GELİŞMEKTE olan ülkelerde sermaye hareketlerinin serbestliği ekonomik dalgalanmaları da beraberinde getirmektedir.
Kaçınılmaz olarak, makro ekonomik politikalar ve bir ölçüde iç siyaset uluslararası sermaye hareketlerinin esiri durumuna düşmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde konunun bu yanı belli bir rahatsızlık yaratmaktadır.
Uluslararası sermaye bir ülkeye girmeye başladığında, döviz kurları ve faizler düşmekte, ekonomik büyüme hızlanmaktadır. Buna karşılık, yabancı sermaye bir ülkeden çıktığında, faizler ve döviz kurları fırlamakta, ekonomik küçülme dahi söz konusu olabilmektedir. Orta-uzun dönemde yabancı sermayenin büyümeyi artıran bir etken olup olmadığı ise hala tartışma konusudur.
Gelişmekte olan ülkeler yalnızca kendi makro ekonomik politikalarından ya da siyasi gelişmelerden etkilenmemekte, gelişmiş ülkelerin makro politikaları da uluslararası sermaye hareketlerinin yönünü etkilediğinden, dışsal politika şoklarıyla da karşı karşıya kalabilmektedirler. Örneğin, son dönemde Amerika’da uygulanan para politikasının önemi buradan kaynaklanmaktadır. Sermaye hareketleri serbest tüm gelişmekte olan ülkeler Amerika’da para politikasını izler duruma gelmişlerdir.
SERMAYENİN VADESİ
İçsel ve dışsal şokların tehdidi altında yabancı sermaye akımlarına "ricacı" durumuna düşen gelişmekte olan ülkelerde en sık konuşulan konulardan biri kısa vadeli sermaye hareketlerini engelleyici önlemler almak olmaktadır. Bu yöndeki savların hepsinin genel olarak varsaydığı olgu kısa vadeli sermaye hareketlerinin özellikle çıkış yönünde engellenmesinin başka hiçbir değişkeni doğrudan ya da dolaylı etkilemeyeceğidir. Bu sav yanlıştır. Çıkışın engellendiği bir piyasada dolaylı olarak giriş de engellenmiş demektir.
Kısa vadeli sermaye hareketlerinin girişinin doğrudan ya da dolaylı olarak engellenmesi orta-uzun vadeli sermaye hareketlerinin de engellenmesi anlamına gelir. Daha açık bir ifadeyle, kısa vadeli sermaye hareketlerinin serbest olmadığı bir ülkede doğrudan yabancı sermayenin ve/veya orta-uzun vadeli sermaye hareketlerinin serbestçe oluşması beklenemez. Kaldı ki, giderek derinleşen ve yaygınlaşan sermaye piyasalarında, kısa vadeli sermaye hareketleriyle doğrudan yatırımlar ve orta-uzun vadeli sermaye biçimleri birbirine karışmış durumdadır.
Doğrudan yabancı sermaye yatırımları bir gün hisse satışları yoluyla yeniden yerli sermayeye dönüşebilir. Hisselerin çok farklı fiyatlardan el değiştirmesiyle, doğrudan yabancı sermaye de kısa vadeli sermaye hareketlerinin yapacağı etkilerin kaynağı olabilir. Aynı şekilde, otuz yıl vadeli çıkarılan bonolar yoluyla uzun vadeli bir borçlanma ikinci el piyasasında el değiştirerek kısa vadeli sermaye hareketlerinin yapacağı etkiyi yapabilir. Giderek sermayenin vadesi kalmamıştır.
KARŞILIKLI BAĞIMLILIK
Vade kavramının ortadan kalktığı bir piyasada, çözümler sermayenin vadesine bakarak farklı muameleye tabi tutulması olanağını ortadan kaldırmıştır. Çözümler sermaye hareketlerinin serbest olduğu ortamda yaşamanın öğrenilmesini içermek zorundadır. Bu konuda, gelişmekte olan ülkelerin kendilerine yönelik siyasi ve ekonomik riskleri asgariye indirecek politikalar uygulamaktan başka çareleri yoktur.
Gelişmiş ülkelere de görev düşmektedir. Onlar da, uygulamaya koyacakları ekonomi politikalarının başka ülkeler üzerindeki olası etkilerini göz önünde bulundurmak durumundadırlar. Çünkü, Asya ve Rusya krizlerinde görüldüğü gibi, gelişmekte olan ülkelerin sorunları bir süre sonra ya da anında gelişmiş ülkelerin sorunu haline gelebilmektedir.
Bugünlerde Singapur’da yapılan IMF-Dünya Bankası yıllık toplantılarının en önemli gündem maddesi de budur.