Zorda olup bankalarla başı belaya girmiş küçük ve orta ölçekli şirketler (KOBİ) artık bankalarla oturup borçlarını yeniden yapılandırabilecekler. Bankalar şirketlerin ve patronlarının üzerine gidemeyecek, şirketler ve patronlar biraz nefes alabilecekler.
Böyle bir yaklaşıma gerek var mıydı? Zaten ayakları üzerine dikilebilecek şirketleri alacaklı bankalar kurtarmak istemezler mi? Şirketlerin batması alacaklı bankalara ne yararlar sağlayabilir? Devletin borçlu ile alacaklı arasında ne işi var?
Bu soruların yanıtları hem çok uzun hem de çok kısa. Kısa cevap: iktisadi kurallar siyasi amaçlar için değiştirilmeye ya da uygulanmamaya çalışılıyor. Konumun siyasi olması yalnızca Meclis siyaseti olarak algılanmamalı. Sanayi ve Ticaret Odaları bu konuda belki de çok daha fazla siyaset yapıyorlar.
YAPILABİLECEKLER YAPILIYOR
2001 yılındaki kriz nedeniyle durumu bozulmuş şirketler 2007 yılında nasıl kurtarılacak? Bugüne kadar gelebildiklerine göre, ya durumları söylendiği kadar bozuk değil ya da alacaklı bankalar zaten yapılabileceklerini yapıyorlar.
Şirketlerin durumu 2001 yılından sonra oluşan göreli istikrarlı ortama ayak uyduramadıklarından bozulmuşsa, böyle şirketleri yaşatmaya çalışmanın hiçbir iktisadi mantığı yoktur. İstikrarsız ortamda karlı olup istikrarlı ortamlarda zor duruma giren şirketleri yaşatmaya çalışmak istikrarsız ortama davetiye çıkarmaktır.
Anadolu yaklaşımına bankaların çok sıcak baktıkları söylenemez. Bankalar açısından zaten yapılan yapılmış, kurtarılabilecek KOBİ’ler kurtarılmaya çalışılmakta, kurtarılamayacak olanların ise üzerlerine gidip tahsilatı azamiye çıkarmak hedef olmuştur.
Bankalar açısından zaten hedef, borçlunun çalışıp artı değer üretmesidir. Üretimi durmuş bir borçlunun borçlarını geri ödeme şansı olmadığına göre, bankaların ilk tepkisi zora girmiş borçlusunun çalışmaya devam etmesidir. Bankalar bir müşterisinin üzerine gidiyorsa, bu olanağı görmediklerinden, yarın daha da az tahsilat yapmaktan korktukları içindir. Şirketlerden umudu kesip patronları yakalamaya çalışmaktadırlar.
LAFLAMA ÇOK GÜZEL
Anadolu Yaklaşımı gibi girişimler özel kazançlar kayıp haline dönüşünce kayıplara devleti ve/veya alacaklıları ortak etme çabasıdır. Zararları devlet üstlendiğinde, vergi olarak bizlere dönmektedir. Zararlar bankalarca üstlenildiğinde, bir gün bankalar devletin üzerine yıkılarak fatura yine bizlere çıkmaktadır. Yıkılmayıp ayakta durabilen bankalar ise yoğurdu üfleyerek yediklerinden mali sistemin gelişmesi ve büyümesi engellenmektedir.
Özel zararları toplumsallaştırmak ilk bakışta çok faydalıymış gibi görünür. Şu kadar istihdamın korunduğu, bu kadar üretimin devam ettiği gibi kulağa hoş gelen laflar edilir. Ama, işin aslı, zararların toplumsallaştırılması "istihdamı koruyoruz, üretimi koruyoruz" sloganları arasında şirket patronlarını koruyan bir uygulamadır.
Türkiye’de şirketler büyük ölçüde sahipleri ile özdeştir. Halka açık şirketlerde dahi durum farklı değildir. Dolayısıyla, şirketin hukuki açıdan tüzel kişiliği olsa dahi, önemli olan patrondur. Ama, Türkiye’de şirketler batar, patronlara bir şey olmaz. Türkiye’de şimdiye kadar yüz binlerce şirket battı. Kaç tane patron battığını hatırlayan var mı?