TÜRKİYE, ekonomik istikrar yönünde attığı önemli adımları koalisyon hükümetleri döneminde attı. Bu gözlemden yola çıkarak koalisyon hükümetleri ekonomik istikrar için bir tehdit değildir diyemeyiz.
Türkiye’nin piyasa ekonomisine geçişini başlatan ilk adım olan 24 Ocak 1980 kararları bir koalisyon hükümeti tarafından alınmıştı. Ama, bu kararların alınmasını zorunlu kılan ekonomik kaos da koalisyon hükümetleri tarafından yaratılmıştı.
2001 Krizi’nden sonra yürürlüğe konan istikrar programı da bir koalisyon hükümeti tarafından onaylandı. Ama, bütün bunların öncesinde krizi de kendisi yaratmıştı.
Koalisyon hükümetlerinin ortak yanı işi çıkmaza götürüp başka seçenek bırakmayarak ekonomik alanda çok radikal kararları da almaya mecbur kalmalarıdır. Yoksa, koalisyon hükümetlerinin ekonomik istikrara bir tehdit olmadığı yönünde bir yargı çok doğru değildir. Aksine, ekonomik istikrara yönelik gerekli kararların savsaklanması ve sulandırılmasıyla koalisyon hükümetleri ekonomik istikrara ciddi bir tehdittir.
HEM DOĞRU HEM YANLIŞ
Önümüzdeki genel seçimler sonucunda bir koalisyon hükümeti kurulması olasılığının az olmadığından söz edilmektedir. Bazı çevreler koalisyon hükümeti olduğu takdirde ekonomik istikrar yönünde bir sapma olmayacağını düşünmektedirler. Bu beklenti hem doğru hem de yanlıştır.
Doğrudur. Çünkü, gelinen noktada ekonomik istikrarın en güçlü ve etkili bekçisi piyasalardır. Piyasaların sopası seçmenin sopasından hem daha ağırdır hem de çok çabuk sonuç verir. Dolayısıyla, seçimlerden sonra bir koalisyon hükümeti de iş başına gelse, seçenekleri çok dardır. Açıklan yolda ilerlemek zorundadırlar. Aksi takdirde, 2001 yılında olduğu gibi, yaratılacak enkazın altında kalırlar.
Yanlıştır. Çünkü, koalisyon hükümetleri ekonomik konularda bir amaç üzerinde değil, karşılıklı tavizler üzerinde uzlaşan oluşumlardır. Dolayısıyla, koalisyon hükümetlerinde ekonomik istikrara yönelik gerekli ekonomik kararların savsaklanması ve sulandırılması büyük bir olasılıktır. Doğru yönde atılan bir adımın yanlış yolda atılan bir başka adımla dengelenmesi söz konusudur. Karşılıklı taviz bunu gerektirir. Ama, bu yaklaşımın ekonomik sonuçları pek tatlı olmaz. Türkiye debelenip durur.
İki ileri, bir geri yaklaşımı piyasaların sinirlerini bozar. Ekonomik çalkantıların hem sıklığı hem de boyutu artar. Kısacası, yaratılan belirsizliklerle hem ekonomik büyüme olabileceğinden daha düşük gerçekleşir hem de enflasyonla mücadele zorlaşır. Koalisyon hükümetleri günü kazasız belasız geçirme telaşındadır. Halbuki, Türkiye ekonomisinin gitmesi gereken yön bugüne kadar elde edilen kazanımları kaybetmeden fiyat istikrarını kalıcı bir biçimde sağlarken ekonomik refahın artırılarak yaygınlaşmasını sağlamaktır.
OYNAMA ALANI DARALDI
İktidardaki parti, sağ olsun, sol olsun hiç fark etmez. Piyasanın sopası iktidarın sırtında her an hissedilecektir. Önemli olan, sopayı yemeden gerekli adımların atılmasıdır. Sopayı yedikten sonra atılan adımların hem etkisi azalmaktadır hem de olumlu sonuçlarını vermesi uzamaktadır. Koalisyon hükümetleri bu açıdan ekonomik istikrara önemli bir tehdit teşkil etmektedirler.
Devir değişti. Eskiden 3-5 milyar dolar civarında yabancı sermaye Türkiye ekonomisine girer çıkardı. Bu giriş ve çıkışlarla mücadele etmek göreli olarak daha kolaydı. Şimdi işin boyutu 100 milyar dolar düzeyine geldi. Her yıl cari işlemler açığımızı finanse etmek için 30 milyar doların üzerinde taze dış kaynağa ihtiyacımız var. Tökezlemeden bu boyuttaki taze kaynağın girişini sağlamak alternatifleri doğal olarak daraltmaktadır.
Gelinen noktada, iktidarların oynama alanı daraldı, hatta yok oldu. Bu açıdan da, koalisyon hükümetleri geleneksel iş yapma alışkanlıklarını bırakmak zorundadırlar.