyız.
8. Enflasyon hedefinin tutturulup tutturulamayacağı bir çok değişkene bağlı olsa da, işin sahibi Merkez Bankası’dır. Merkez Bankası’nı hükümet ve diğer ekonomik birimler ciddiye almak zorundadırlar. İçeride ve dışarıda tüm ekonomik birimlerin Merkez Bankası’na inanmaları ve saygı duymaları gerekir.
9. IMF ve Avrupa Birliği perspektiflerini hafife almamalıyız. İkisi de Türkiye’ye ve ekonomisine güveni artıran iki önemli çapadır. Bu çapaların taramaması için gerekli çaba gösterilmelidir.
10. IMF’den kurtulmak kolay değildir. "Veririm parasını, atarım dışarı" yaklaşımı çalışmaz. Latin Amerika ülkelerine özenmeyelim. İstikrarın devamlılığının göstergesi IMF ile olan düzgün ilişkilerdir.
11. Demokrasilerde elbette seçimler olacaktır. Ama, seçim havası ekonomik istikrarı tehdit edebilecek uygulamaları ve söylevleri içeriyorsa, demokrasilerde ekonomik istikrar seçimlere endeksli hale gelir. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu ortamlarda bu ekonomik çalkantı demektir. İktidarların aleyhine işler. "O kadar da kötü değil, döviz kurlarının yükselmesi kötü bir şey değildi" yaklaşımı konunun ciddiyetini küçümsemektir. Kurların geldiği yer değil, geldiği yere nasıl geldiği önemlidir. Bu gerçeği anlamakta zorluk çektiğimizde, sorunların çözümlerini de ıskalama olasılığını artırmış oluruz. Bu aşamada, uluslararası piyasaların bize "bir şans daha" vereceklerini umalım.