ÖNCE 2006 yılı ortası dalgalanması ardından yaklaşan seçimlerle ekonomik birimler yaklaşık son bir yıldır yatırım ve tüketim kararlarını giderek ertelediler. Çeşitli ekonomik verilerde bu eğilimleri gözledik.
Bu dönemde yatırım ve tüketim malları ithalatındaki büyüme durdu. Ortalama ekonomik büyümede iç talep büyümesinin katkısı azaldı, dış talep daha etkin oldu. Merkez Bankası kısa vadeli faizleri değiştirmeyerek iç talep büyümesinin enflasyon görünümüne olumsuz katkı yapmasını bir ölçüde önledi.
DÜĞÜN BAYRAM
Seçimler yapıldı. İktidar partisi beklentilerin de ötesinde oylarını artırdı. Siyasi belirsizliğin bir ayağı ortadan kalktı. Bunun ilk sonuçlarını faiz ve kurlarda görüyoruz. Uzun vadeli faizler (referans hazine bonosu faizleri) Merkez Bankası’nın tespit ettiği kısa vadeli faizlerin oldukça altına geldi. Yani, ekonomik birimler çok kısa vadede paralarını daha yüksek Merkez Bankası faizinden değerlendirmek yerine daha düşük faize razı olarak daha uzun vadeli (22 ay) yatırım araçlarında değerlendirmeyi tercih etmeye başladılar. O halde, ekonomik birimler kısa vadeli faizlerin kısa bir süre içinde düşmesini bekliyorlar.
Bu yöndeki beklentiler bankaların uzun vadeli kredi faizlerini de düşürecektir. Tüketici, oto ve konut kredileri faizleri önümüzdeki dönemde düşme eğilimine gireceklerdir. Durgunlaşmaya başlayan iç talep artışı yeniden hızlanma dönemine girecektir.
Ertelenen yatırım kararları devreye sokulacaktır. Dayanıklı tüketim malları, oto ve konut taleplerinde belli bir artış gözlenecektir. Kısacası, aynı hızda olmasa dahi, 2005 yılında gözlenen iç talep büyümesine benzer bir dönemi yeniden yaşayabileceğiz. Uluslararası piyasalardaki olumlu beklentiler de devam ettiği taktirde, yurt dışından para girişleri iç talep büyümesini fazlasıyla destekleyebilecektir.
Önümüzdeki dönemde "ekonomide düğün bayram" diye nitelendirebileceğimiz bir süreç yaşayabileceğiz. Cumhurbaşkanı seçiminin sorunsuz atlatılması bu ortama katkı yapacaktır. Süreci hızlandırabilecektir.
POLİTİKA TEPKİSİ
Bu şartlarda, Merkez Bankası’nın işi birçok açıdan çok daha fazla zorlaşmaktadır. Merkez Bankası üzerinde kısa vadeli faizlerin düşürülmesi yönündeki baskılar giderek artmaktadır. Kendi dışındaki nedenlerle zaten büyüme eğilimine girecek olan iç talep karşısında Merkez Bankası’nın kısa vadeli faizleri düşürmesi enflasyon açısından "yangına körükle gitmek" gibi olabilecektir. 2005 yılının son dönemiyle 2006 yılının ilk dört aylık döneminde böyle bir olguyu yaşamıştık.
Diğer taraftan, döviz kurlarının düşmesiyle, Merkez Bankası’nın döviz alımları yoluyla kurlardaki düşüşü frenlemesine yönelik baskılar da vardır. Likiditenin zaten bol olduğu bir dönemde Merkez Bankası’nın bu yolla daha fazla Türk Lirası likiditesi yaratması talep edilmektedir. Halbuki, bugünlerde Merkez Bankası zaten günde 10 milyar YTL piyasalardan borçlanarak piyasadaki fazla likiditeyi çekmek durumundadır.
Merkez Bankası’nın dışında oluşan şartlar bir anlamda para otoritesine "biraz daha yüksek enflasyon" ya da "enflasyon düşüşünü biraz erteleyelim" demektedir. Bu aşamada Merkez Bankası’nın nasıl bir duruş sergileyeceği çok önemli olmaktadır.
Üzerindeki baskılara direnemeyen bir merkez bankası enflasyon görünümüne olumsuz katkı yapabilecektir. Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonuçlarını ve olası iç talep büyümesinin etkilerini görüp değerlendirip ondan sonra bir strateji çizen bir merkez bankası ise "sıkı duruş" sergilemiş olacaktır. Enflasyon hedefi ciddiye alınıyorsa, Merkez Bankası’nın "sıkı duruş" sergilemesinin önemi abartılamaz.