FİNANS sisteminde "her koyun kendi bacağından asılır" öz deyişi çok fazla geçerli değildir. Yüklendiği çeşitli riskler nedeniyle borçlarının servisini yapamayan bir şirket aynı zamanda alacaklıların da sorunu olmaktadır.
Son yıllarda şirketlerin yüklendikleri kur riskleri tehlikeli boyutlara gelmiştir. Dünkü yazıda bu konu rakamlarla vurgulanmıştı. Döviz kurlarının fırlamasıyla borçları katlanan şirketler, işleri ne denli iyi olurlarsa olsunlar, zor duruma girerler ya da batarlar. Yani, şirketlerin aldıkları kur riskleri gerçekleştiğinde, bankaların kredi riski haline dönüşmeleri olasılığı artar. O halde, bankalar, kredi risklerini bu olguya da bakarak değerlendirmek zorundadırlar.
RİSK İDARESİ
1984 yılında Türkiye’deki bankaların döviz mevduatı toplaması gündeme geldiğinde, doğal olarak döviz kredileri verebilmeleri de serbest bırakıldı. Mevduatlar yoluyla döviz yükümlülüğü yaratan bankaların döviz kredileri yoluyla döviz varlığı yaratabilmesi olanağı sağlandı.
Yurt içinde toplanan dövizlerin yine yurt içindeki şirketler kanalıyla kullanılabilmesinin önü açılmış oldu. Kur riski göz önüne alınarak, Türkiye’deki bankaların döviz kazanan şirketlere döviz kredisi verebilmesi şart koşuldu. Sistem, kendi içinde mantıklıydı.
Ardından, bankaların döviz kurlarına endeksli Türk parası krediler açabilmesi gündeme geldi. Bu uygulama yeni bir bankacılık ürünüymüş gibi düşünüldü. Türk parası cinsinden kredi olduğundan, dövize endeksi krediyi alanlardan döviz kazanması şartı aranmadı. Ama, şirketlerin kur riski almalarının önü açılmış oldu.
1989 yılında sermaye hareketleri serbest bırakıldığında, şirketlerin yurt dışından borçlanabilmesi de kolaylaştı. Borçlanmanın yurt dışından yapılıyor olması "döviz kredilerinde döviz kazancı" şartının arkasından dolanılmasının önünü daha fazla açtı. Şimdi gelinen noktada, döviz kazancı olmayan şirketler kolayca döviz üzerinden ya da dövize endeksli Türk parası borçlanabilme olanağına kavuştular.
Yeni ortamda, şirketler yurt dışı kredilere ve dövize endeksli Türk parası kredilere yüklendiler. Döviz kazançları olması şartının da etrafından dolaşılabildiğinden, şirketler altından kalkılması zor kur riskleri almaya başladılar.
Şirketlerin hemen hepsi düzenlenen (regulated) sektörlerde olmadığından, yüklendikleri kur risklerinin idaresi konusunda şirketler üzerine yaptırımlar uygulamak mümkün olmamaktadır. Bu çeşit riskler "özel riskler" sınıfında düşünülmektedir. Ama, özel riskler kamusal riskler de içeriyorlarsa, risk idaresinin zorlayıcılığı gündeme gelmelidir. Bu noktaya gelindiğini düşünüyorum. Alt yapısı oluşturulmadan gelen finans piyasalarındaki serbestliğin olumsuz bir diğer boyutu da bu alanda karşımıza çıkmaktadır.
RİSK PARAMETRELERİ
Şirketlerdeki kur riskleri bankacılık sektörü yoluyla dolaylı bir biçimde ele alınabilmelidir. Örneğin, döviz kazancı olmayan şirketlere açılan dövize endeksli Türk parası krediler karşılığında bankalardan daha da büyük sermaye tahsisi ve daha yüksek serbest karşılık istenebilmelidir. Aynı şekilde, döviz kazancı olmayan şirketlerin yurt dışı borçlanmaları için verilen teminat mektupları da daha yüksek serbest karşılığa ve sermaye tahsisine tabi tutulabilmelidir. Döviz kazancı olmayan şirketlerin döviz üzerinden borçlanmaları bankaların risk idaresi parametreleri yoluyla göreli olarak pahalı hale getirilebilmelidir.
Bu yaklaşım, makro ekonomik dengelere risk idaresi parametreleri yoluyla çözüm aramak değil, işin sonunda, bankaların riskleri haline gelecek şirket risklerini asgariye çekmek olacaktır. Çünkü, bugünkü haliyle, bankalar daha fazla riskler alarak şirketlerin daha fazla kur riski almaları kolaylaştırılmaktadır.