2001 yılından bu yana Türkiye ekonomisi parmak ısırtacak bir dönüşümden geçti. Dönüşümün çok önemli parametrelerinden biri kamu kesimi finansman dengesinin makul düzeylere çekilmesiydi.
Gerçekten de, kamu kesimi tasarruf-yatırım dengesi 2001 yılında milli gelirin yüzde 15’inden fazla açık vermişken, geçici verilere göre 2006 yılında yüzde 0.4 fazla verdi. Bu anlamda, kamu kesimi 2001-2006 döneminde milli gelirin yüzde 16’sına yakın bir tasarruf sağladı.
KAMU BÜYÜDÜ
Kamu kesiminde gösterilen uyumun birbirlerini de besleyen çok boyutlu sonuçları oldu. Kamunun iç borç dinamiği değişti, iç borçların milli gelire oranı yüzde 100’lerden yüzde 60’lara düştü.
Kamu borçlanmasının mali piyasaları esir alması azalınca, faizler düştü, mali sistemdeki göreli olarak daha fazla borç verilebilir fonlar özel kesime yönlendirilebildi. Ekonomik büyümenin özel kesimden gelmesi yönünde engeller azaldı.
Enflasyonu düşürmeye odaklı para politikası ile beraber, kamu kesiminde finansman açıklarının düşmesi, enflasyonun hem hızlı hem de ekonomik büyümeden feragat etmeden düşmesine yardımcı oldu. Belki de, en önemli rolü oynadı.
Bütün bunlar doğruydu, ama kamu kesimi finansmanı, daha çok kamunun tüketimini azaltarak değil, kamu gelirlerini artırma yoluyla tasarruflarını artırarak dengelenmeye çalışıldı. 2001 yılında toplam harcanabilir gelirin yüzde 3.4’ü kamu kesimine aitti. 206 yılının geçici verilerine göre, bu oran şimdi yüzde 17’i geçti. Yani, kamu sektörü tasarruflarını göreli olarak tüketimini keserek değil, gelirlerini artırarak sağladı. Aynı dönemde kamu kesiminin tüketimi toplam tüketimin yüzde 16’sından ancak yüzde 14’üne gerileyebildi.
Kamu kesiminin gelirlerinin artması demek özel kesimin devlete vergi ve benzeri araçlar yoluyla daha fazla para aktarması anlamına gelir. Geçici bir dönem için bu yöndeki bir uyum kabul edilebilir, ama kalıcı olamaz. Bundan sonra yapılacak iş, kamu kesiminin tasarruf-yatırım dengesini gelirlerini artırarak değil, tüketimini kısarak sağlayabilmesidir.
KÜÇÜLME GEREKİYOR
Kamu kesiminin tüketimini kısması harcamalarını azaltması anlamına gelir. Bu alanda üç önemli tüketim (harcama) kalemi öne çıkmaktadır: Personel giderleri, sosyal güvenlik sistemi açıkları ve faiz harcamaları.
Seçim dönemlerinde gündemde olmasa da, kamu kesiminde personel reformu kaçınılmaz hale gelmiştir. Çok kişi çalıştırarak düşük ücret ödemekten, gerektiği kadar verimli kişi çalıştırıp yüksek ücret ödeme dönemine geçilmesi zorunlu görünmektedir.
Sosyal güvenlik reformu zaten yıllardır gündemdedir. Bugüne kadar sistemin artan açıkları vergi verenden daha fazla vergi alınarak karşılandı. Ama, bu yöntem soruna kalıcı bir çözüm olmaktan uzaktır. Çözüm, sistemin finansman önce azaltmak, sonra kapatmaktır.
Faiz harcamaları ancak borçlanma ihtiyacının düşürülmesi ve istikrarın sağlanmasıyla düşürülebilecek bir harcama kalemidir. Yani, kamunun toplam tüketimi düştüğünde, faiz harcamaları da otomatik olarak düşecektir.
Kamu kendini küçültmek zorundadır. Bugüne kadar kamu finansmanı sorunu kamu büyütülerek çözüldü. Şimdi, kamu kesimini küçülterek aynı finansman dengesini sağlamaya mecburuz. Aksi taktirde, ekonomik büyümenin olmadığı istikrarsız bir ortama geri dönmek zor olmayacaktır.