Serbest sermaye hareketleri ve gelişmekte olan ülkeler
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
İKİNCİ Dünya Savaşı sonunda oluşturulan küresel ödeme sisteminde sermaye hareketlerinin ülkeler arasında serbest olması esastır. Bu esas Uluslararası Para Fonu’nun (IMF) ana sözleşmesinin 8. maddesinde dile getirilmiştir.
IMF’ye üye olan ülkeler ana sözleşmeyi imzalayarak sermaye hareketlerini serbest bırakmayı taahhüt etmiş olmaktadırlar. Bu taahhüt, tüm üye ülkelerin mutlaka hemen sermaye hareketlerini serbest bırakacakları anlamına gelmemektedir. Ekonomik durumları göz önüne alınarak IMF’nin 8. maddesinden muaf tutulmak her üye ülke için mümkündür.
IMF’nin üye ülkeler bazında gerçekleştirdiği dönemsel gözden geçirmelerde muafiyet nedenleri yeniden masaya yatırılır. Gerekçeler haklılığını koruduğu sürece, sermaye hareketlerinin serbest olmamasına yönelik muafiyet devam eder. Kısacası, IMF’ye üye ülkeler arasında uluslararası sermaye hareketlerinin serbest olması esastır, sermaye hareketlerine kısıntı getirmek istisnadır.
RİSK
Türkiye 1990 yılına kadar IMF ana sözleşmesinin 8. maddesinden muaf bir ülkeydi. Meşhur 32 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ve bu kararda yapılan ufak değişikliklerle Türkiye’nin IMF ana sözleşmesinin 8. maddesinden muaf olma durumu kalktı. IMF ana sözleşmesi çerçevesinde Türk parası konvertibl oldu. O dönemdeki, hükümet bunun reklamını sıkça yaptı.
Sermaye hareketlerinin serbest olup olmaması 1960’ların sonunda ve 1970’lerin başında hem uluslararası siyasi hem de akademik çevrelerde sıkça tartışıldı. Son amacın sermaye hareketlerinin serbest olması yönünde fikir birliğine varıldı. O dönemdeki tartışmalarda sermaye hareketlerinden önce dış ticaretin serbestleşmesinin şart olduğu vurgulandı. Konu daha çok gelişmiş ülkelere odaklanmıştı.
1997 yılının ortasında patlayan Asya Krizi uluslararası sermaye hareketlerinin serbest olmasının getirdiği riskleri bir kez daha tartışmaya açtı. O döneme kadar ekonomik mucize yarattıkları düşünülen Asya Kaplanları iskambil kağıdından yapılmış bir kule gibi sermaye hareketlerinin ters dönmesiyle dağıldılar. Ama, göreli olarak çabuk toparlandılar. Toparlanmaları da yine büyük ölçüde sermaye hareketlerinin serbest olması yoluyla oldu.
Dikkat edilirse, sermaye hareketlerinin serbest olmasının getirdiği riskler gelişmiş ülkeler için artık çok tartışılmamaktadır. Onlar büyük ölçüde sermaye ihraç eden ülkeler de olsalar, aynı zamanda, büyük ölçüde uluslararası sermaye de ithal etmektedirler. Risk daha çok gelişmekte olan ülkeler için gündeme gelmektedir. Bu da doğal görünmektedir. Çünkü, gelişmekte olan ülkelere akan mali sermaye risk iştahı fazla olan yatırımcılara aittir. Bu çeşit sermaye çoğunlukla spekülatiftir.
ÇÖZÜM
Gelişmekte olan ülkeler gelişmiş ülkeler gibi uluslararası sermayenin "sakin limanı" görevi görmemektedir. Gelişmekte olan ülkeler dalgalı bir ortamda daha yüksek getiri peşinde koşan yatırımcıları çekmektedirler. Dalga boyu arttığında, uluslararası sermaye açısından "sakin liman" arayışı gündeme gelmektedir. Böyle bir yapıda, gelişmekte olan ülkeler dönemsel sallanmalara maruz kalmaktadırlar.
Akıllara gelen ilk çözüm gelişmekte olan ülkelerde uluslararası sermaye hareketlerini kısıtlamak olmaktadır. Halbuki, çözüm o denli basit değildir. Özellikle, Türkiye gibi, sermaye hareketlerini serbest bırakmış gelişmekte olan ülkeler için çözüm hiç basit değildir.