TÜRKİYE’de yapılan kárlar kár edenin cebine girer. Biraz insaflı olanlar elde ettikleri kárlardan biraz vergi öderler. Zararlar ise kamusaldır. Zarar eden basar feryadı. Devletten yardım bekler.
Kimisi kurlardan, kimisi faizlerden şikayet eder. Kimisi kaçıramadığı için katma değer vergisinin (KDV) yüksekliğinden yakınır. Bazıları Çin rekabetini vurgulayıp Türkiye’deki girdi fiyatlarının yüksekliğini gündeme getirir.
Yakınmak için başka hiçbir neden bulunamamışsa, iş yapılan sektörün ülkenin yüksek çıkarlarına hizmet ettiği gerekçesiyle devletin yardımına ihtiyacı olduğu söylenir. Kısacası, devletin, zararın tamamına sahip çıkması ya da en azından zararın bir bölümüne ortak olması talep edilir. Bu ülkede kendine göre herkes mağdurdur ve haklıdır.
KAMUOYU OLUŞTURMAK
Farklı sektörlerden gelen seslere göre, devlet de bu yaklaşıma çanak tutmaktadır. Sesi yüksek çıkan sektörler devlete gidip de eli boş döndüğü çok görülmemiştir. Hiçbir şey alınamıyorsa, sektörün tabi olduğu KDV oranları düşürülerek "hiç yoktan iyidir" yaklaşımıyla "Allah bereket versin" denmektedir. İndirim alındıktan sonra da, sektörün bir başka kanadı sorunun vergi indirimiyle çözülemeyeceğini söyler.
"Sektör battı" edebiyatı ve haykırmaları kamuoyu önünde açıkça yapılmaktadır. Sektörü temsil ettiğini düşünen kişiler gazetelerde boy göstererek sektörlerindeki şirketlerin çok zor durumda olduklarını bir güzel anlatmakta, devlet yardım elini uzatmazsa sektördeki şirketlerin birçoğunun batacağını söylemektedirler. Galiba, bu yaklaşımın "kamuoyu oluşturmak" olduğunu düşünmektedirler.
Gazetelerde çıkan bu çeşit haykırmaları bankacılar da okumaktadırlar. Bankacılar da kamuoyunun bir parçasıdırlar. Daha da önemlisi, sistemdeki tüm bankaların batmak üzere olduğu söylenen sektörlerdeki şirketlerden alacakları vardır. Bu şirketlerden bankalara verilen doğruyu ek de yansıtmayan bilançolar bu şirketlerin batmayacağını söyleseler de, sektörün önde gelen isimleri batıyoruz diye bağırıyorlarsa bilançolara değil de, söylenenlere inanmak daha akılcı hale gelmektedir.
Bankacılar açısından, sektör temsilcilerinin "kamuoyu oluşturmak" adına haykırışları sektördeki şirketlere "kredi verme" ve "verdiğin kredileri de geri çağır" anlamına gelmektedir. Galiba, gazetelerde boy gösteren sektörü temsil ettiklerini düşünen kişiler işin bu yanını pek düşünmemektedirler.
BATIŞIN MİMARI OLMAK
Bankaların belli bir sektöre kredileri kısması ya da geçmişte verilen kredileri geri çağırması en sağlam şirketleri dahi zor duruma sokar. Batmayacak şirket batar. Bankalarla kredi müşterileri arasındaki ilişki son derece naziktir. Bu nazik ilişkinin sektör temsilcileri yoluyla hırpalanması çok ciddi sorunlar yaratır.
Dolayısıyla, her hangi bir sektörün her hangi bir nedenle zor duruma düşmesi söz konusuysa, "kamuoyu oluşturma" faaliyeti gazetelerin ekonomi sayfalarına büyük harflerle çıkarak değil, kapalı kapılar ardında olmalıdır. Aksi taktirde, sektör temsilcileri temsil ettikleri sektörlerin batışının mimarları olmak gibi çok kötü bir konuma düşeceklerdir.
Geçmişte bu çeşit yanlışlar çok yapıldı. Yine yapılmaya başlandı. Yapılan bu çeşit yanlışların ekonomiye maliyeti küçümsenmeyecek boyutlarda olmaktadır.