ŞİRKETLERİN borçlanması kadar doğal bir şey olamaz.
Borçlanmaları sermayeleriyle uyumlu olmalıdır. Sermaye yerine borçlanma yoluyla sağlanan finansman uzun dönemde şirketlerin batmalarına yol açar.
Türkiye’de yerleşmiş uygulama şirkete sermaye koymadan borçlanma yoluyla finansman sağlamaktır. O nedenle de, şirketlerin banka borçlanmaları daha çok maliyetli sermaye niteliğine bürünmüştür. Şirketler maliyeti ödedikleri sürece de, bankalar bu duruma ses çıkarmamaktadırlar.
BORÇLULUK ARTIYOR
Son yıllarda şirketlerin yurt dışı borçlanmaları artmıştır. Bu konu dünkü yazıda vurgulanmıştı. Aynı paralelde, şirket bilançolarında artan bir diğer kalem ticari borçlar ve alacakların artmasıdır. Yani, şirketler satışlarının daha büyük bir bölümünü vadeli satmakta, alımlarının daha büyük bir bölümünü de vadeli yapmaktadırlar.
Vadeli alım yapamayan şirketler çoğunlukla satışlarını vadeli yapmak zorunda kalmaya devam etmekte, finansmanı banka borçlanmalarıyla sağlamaktadırlar. Bir anlamda, iş yaptıkları şirketlerden vadeli alımlar yapamayanlar bankalara yaslanmaktadırlar.
Şirketleri borçluluğa götüren bir değer etken geçmişe göre şişen stoklardır. Stok taşımak bir maliyet unsuru yaratmaktadır. Stoklar da ya ticari borç yaratarak ya da doğrudan banka kredileri ile finanse edilmektedir. Stokların bir kısmının aktifleştirilmiş zararlar olduğu olasılığını da göz ardı etmemek gerekir.
Buraya kadar özetlenen gelişmeler aslında normal ticari ilişkilerin sonucudur. Her ekonomide böyle bir resim görmek mümkündür. Normal olmayan şirketlerin sermaye yapısı fazla değişmeden borçluluk yapısının hızla değişiyor olmasıdır.
Türkiye’de şirketlerin çok büyük bir bölümünün sermayeye ihtiyacı vardır. Sermayenin yaptığını borçlanma yapamaz. Yapar gibi görünürse de, bu geçicidir. Bu konuda sorun olmadığını vurgulamak için şirketlerin toplulaştırılmış (konsolide) bilançolarına bakmak yanıltıcıdır. Çünkü, konsolide bilançolarda bir şirketin diğer bir şirketteki alacağı diğer şirkette borç göründüğünden birbirlerini götürecektir. Dolayısıyla, konsolide bilançolarda ticari borç ve alacakların geldiği boyut görülemeyecektir.
Küçücük sermayeli şirketlerin sermayelerinin on katını aşan banka borçları ile banka borçlarının on misline yaklaşan ticari borçlarının olması artık şaşırtıcı olmamaya başlamıştır. Şirketler bir anlamda düşmemek için koşmaya zorlanır hale gelmeye başlamıştır.
RİSK ARTIYOR
Ekonomi açısından şirket bilançolarının bu hale gelmiş olması küçümsenmeyecek bir risk oluşturmaktadır. Ekonomik dalgalanmaların reel sektör üzerindeki tahribatı talep oynaklığı nedeniyle dolaylı olmaktan çıkıp finansman yapısından gelen etkenlerle doğrudan olma riski ile karşı karşıyadır.
Bugüne kadar, şirketlere sermaye koymamak, vergi mevzuatı ile doğrudan ve yüksek enflasyon yoluyla dolaylı yollarla özendirilmekteydi. Bundan sonra, düşük enflasyon ve vergi mevzuatı yoluyla şirketlere sermaye konulması özendirilmelidir. Aksi taktirde, şirketler, üzerlerindeki yükü taşıyamayacak duruma gelebileceklerdir.
Türkiye ekonomisindeki en büyük risklerden biri de şirketler kesiminin finansman yapısındaki çarpıklıktır. Böyle bir çarpıklığın içinde finans kesiminin şirketlere yeteri kadar destek olmadığından şikayet etmek biraz komik kaçmaktadır. Devam edeceğim.