SERMAYE hareketlerinin 1989 yılında serbest bırakılmasından sonra Türkiye dört genel seçim geçirdi. Her seçimden sonra iktidardaki parti ya da partiler gittiler, bir önceki dönemdeki muhalefet partilerinden biri ya da birkaçı iş başına geldi.
Her defasında seçim propagandaları akıl almaz vaatleri içerdiler. Vaatlerin bazıları yerine de getirildi. Ama, seçim dönemlerinde ekonomide olağanüstü bir şey yaşanmadı. Olağanüstü durumlar hep seçimlerden çok sonra yaşandı. Krizler çıktı.
BİR ŞEY OLMAZ
1991 seçimlerinden sonra ANAP gitti, Demirel’in başbakanlığında koalisyon hükümeti iş başı yaptı. Seçimlerden önce, tarım kesimine dönüp "diğerleri ne verirse ben 5 lira fazla veririm" dendi. Ekonomik istikrarsızlığa davet muhalefetin sloganıydı.
1995 seçimlerinde DYP’nin başı çektiği koalisyon gitti, DYP-ANAP koalisyonu iş başı yaptı. Giden kötü hükümetti (1994 Krizi’nin mimarıydı), gelenin ömrü çok kısa sürdü. O dönemin finali Refah-yol hükümeti ile yapıldı. Bu dönemde, ekonomik istikrarsızlığa davet yalnızca muhalefet tarafından değil, iktidarlar tarafından da yapıldı.
Bir sonraki seçim döneminde de olağanüstü bir şey yoktu. Olan seçimlerden sonra oldu. 2001 Krizi yaşandı.
2002 seçimleri 1987’den beri ilk kez tek partiyi iktidar yaptı. 2001 yılından alınan derslerle yakın tarihimizin iktisadi açıdan en istikrarlı dönemini yaşadık. Halbuki, 2002 seçimlerinden önce seçimlerin iktidara getirdiği parti 2001 sonrası uygulanan ekonomi politikalarını acımasızca eleştirdi. Eleştirdikleri yönde değil, doğru yönde hareket ettiler.
Muhalefet "eleştiri olsun da nasıl olursa olsun" yaklaşımıyla hareket eder. İktidarlar makulün ne olduğunun farkındadır. Muhalefet ise seçim dönemlerinde korkutucu derecede sorumsuzluk sergiler, ama iktidar olduğunda, makulün ne olduğunu genellikle görür ve anlar.
Bütün bunlar bilindiğinden, ekonomik birimler seçim atmosferinde söylenen çok az sözü ciddiye alırlar. O nedenle de, seçim dönemlerinde ekonomik dengeler olağanüstü bir boyutta ve beklenmeyen bir yönde değişmezler.
Dolayısıyla, sermeye hareketlerinin serbest olduğu bir dönemde baskı artsa da, piyasalar seçim sonrasını görmeye, seçim sonrasında iktidara gelen parti ya da partilerin hareketlerini izlemeyi tercih ederler. Seçim propagandaları sırasında söylenenler fazla bir şey ifade etmez. Öyle olsaydı, Türkiye’de her seçim döneminde kriz çıkardı.
SEÇİM SONRASI
Bu seçimlerde de büyük bir olasılıkla böyle olacak. Kamu finansmanı eskiye göre bozulacak. Yeni iktidar ilk yıllarında zorlanacak. İktidardaki ilk yılların verdiği avantaj kullanılırsa, çok da iyi işler yapmanın olanağı yaratılabilecek.
Meydanlarda bazı partiler atıp tutacaklar. Bazıları şimdiden atıp tutuyorlar. Ama, gerçekten iktidar olma şansı olan partiler eskiye göre çok daha makul bir duruş sergileyeceklermiş gibi görünüyorlar. Çünkü, biliyorlar ki, yabancı sermayenin en yoğun bir biçimde Türkiye’de geldiği ve yerleştiği bir dönemde Türkiye’nin saçmalamaya fazla tahammülü yoktur. Seçim meydanlarında verilecek yanlış sinyallerin faturası ileride tüm ülke için çok ağır olabilecektir. Piyasanın dayağı acımasızdır. En azından, bunu öğrendik.
Bütün bunların sonucu şuraya gelmektedir: İktidara hangi parti ya da partiler gelirse gelsin, ekonomi politikalarında radikal değişiklikler söz konusu olamayacaktır. Aksine, ekonomi politikalarında radikal değişikliklerden söz edenlerin iktidar şansı olmayacaktır.
Bu arada, hiçbir parti (iktidardaki de dahil) de seçimlerden sonra iktidara gelirse, masasında bulacağı sevimsiz reformların savunucusu olmayacaktır. Orası sessiz geçilecektir. O konular seçim sonrasının konularıdır.