Hazine yıllık bazda yüzde 13’lerden borçlanıyordu, faizlerin yüksekliğinden yakınıyorduk. Sonra üzerimizden bir dalga geçti. Hepimizi ıslattı.
Dolar kuru birkaç hafta içinde 1.70’lere tırmanana kadar "dalgalı kur rejiminde her şey olur" diyerek olaya seyirci kaldık. Sonunda, faizler yüzde 20’yi aştı. Enflasyon çift haneli rakamlara geldi. Kurlar çıksın da, ne olursa olsun havası yaratıldı.
Şimdi, ortalık duruldu. Yaz aylarının verdiği rehavetle finans piyasaları da gevşedi. Dolar kuru 1.45’e geriledi. Böyle giderse, 1.30’ları da görecek gibi görünüyor. Ama, faizler yıllık bazda yüzde 18-19 civarında. Enflasyon da çift haneli rakamlarda bir süre daha kalacak izlenimini veriyor. Kurların düşmesi yeniden rahatsızlık yaratmaya başladı.
EK YÜKLER
İster, istemez insanın aklına şu soru geliyor: Dolar kurunun 1.30’dan 1.70’e fırlamasına seyirci kalınmasaydı, acaba faizler hala yüzde 18-19’larda, enflasyon çift haneli rakamlarda olur muydu?
İktisatta bu çeşit sorulara yanıt vermek sanıldığı kadar kolay değildir. Mutlaka bir yanıt vermek gerekiyorsa, döviz kurlarının fırlamasına seyirci kalınmasaydı, enflasyonun hala tek haneli rakamlarda kalabileceği, ama faizlerin yüksek kalacağı söylenebilir. Bu açıdan, döviz kurlarındaki fırlamaya seyirci kalarak enflasyon en azından bir süre feda edildi diye bir yargıya varılabilir. Olan, enflasyon hedeflemesine oldu.
Mayıs ve haziran ayında yaşanan sarsıntının tortusu kaldı. Faizlerin eski düzeylerine kısa sürede düşmesi artık daha zor. Enflasyon beklentileri bozuldu. Enflasyon hedeflemesine odaklanmış para politikası ciddi bir darbe aldı. Bu gelişmelerin maliyeti de geçmişe göre daha yüksek faizler olacaktır.
Yükselen faizler kamu finansmanı açısından küçümsenmeyecek bir tehdit oluşturmaktadır. Türkiye, hala yüksek kamu borçları nedeniyle Brezilya ile beraber en kırılgan ekonomilerden biri olarak gösterilmektedir.
Yükselen faizlerin kamu sektörünün borçlanma ihtiyacını aynı paralelde artırmaması için faiz dışı harcamalarda daha fazla tasarrufa gitmek zorunluluğu doğmuştur. Yükselen enflasyonun neden olduğu ek harcamalar da hesaba katılırsa, gerekli tasarrufun boyutu daha da yükselmektedir.
KIRILGANLIK
Yeni bir kırılganlık alanı meydana gelmiştir. İlkbahar aylarında, siyasi belirsizlikler, yüksek cari işlemler açığı gibi konular kırılganlık alanları olarak gösteriliyordu. Şimdi, bunlara bir de kamu finansmanının bozulma riski gibi hafife alınmayacak yeni bir alan eklenmiştir.
Uluslararası piyasalar olumlu olduğunda, kırılganlık alanlarının tümü göz ardı edilmektedir. Örneğin, mayıs ve haziran aylarında Türkiye ekonomisi diğer gelişmekte olan ekonomilere göre daha fazla darbe yedi. Nedeni olarak siyasi belirsizlikler ve yüksek cari işlemler açığı gösterildi. Bu risklerin hiçbiri bugün yok olmadı, hatta azalmadı. Ama, bu risklerden artık söz edilmiyor. Çünkü, uluslararası piyasaların psikolojisi olumluya döndü.
Olumlu havaya kendimizi çok kaptırmayalım. Hava olumluyken, uluslararası yatırımcıların tercihlerinin değişmesi durumunda en fazla hırpalanan ekonomi olmamak için kırılganlık alanlarını azaltmaya çalışalım. Bugün itibariyle, kırılganlıklarda yenilerini ekleyerek hálá önde koşmaktayız.